Barışa aracı olmak

Yüzyıllar önce bir yük gemisi, Kızıldeniz’de fırtınadan kurtulamamış, kıyıdaki kayalıklara çarparak batmıştı. Geminin kalıntıları, yakınlardaki Mekkeliler için adeta bir nimetti.

Haberin Devamı

Çünkü bu bölgede dayanıklı, büyük kütükler temin etmek hayli zordu. Şehir meclisinin ortak kararıyla geminin direkleri ve parçaları sahilden Mekke’ye getirildi. Amaç, bu ahşap parçaları Kâbe’nin yenilenmesinde kullanmaktı.

Barışa aracı olmak

ORTAKLIKTAN ÇATIŞMAYA

Mekke’nin tüm kabileleri hep beraber çalışmaya koyuldular. Kâbe’nin taşları teker teker sökülüp temele kadar inildi. Gemi enkazından getirilen ahşap kütükler de kullanılarak Kâbe yeniden inşa edildi. Buraya kadar her şey yolunda gibiydi. Oysa Mekke’nin güçlü kabileleri arasında bir güç ve liderlik mücadelesi vardı. Bu nedenle daima Kâbe’nin köşesindeki “Hacerü’l-Esved” taşının yerine kimin tarafından yerleştireceği, büyük bir sorun oldu. Her kabile bu hakkın kendisine ait olduğunu iddia ediyordu. Yani son taşın konması gibi simgesel bir konu, siyasi güç mücadelesinin göstergesi olmuştu. Öyle ki, eller kılıçlardaydı ve gerilim her an kanlı bir çatışmaya dönüşebilirdi.

Haberin Devamı

GÜVENİLİR BİR ARABULUCU

Bu gerilimin iç savaşla sonuçlanmasını engelleyen ise çekişmelerden hep uzak duran sakin birinin hakemliği sayesinde oldu. Doğru sözlülüğü, dürüstlüğü ve yumuşak huyluluğu ile bilinen bu hakem, büyük bir bez getirtti ve Hacerü’l-’Esved’in bezin ortasına konmasını istedi. Her kabileden bir temsilci bu bezin bir kenarından tuttu ve hep birlikte taşı yerine koydular. Böylece hiçbir kabile diğerinden üstün konumda olmadan Kâbe’nin yeniden inşası tamamlanmıştı. Sorun çözülmüş, savaş tehlikesi savuşturulmuştu. Hakemliğiyle krizi önleyen, herkesin sayıp güvendiği o kişinin adı “Muhammed bin Abdullah” idi... Veya Mekkelilerin ona verdiği lakapla, “Muhammedü’l-Emin”.

*

Hz. Muhammed’in, peygamberlik öncesindeki bu arabuluculuğu, İslam medeniyetinde önemli bir örnek oluşturur. Hakemlikte veya arabuluculukta amaç, çatışmayı tüm tarafların razı olacağı en hızlı yöntemle çözmektir. Adaletli tutumuyla Resulullah’ın sadece Mekkeliler veya Araplar arasında değil, Yahudi kabileler arasında da hakemlik yaptığı olmuştur. İlkelerini onun çizdiği hakemlik kurumu, zamanla Müslüman toplumlarda adalet sisteminin temel unsurlarından biri haline gelmiştir.

Haberin Devamı

Barışa aracı olmak

HAKEM KÖTÜ OLURSA

İslamiyet tarihinde “sulh” getiren pek çok arabuluculuk örneği olmakla birlikte, bir hakem heyetinin kararı, etkileri yüzyıllardır süren büyük bir ayrılığı tetiklemiştir. İlk iç savaş (Fitne) döneminde, Suriye (Şam) Genel Valisi Muaviye bin Ebi Sûfyan, Hz. Ali’nin halifeliğini tanımıyordu. Bu nedenle iki ordu 657 yılında Sıffin’de çok çetin bir savaşa tutuştular. İki taraf da ağır kayıplar verirken, gücü giderek azalan Muaviye, kurnazca bir yöntemle “Kuran’ın hakemliğine başvurulmasını” ve bir hakem kurulu oluşturulmasını istedi. Hz. Ali, pek çoklarının aklını karıştıran bu hamlenin bir savaş oyunu olduğunu anlattıysa da ordusunun bir kısmına söz dinletemedi ve Muaviye’nin “hakem heyeti (tahkim)” talebini mecburen kabul etti.

*

Haberin Devamı

Ancak iki hakemin yaklaşık bir yıl sonra açıkladığı gecikmiş ve çelişkili kararlar, ayrılığın derinleşmesinden başka bir işe yaramadı. Sorun çözülmediği gibi durum daha da kötüleşti. Muaviye, tahkimin kararını gerekçe göstererek Şam’da halifeliğini ilan ederken, Hz.Ali, pek çok bölgede müminlerin yegâne halifesi olmaya devam etti. Tahkim olayı, günümüze dek süren mezhep ayrılıklarının kapısını ardına kadar açmış, Müslümanlık tarihinin en tartışmalı kararlarından biri olmuştur.

Barışa aracı olmak

SÜRDÜRÜLEBİLİR ANTLAŞMALAR

I. Dünya Savaşı’nı bitiren Versailles (Versay) Antlaşması’nda Almanya’ya dayatılan maddeler, tarihçilerin önem verdiği bir konudur. Kimi tarihçiler ağır “barış/ateşkes” yaptırımlarının Almanya’yı büyük fakirliğe, dolayısıyla kaçınılmaz olarak Hitler’in idaresine sürüklediğini savunurlar. Yani “sürdürülebilir” olmayan her türlü antlaşmanın çok daha büyük felaketlere (II. Dünya Savaşı gibi) yol açabildiğini vurgularlar.

*

Haberin Devamı

Yukarıdaki örneklerde de görüleceği üzere arabuluculuk çok hassas bir mesele. Kıymetli olan, savaşlar uzamadan kalıcı bir barışa aracılık etmek. Yani, istisnasız tüm tarafların “bezin bir kenarından aynı anda tutarak taşı yerine koymasına” yardımcı olabilmek. Böyle olmadığında, antlaşmalar sorunların ertelenmesinden ibaret kalıyor sadece.

Yazarın Tüm Yazıları