Alaçatı’dan Cunda’ya...

Hitap ettikleri kesim, sosyal yaşam ve eğlence anlayışı farklı olsa da Alaçatı ve Cunda birbirine çok benzer. İkisi de aynı kültürel ağırlığı vurgulayan mimari özeliklere sahiptir.

Haberin Devamı


İkisinin de sokak arası, beyaz çarşaflı, dantel perdeli pansiyonları vardır. Oralarda kalmak insana huzur verir.
Artık çoğu profesyonelleşip butik otel olsa da hâlâ masumiyetini kaybetmemiş, kimliğini koruyanların sayısı hiç az değildir. İkisine de ne zaman gitsem bu tarz yerlerde kalmaya çalışırım.
Ama bu kez Alaçatı’da arkadaşlarımız Hande ve Salim Arslanalp’in, Alaçatı ruhunu yansıtan taş evlerinde kaldık. Cunda’da ise yeni restore edilmiş bir otelde.
İnsanın dostlarıyla bir arada olmasının değeri, keyfi hiçbir şeye benzemiyor. Havuz başı sohbeti, Salim’in müzikleri, Hande’nin her birinin tadı hâlâ damağımda muhteşem lezzette yemekleri o kadar özel ki, yürüyüşler ve Alaçatı sokaklarında ne olup bittiğini anlamak için mekanları dolaşmak dışında hemen hiç evden çıkmadık.
Aslında Alaçatı’da evi olanların, yılın en az üç-dört ayını burada geçirenlerin böyle bir yaşamı var. Arada farklı koylara balık yemeye ve denize gitseler de vakitlerinin çoğunu evlerinde geçiriyorlar.
Köyün içinde de gittikleri, güvenlerini kazanmış, mutfağını, hijyen koşullarını ve malzeme kalitesini iyi bildikleri yerler var.

Haberin Devamı

Sosyal mesafe önemli

Kapari Bahçe, Fava, Eflatun, Ferdi Baba kapılarını müşterilerine açmıştı. Gidip oturmadım ama dışarıdan gözlemim masa aralarının açıldığı, sosyal mesafeye büyük ölçüde uyulduğu yönünde.
Umarım yanılıyorumdur ama Hacımemiş’te sokağa masa çıkaran küçük restoranlar ve kafelerin sosyal mesafeyi korumaları bana sanki daha zor olacakmış gibi geldi.
Agrilia ve Seçkin Et’te ise masalar arası 1.5 metre kuralına uyulmuş. Alaçatı’nın en iyi restoranlarından biri olan Kapha da kapanmış. Sedat Şef ise Before Sunset’in mutfağının başına geçmiş.
Bu süreçte deniz kıyısı restoranlar, farklı koylardaki Momo Beach, Fun Beach, Before Sunset, İsolee gibi plajlar, Dalyan Köy’de Emin’in Yeri gibi doğal ve sade mekanlar daha çok talep göreceğe benzer.
Alaçatı ve yakın çevresinde de sektörde kayıplar büyük. Sevindirici haberler de var. Çeşme’deki otellerin doluluk oranları beklentilerin üstündeymiş.

Haberin Devamı

Cunda’nın “gitmezsem olmaz”ları

Son yıllarda Cunda’ya her gidişimde uğradığım birkaç yer var ki adını anmadan geçemem. Biri, dolaşmaktan hiç bıkmadığım Rahmi Koç Müzesi. Her gidişimde ayrı bir keyif alıyorum. Bir diğeri Ayna Restoran. Üçüncüsü ise Bay Nihat.
Ayna Lokantası yeni dönemde öğle servisini kaldırmış. Ama yine de bizi geri çevirmediler, anne-kız tüm incelikleriyle ızgara böreklerinden ve akşam için hazırladıkları tatlılarından sundular. Masaları da yarı yarıya azaltmışlar, rezervasyonla gitmekte yarar var.
42 yılı geride bırakan Bay Nihat, Türkiye’de en sevdiğim balıkçılarındadır. Kalitelerini korumalarında kullandıkları malzemeler kadar Volkan ve Hakan Bekit kardeşlerin işlerinin başında olmasının katkısı büyük.
Deniz ürünleri ve balıkları yaratıcı bir biçimde işliyorlar. İlk kez tattığım zeytin odunuyla islendirilmiş palamut füme, palamudun bugüne dek yediğim en güzel haliydi.
Akya pastırma, ızgara Cunda bebek kalamar ve fener kavurmanın tadı da muhteşemdi.

Haberin Devamı

1862 Restoran ve Despot Evi

Cunda’ya her gidişimde, döneminin görkemli evlerinden biri olduğu her halinden belli metruk taş binanın önünden geçerken neden böylesi muhteşem bir eseri restore etmezler ki diye hayıflanırdım. Sonunda Türkiye’nin önde gelen maden şirketlerinden birinin sahipleri binayı restore edip otele dönüştürmüş.
Mimarlığını Işıl Gençoğlu’nun üstlendiği restorasyon gerçekten çok başarılı. Cunda’nın pansiyonları dışında birkaç iyi oteli var ama Despot Evi farklı bir ruha sahip lüks bir otel olmuş. 1800’lerin ortasında inşa edilen binanın romanlara, filmlere konu olacak denli de ilginç bir geçmişi var.
Cunda’ya yakın Tavuk Adası’ndaki Aya Yani Manastırı’nda çalışan bir din adamının Avrupa’ya gidip zengin dönen oğlunun 1862 yılında yaptırdığı, ancak içinde 14 yıl yaşayabildiği, Antik Yunan mimarisinin izlerini taşıyan, sahibinin meslek unvanıyla anılan bu ev daha sonra hükümet konağı, yetimhane ve okul olarak hizmet vermiş. En sonunda da kaderine terk edilmiş.
Despot Evi’nin yanında tarihi otel binasından bağımsız bir mekânda servis veren restoranıysa adını binanın inşa edildiği yıldan alıyor. Mutfağın başında şef Fırat Siriş var. Şef, akşam yemekleri için bölgenin malzemelerini kullanarak, meze, ot yemekleri ve deniz ürünleri ağırlıklı bir menü hazırlamış.
Öğlen servisinde ise daha çok otelde konaklayanlara yönelik Akdeniz mutfağından seçenekler sunuluyor. 1862 manzarası, otelin klasik dekorasyonundan farklı yalın ve modern tasarımı, lezzetli yemekleriyle Cunda’nın şık restoran boşluğunu doldurmuş.
Ayrıca otelin ve restoranın Covid-19 standartlarına uyumlu olduğunu belirtmem gerek.

Haberin Devamı

Şef Tutak yine çok iddialı

Belli bir süre yurtdışında kalıp dönenler çok iyi bilir. Ülkenize ait her şey burnunuzda tüter. Anne yemeğini bile çok özlersiniz. Bulunduğunuz ülkede yapsanız bile o tadı alamazsınız.
Uzun yıllar yurtdışında çalıştıktan sonra Bangkok’ta şefliğini üstlendiği restorandan ayrılıp, 1 yıl kadar önce Türkiye’ye dönüp Turk adlı restoranını açan Şef Fatih Tutak’ın yemeklerini yediğimde bu özlemin onu da çok beslediğini düşünüyorum.
Fatih her şeyden önce yemek yapmaya tutkuyla bağlı bir şef. Hazırladığı, daha doğrusu yarattığı her tabakta bunu hissediyorsunuz. Bir kimyager özeni ve dikkatiyle çalışıyor. Malzemelerin birbiriyle uyumunda da başarılı, sonunda lezzeti yakalıyor. Avrupa’da ama özellikle Asya’da edindiği deneyimin, yaptığı keşiflerin de bugünkü vardığı noktada önemi büyük.
Temmuz başında yeniden kapılarını açtıklarında teras bölümünü de düzenlemişler. Hijyen, sosyal mesafe hepsi yerli yerinde.
Bir diğer yenilik de en iflah olmaz et severleri bile baştan çıkarıcı lezzetteki vejetaryen menü. Yerel sebzeleri, baklagilleri ve otları çok ilginç bir biçimde harmanlıyorlar.

Yazarın Tüm Yazıları