“Keşf”e dair…

O saflık yurdundan göç ettiğimizde sebepler diyarına, minik kaşifler değil miydik azmetmiş, örtüleri kaldırmaya? Birer ışıldak gibi herbirimiz içimizdeki nurla, kesafet ülkesini letafet cennetine çağıran elçilerdik bir zamanlar, hatırla! Duyularımız merak ve zevkin tercümesine memur, uzanırdı sonsuzluğa; neşemiz kah gülmekte kah ağlamakta, küçücük devlerdik yazgılı, yaşamaya…

Haberin Devamı

Azıcık bildiğimiz varsa, çoğu keşifle açıldı zatımıza; birleşik kaplardık, bize ayrı ayrı isimler verdiler, mecbur kaldık çoklukta birliği aramaya. Mümkündük artık, üşümeyelim diye üzerimize örtülen örtüler bizi bizden saklamakta.. Ve bilmezlerdi unutuşun kuşları; O’ydu hep içimizi ısıtan aslında. Kaşifü’l-Azab; örtüleri açan, açtıkça içimizi ısıtan, Rahman…

 

Dünya tersini gösteren bir ayna. Seyretmek yetmiyor. Aynadaki tersliğin seyredilişinin anlamı keşifle müsemma(adlanmış). Perdeleri kaldırıp öyle seyretmek gerek, zulmet ve nur perdeleri, kat kat. Keşfettirene şükürler olsun! Ki; “Onu Allah’tan başka keşfedecek yoktur”(Necm 53;58) Allah Ya Kaşif! Biz de bu sıfatından nasiplenebildiğimiz kadarıyla… Sabredeceğiz, seyredeceğiz, şükredeceğiz.

 

Haberin Devamı

Keşfimiz yoksa görmemişiz, zulmetteyiz(karanlık). Ve keşfi açılmamış yahut bu gibi danışmanları olmayan yöneticilerin idaresindeki toplum, keşfi kapalı iddiacı hocaların hakim olduğu bir ilahiyat iklimi de varsa, körlemesine gitmeye çalışmaktadır Hakk’a. Keza veliler çocuklarını çoğu kez yanlış veya eksik anlaşılmış ezberler üzerinden şartlar, korkulur ki bağnazlık patlar, gelişmenin önünü kapar, toplumda münafıklık artar, arttıkça nifak ve ayrımcılık ortalığı kaplar. Mutsuz, bir köşeye siner çocuklar…

 

Aynı biçimde keşfini Kitab-ı Mübin”in(iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hayrı şerden ayıran, kimi zaman Kuran’ı kimi zaman Hz.Peygamber’i vasfetmek için kullanılmıştır) süzgecinden geçirmeden ortaya saçanlar artarsa da istikameti şaşabilir insanlar. Aslında  Kuran’da -türevleriyle birlikte- “sıkıntıyı kaldırmak ve çaresizliği sona erdirmek” manasında kullanılır “keşf”. Anlaşılan dereceleri var..

 

“Keşf ve perdelenme mertebeleri üçtür” diyor Muhyiddin İbn-i Arabi Hazretleri(Fütuhat-ı Mekkiyye Zübdesi);

1) Keşfi olmayan perdelenme: Kafirler içindir. Onların kalpleri de gözleri gibi perdelenmiştir.

2) Perdelenme ile beraber keşf müminler içindir: Kalp gözlerinden perdeleri açılmıştır. Böylece onlar Rablerine iman nuru ile bakarlar ve o nur gözlerini kaplar. Netice olarak açık gözle bakmaktan yoksun kalırlar.

3) Perdesiz keşf mertebesi: Her şeyi yakinen bilenler(mukinin) içindir. Onların kalp gözleri gibi, baş gözlerinden de perde açılmıştır..

 

“Sûr'a üfürülür; işte bu, geleceği vadedilen gündür. Ve bütün nefsler beraberinde bir saik ve bir şahit ile beraber gelir. Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi senden perdeni kaldırdık; bugün artık gözün keskindir”(Kaf 50;20-22)

 

Hz.İbn-i Arabi, bu ayetin ölü hakkında olduğunu hatırlatıyor, ölmeden önce ölenlerden olmayı ima edecek şekilde genişletiyor. Ve “Böylece keşif sahipleri, gözle görmekten gerçeği görmeye intikal ederler. Alim ilimden ‘Ayne’l yakin’e(müşahade ile bilmeye) intikal eder. Bu ikisi dışındakiler, körlükten görmeye intikal ederler” demekle mümin ve müşrik herhangi birisinin ölüm geldikte mutlaka keşfe uğrayacağını bildiriyor.

 

Abdülkadir Geylani Hazretleri de “Fütuhu’l Gayb”ında “Allah’ın, adet ve zahirin(görünenin) dışında olan ve akılları hayrete düşüren kimi fiilleri”nin keşfinin iki kısım olduğunu haber veriyor: Celal ve Cemal… Evliya ile abdalana burada dahi keşfolunurlar ve “ölüm” demek olan “yakin” geldikte “müşahade” ziyadesiyle netleşir…

 

Süleyman Uludağ Hoca TDV İslam Ansiklopedisi’nin “keşf” maddesi altında şu bilgilere yer veriyor: “Salike açılan perdeler neticesinde sırasıyla “muhadara, mükaşefe ve müşahede” halleri ortaya çıkar. Muhadara akla, mükaşefe ilme, müşahede marifete dayanır. Müşahede mükaşefeden üstündür. İlme’l-yakin, ayne’l-yakin ve hakke’l-yakin şeklindeki sıralamada mükaşefe ayne’l-yakin ile örtüşür(a.g.e.I,226,244).

 

Keşf ve mükaşefe kavramlarını genişçe ele alan İmam Gazali mükaşefenin müşahededen daha üstün olduğunu söyler(el-İmlâ,I,79). Ona göre tasavvufla ilgili ilimler “mükaşefe ilmi ve muamele ilmi” olmak üzere ikiye ayrılır. Muamele ilminin konusu sabır, şükür, ihlas ve bunların zıtları olan acelecilik, nankörlük ve riya gibi kalbin hallerine ilişkin bilgilerdir. Mükaşefe ilmi ise arındırılan ve temizlenen kalpte bir nurun zuhur etmesi veya ilahiyatla ilgili hususlarda perdenin açılıp hak olanın gözle görülürcesine apaçık ortaya çıkmasıdır. İnsanın cevherinde böyle bir yetenek vardır…”(İhya, I,27; IV,134; Taşköprizâde, II,264; III,14,17)

 

Anlayacağınız “keşf” geniş bir konudur ve keşfin “aklî keşf(nazarî keşf), kalbî keşf, sırrî keşf, ruhî keşf, hafî keşf(sıfatî keşf), ilmî keşf, irfanî keşf, ilahî keşf, nurî keşf, keşf-i iyani, keşf-i manevi, keşf-i havatır, keşf-i muhayyel, keşf-i mücerret, keşf-i zamair…” gibi şubeleri de zikredilmiştir.

 

Felsefesini(İşrak) neredeyse tamamen “mükaşefe” yöntemine yaslayan Şihabeddin Sühreverdi Hazretleri’ne göre bütün düşünceler mükaşefeye dayanmaktadır ve akıl yürütme, inceleme yöntemi insanı hakikate ulaştıramaz. O, ancak keşifle gelen nurlar bilgisi üzerine kanıt ve delil aramaya yönelir. Keza “Tanrısal parıltı”nın gelmesiyle insanda yetenek(meleke) oluşur ve örneğin astronomi ve diğer doğa bilimleri, duyulur şeyleri müşahade ettikten ve duyulur şeylerin bazı hallerini tam bildikten sonra, bunlar üzerine kurulurdur.

 

Aynısı nefislerle ilgili, Tanrısal bilgiler ve Rabbani sırlar için de sözkonusudur ve Sühreverdi(Hakim çevrelerce görüşleri fitne, kerametleri sihirbazlık olarak nitelenen Hazret, Halep fakihleri tarafından tekfir edilmiş ve sonunda katledilmiştir); “Bu yönteme sahip olmayanlar, felsefi esasları müşahade üzerine kurmayanlar, hikmet ve felsefeden payını almış değildir. Bu çaresiz kimselerle, şüphe ve kuşkuları alay eder” görüşünü savunur.(Ş.Sühreverdi ve Nur Heykelleri-Y.Z.Yörükan/İnsan) 

 

Buna karşın bir velinin gaybî keşif kanalının açılmış olup olmamasının görünürlüğü üzerinden bir değerlendirmeye gitmek de bizleri aşar. Çünkü bu mevzunun aşikar edilmesi çoğu zaman uygun bulunmamıştır. Bir de gayret, riyazet, perhiz vb yollarla bir dereceye kadar keşif sahibi olan sihirbaz, falcı, bilimadamı, insan da olabilir ki bunlar keşiflerinin sebep olacağı şeyleri tam olarak bilmediklerinden verdikleri bilgiyi kullanmak sakınca doğurabilir. Teyid edilmelidir. Mesele ehline malumdur…

 

Velhasıl, bu konuda sanırım bize düşen “kalbin görmesine engel olan, ‘maddi ve duyulur alemden gelen tesir, kir ve pas’tan oluşan hicap perdelerini ‘nefsi terbiye, kalbi tasviye’ yöntemiyle kaldırmaya niyet etmek ve bunun ancak Allah’ın rızasıyla mümkün olduğunu anlayarak samimiyetle onun rızasını kazanacak şekilde yaşamaya çalışmak”tır. Ki bu yolda kendimizi keşfettikçe, yani bize azap veren, Hakk’la aramıza giren perdeleri kaldırdıkça Yaradan, yakin nuru ışısın kalbimizde ve bir bebek saflığında, bir arifin yaşanmışlığıyla son perde de kalktığında, cemali bulalım karşımızda..

 

İhsan; ”Yüce Allah’a, O’nu görüyormuşcasına ibadet etmendir. Zira sen O’nu göremesen de, O seni görür!"(hadis) İnşaAllah, Ya Kâşif, Ya Basir, Ya Hakim, Ya Alim, Ya Nur, Ya Muin, Ya Latif, Ya Selam, Ya Kâfi, Huu… 

Yazarın Tüm Yazıları