Babasının ayak izlerini takip ederek, onun da futbola başladığı SG Wattenscheid 09 ile yeşil sahaya adım attı. Leroy, kendini gösterdikten sonra Almanya’nın köklü kulübü Schalke 04’ün altyapısına geçti. Üç yıl sonra Bayer Leverkusen’in yolunu tuttu. Burada o kadar iyi maçlar çıkardı ki Schalke’ye dönüşü daha görkemli oldu. Artık Schalke Gençlik Akademisi’nin en gözde yeteneğiydi. 2014 yılında A takıma yükseldi.
İKİ MAÇ KADERİNİ DEĞİŞTİRDİ
Leroy Sane’ye İngiltere Premier Lig yolunu açan maçlar 2015 yılındaki Werder Bremen ve Wolfsburg karşılaşmaları oldu. Werder Bremen karşısında sadece 9 dakika oynamasına rağmen 32 km hıza ulaşarak 66 metre top sürdü ve Klaas Jan Huntelaar’a muhteşem bir asist yaptı. Wolfsburg ile oynadıkları maçta ise sadece 10 saniyede kendi yarı sahasını geçerek topu ağlarla buluşturdu. Sezon boyunca attığı deparlardaki ortalama hızı 25 kilometreyi gösteriyordu. Bu sayede Bayern Münih’i çalıştırdığı dönemde buluşamadığı Pep Guardiola ile 52 milyon Euro bonservis karşılığında 2016’da Manchester City’de bir araya geldiler. Aynı yıl dünyanın en yetenekli genç oyuncuları arasında ilk 5’te gösteriliyordu.
MANCHESTER CITY'DE 7 KUPA KAZANDI
Sane, City’de geçirdiği süre boyunca, Premier Lig’in en fazla asist yapan oyuncuları arasındaydı. Aynı zamanda, soldan içeri kat ederek ceza alanından ya da serbest vuruşlardan yaptığı vuruşlarla önemli bir gol silahıydı. İlk üç sezonunda son derece istikrarlı bir şekilde bu özelliklerini gösteren Leroy Sane, 2019-20 sezonunda yaşadığı diz sakatlığı sonrası sadece 2 maç oynayabildi. Sezon sonunda ise Alman devi Bayern Münih’in yolunu tutarken ardında 2’si Premier Lig şampiyonluğu olmak üzere 7 kupa bıraktı. Bayern’de de 8 kupa kazanırken 3 yıl üst üste lig şampiyonluğu yaşadı.
PREMIER LİG TARİHİNİN EN HIZLISI
Pep Guardiola, onu transfer eder etmez yakından ilgilenmeye başladı. Onun zaman zaman eleştirilen ilk dokunuşunu geliştirmesine yardımcı olan yine Guardiola oldu. Guardiola, Sane için bir baba figürüydü. Babası Souleyman, genç takım antrenörü Norbert Elgert ve Pep Guardiola. Bunlar Sane’nin kariyerindeki en önemli kişilerdi. İlk sezonunda Chelsea’ye karşı oynanan maçta Sane saatte 35,48 km hızla koştu. Bu, aynı zamanda Premier Lig rekoruydu. Ronaldinho ve Messi hayranı olan Sane’nin bir Barcelona taraftarı olarak büyümesi de Guardiola ile olan ilişkisine oldukça yardımcı oldu.
KARDEŞLERİ DE FUTBOL OYNADI
Futbolun yeni kahramanları olmaya aday çok sayıda oyuncu izledik. Herkesin üzerinde birleştiği, kesin olan bir şey varsa o da şu; 2024-25 sezonu sadece İspanya’da değil tüm dünyada ‘Lamine Yamal Sezonu’ oldu. Gerek Barcelona gerekse milli takımda oynadığı her maça damga vuran bu 17 yaşındaki süper yetenek, son olarak İspanya’nın önceki gün Fransa’yı 5-4 yendiği Uluslar Ligi karşılaşmasında 2 gol attı. Uluslararası Futbol Gözlemevi (CİES), yayınladığı ‘En Değerli 100 Futbolcu’ raporunda Yamal’ı dünyanın en değerli oyuncusu ilan etti. Raporda 402 milyon Euro’luk bir değere sahip olduğu belirtilen Yamal, en yakın rakibi Erling Haaland’a (239,6 milyon Euro) neredeyse 2 kat bir fark attı.
KENAN YILDIZ 97.8, ARDA 90.9 MİLYON EURO
Elbette raporda gözlerimiz ister istemez Türk oyuncuları aradı. Kenan Yıldız 97,8 milyon Euro ile 27. sırada bulunurken, Arda Güler 90,9 milyon Euro ile 34. sırada yer aldı. Daha 17 yaşında olan Yamal için şimdiden biçilen 400 milyon Euro ve 2031’e kadar geçerli sözleşme yenilediği Barça’dan yılda kazanacağı 30 milyon Euro’yu göz önüne alırsak aklıma bir soru geliyor: Önümüzdeki yıllarda Yamal’a ne ücret verilecek?
KAZANANLAR GERÇEKTEN SIKICI MI?
Manchester City Teknik Direktörü Pep Guardiola 2017’den sonra ilk kez kupa kaldıramadığı bir sezon yaşadı. Sezon genelinde saha kenarında kimi zaman acı çeken, kimi zaman yüzünü tırnaklayan, kimi zaman da kendi kendine konuşan bir Guardiola izledik. Bazılarına göre bir dahi, bazılarına göre futbola son derece takıntılı bu adam, Reuters’e ders niteliğinde bir röportaj verdi. Uzun uzun yazmak yerine en çarpıcı detayları yazmak Guardiola’yı daha iyi anlamak açısından yeterli olacaktır diye düşünüyorum:
· Mutluluk kazanmakla ölçülür. Başarı kazanmakla ölçülür. Ve bu bir sorundur.
· Başarı, düşüşlerden ne kadar çok kalktığınızla ölçülür. Düş, kalk. Düş, kalk... İşte en büyük başarı budur. Kazananlar sıkıcıdır ve kaybedenleri görmek güzeldir; işte o zaman öğrenirsiniz.
· Bu kadar çok şampiyonluk kazandığım için kendimi özel hissettiğimi mi düşünüyorsunuz? Hayır! Unutun gitsin. Kendini özel hissetmesi gereken kişi hayat kurtaran doktordur. Penisilini icat eden kişidir. Onlar bir dahidir. Ben mi? Deha mı? Hadi ama...
Trabzonspor, sezonun son maçını Antalya deplasmanda 2-0 kazanarak perdeyi kapattı. Sezonun en büyük kazanımlarından Zubkov oynadığı futbolla yine sahanın en iyisiydi. Onun 1 gol, 1 asistlik performansına Lundstram da aynı şekilde eşlik edince Trabzonspor 3 dakika içinde skoru 2-0’a getirerek kazanmayı başardı. Yine de teknik direktör Fatih Tekke kafalarda bazı soru işaretleri bıraktı:
1-) Gelecek sezon planlamasında düşünülmeyen oyuncuların pek çoğunu 11’de başlattı.
2-) Kenar stoper tercihlerini orta saha oyuncularından yana kullandı. Özellikle Salih Malkoçoğlu istenilen verimden uzaktı.
3-) Banza’nın düşen performansına rağmen Sikan’ı bir türlü 11’de düşünmemesi.
Elbetteki bu kadro Fatih Tekke’nin değil. Elinde var olan malzemeyle sezonu mümkün olan en iyi şekilde tamamlayan Tekke, en kısa zamanda gelecek sezon için çalışmalara başlayacak. O nedenle gelecek sezon için kredisi fazlasıyla mevcut. Oynatmak istediği oyuna uygun oyuncu grubunu oluşturabilirse o zaman Tekke için daha fazla güzel şeyler konuşabiliriz.
İnter’e elenerek Şampiyonlar Ligi finalini kılpayı kaçırmalarına rağmen sezon boyu oynadıkları futbol Avrupa’nın en formda takımı oldukları gerçeğini değiştirmiyor. En ilginç yanları ise bu sezon yaptıkları geri dönüşler.
Hansi Flick’in Barça’sı geri dönüşlerde uzmanlaştı dersek kesinlikle abartmış olmayız. Barcelona bu sezon İspanya La Liga’da 9 maçı geriden gelerek kazandı. Bu 9 karşılaşmadan 4’ünde ise 2 gol geriden geldiler. Son oynadıkları Real Madrid maçını da 2-0 geriye düşmelerine rağmen 4-3 kazandılar. Barça’nın 2-0 geriye düştükten sonra ligde kazandığı ilk maç 16 Mart’taki 4-2 ile Atletico Madrid’e karşıydı. Sonrasında 3-1 geriye düştükleri Celta Vigo maçını yine çevirerek 4-3 kazanmayı başardılar. Diğer bir büyük geri dönüş ise ocak ayında Şampiyonlar Ligi’nde Benfica’ya karşıydı. Bir anlamda Barcelona’nın zorlukların üstesinden gelme zihniyetini değiştiren bir maçtı. Benfica 68. dakikada 4-2 öne geçti ve 78. dakikaya kadar üstünlüğünü korudu. Ama Katalan ekibi yine benzersiz bir geri dönüşe imza atarak sahadan 5-4 galip ayrıldı.
10 YILDA YAPILANI 4 AYDA BAŞARDI
Bu geri dönüşlerdeki dikkat çekici detaylardan biri de Barcelona’nın 2 farklı geriye düştüğü maçlarda 2 veya daha fazla golü 10 dakika ya da altında atmasıydı. 2015’ten bu yana Barça 2-0 geriye düştüğü 4 maçı kazanmayı başarmıştı. Flick bir anlamda 10 yılda yapılanı 4 ayda içinde yaparak büyük bir rekora imzasını attı. ‘Geri dönüşlerin hastasıyız’ klişesi artık Barcelona için normal bir hal almaya başladı. Kısacası onlar artık sahada hem keyif alıyorlar hem de hiç pes etmiyorlar.
BARCELONA'NIN 2024-25 SEZONUNDAKİ GERİ DÖNÜŞLERİ:
Toplam: 12 (9 galibiyet). 2 golden döndükleri maçlar: 7 (4 galibiyet, 2 beraberlik, 1 mağlubiyet)
YAMAL GELECEĞİ GÖSTERDİ
UEFA Şampiyonlar Ligi’ndeki Barcelona-İnter serisi bize futbolun en üst seviyesini bir kez daha hatırlattı. Bu maçları anlatacak onlarca süslü kelime kullanabilirim ancak bazı detaylar var ki sonuçtan bağımsız oyunun geleceğini tamamen değiştirecek. Bunlardan ilki 17 yaşındaki Lamine Yamal’ın varlığı. İlk maçta Barcelona’yı ayağa kaldıran Yamal rövanşta da aynı rolü üstlendi. Belki Barcelona finale çıkamadı ama Lionel Messi sonrası ilk kez bir oyuncunun varlığı yeni bir dönemin kapılarının açıldığını gösterdi. Futbol taktikle ilgili bir oyun olsa da her şeyden önce yetenek gerekir. Oyunun çehresini değiştiren ve kırılma anlarını yaşatan da bu yeteneğe sahip oyunculardır. Messi’nin en zor şeyleri çok basit göstermesini normalleştirip, benimsemiştik. O anları artık 17 yaşındaki bu çocuk bizlere yaşatıyor. Başta da söylediğim gibi belki finalde değiller ama bu dünyanın en iyi futbol oynayan takımı oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Hele ki 17 yaşında dünyanın en iyisi olma yolunda ilerleyen bir yeteneğe sahiplerken.
Trabzonspor, Süper Lig’de haftanın kapanış maçında Kasımpaşa ile deplasmanda 1-1 berabere kaldı. Konuk ekip adına maçın ilk bölümündeki oyunu konuşursak söyleyebileceğimiz tek şey akılların 14 Mayıs’taki Türkiye Kupası finalinde olduğuydu. İkili mücadelelerde ve fiziksel oyunda tamamen kaybolan Trabzonspor ilk 45 dakikayı 1 isabetsiz şutla kapattı. İkinci yarı başlar başlamaz gelen gol bir anlamda ‘Fırtına’ adına fabrika ayarlarına geri dönüş gibiydi. Sikan’ın uzaktan attığı mükemmel golle Trabzonspor maça yeniden ortak oldu. Yine de 90+2’de Banza’nın VAR kararıyla iptal edilen gol dışında etkili bir oyun sergileyemediler.
Jürgen Klopp, KOP tribünlerine veda ederken bugüne kadar hiç yapılmamış bir şeye imza atarak yeni teknik direktör Arne Slot’u çok özel bir tezahüratla taraftarlara duyurdu. Onun gibi başarılar kazanmış bir teknik adamın henüz Liverpool tribünlerine oldukça yabancı birini bu şekilde duyurması oldukça etkileyiciydi. Tottenham ve Chelsea’nin onu çok istediği bir dönemde Liverpool’un hamlesi onu Anfield Road’a getirmişti. Klopp’un bıraktığı mirasın ve ayak izlerinin ardından ondan çok şeyler beklemek kimilerine göre büyük bir hayaldi.
Hatta bir arkadaşı ona kulüp mağazasında Slot ürünü olmadığını ama Klopp’a ait bir sürü hatıra eşyası olduğunu söylediğinde şöyle cevap verdi: “Neden olsun ki? Henüz hiçbir şey kazanmadım.”
Bu alçakgönüllülüğe sahip Slot’un oyuncuların ve taraftarların gönlüne girmesi de çok uzun sürmedi. Artık o KOP tribünleri için Slot Machine’di. Klopp’un bütün antrenman seanslarını tek tek izleyen ve analiz eden Slot, arkada daha sağlam, sabırlı ve bütünsel bir oyun için kolları sıvadı. Klopp’un geride bıraktığı temellerin üzerine birkaç ince detay eklemek ona göre yeterli olacaktı. Elbette saha içi kadar saha dışını da son derece iyi yönetti Slot. Klopp’un samimiyeti ve gülen yüzü onda da vardı ancak patronun kendisi olduğunu her seferinde gösterdi. Özellikle Salah ve Alexander-Arnold krizlerini doğru yöneterek her iki oyuncudan da maksimum verim almayı başardı.
RAKiPLERi PASLARLA ÖLDÜRÜN!
Sahaa artık daha sabırlı ve kontrollü bir Liverpool vardı. Oyun stili açısından Slot daha fazla kontrol istiyordu. Johan Cruyff ve Pep Guardiola’nın ayak izlerini takip eden bir teknik adam için pas her şeyden önce geliyordu. Sezonun ilk hazırlık kampında oyuncularına söylediği ‘Takımları paslarla öldürmenizi istiyorum’ cümlesi her şeyin kısa bir özeti gibiydi.
Slot oyunculara verilen zaman çizelgelerini de kaldırdı. Oyuncuların birlikte kahvaltı ve yemek programı değiştirildi. Liverpool’da yaşayan iki genç tarafından işletilen bir kafe kuruldu ve tüm oyuncular burada birlikte daha çok sosyalleşmeye başladı. Slot ve ekibi, takım toplantılarının dışında oyuncularla bireysel seansları her antrenman sonrası sık sık yapmaya başladı. Oyunculara antrenmanlarda ve maçlarda neleri geliştirebilecekleri analizlerle bu toplantılarda gösterildi.
HER ZAMAN OLUMLU OLANI BULUR!
Arne Slot için söylenen şeylerden biri de “her zaman olumlu olanı bulması”. Rakip analizleri üzerine günlerce çalışmasıyla bilinen hatta sabahın ilk ışıklarına kadar bu işi sürdüren Slot, ekibine de bu konuda oldukça güveniyor. Ruben Peeters liderliğindeki performans ekibi, her sabah Slot’a takımın kondisyon durumuyla ilgili detaylı bir dosya veriyor. Liverpool ayrıca yaralanmaları önlemek için yapay zekayı kullanıyor. STATSports’un askeri düzeydeki Apex 2.0 yazılımı, 300’den fazla ölçüm kullanarak %100 doğru, canlı verileri Slot ve ekibine aktarıyor. Bu verilere göre oyuncu hiçbir rahatsızlık hissetmese bile bir sakatlığın gerçekleşmek üzere olduğunu gösterebiliyor ve bilgisayara giden uyarı sayesinde önlem alınabiliyor.
Sir Jim Ratcliffe’in Mercedes F1 mühendisi Michael Sansoni’yi işe alma yönündeki hamlesi, Old Trafford’da veri odaklı bir devrimin habercisi olarak görülüyor.
United’ın yeni sahibi son 5 yıldır yapılan yatırımlara ve transferlere rağmen kulübün gerilemesinin önüne geçmek için farklı bir strateji izlemeye karar verdi. Özellikle veri biliminden yararlanan Brighton ve Brentford gibi orta ölçekli kulüplerin yakaladığı istikrar sonrası harekete geçen Ratcliffe, Mercedes-AMG Petronas Formula 1 Takımı’ndan performans simülasyon mühendisi olan Michael Sansoni’yi transfer etti.
Southampton Üniversitesi’nde Havacılık ve Uzay Bilimleri bölümünden mezun olan Sansoni, Mercedes F1’e katılarak veri analizi ve performans simülasyonu alanındaki becerilerini geliştirdi. Görevi, araç performansını optimize etmek için büyük miktarda telemetri verisini incelemekti. Bu da hassasiyet, hız ve stratejik öngörü gerektiren bir görevdi. Elde ettiği başarılar onu Lewis Hamilton’un performans mühendisliğine kadar ulaştırdı. Sansoni, bu sayede Hamilton’un yarış günü stratejilerini belirleyen kişi oldu.
Gerçek zamanlı veri yorumlama, öngörü modelleme ve senaryo simülasyonları yaratan Sansoni artık bu becerilerini Manchester United’ın futbol analitiği için kullanacak. United’ın görkemli günlerine geri dönmeye çalıştığı bir dönemde Sansoni, Liverpool’un veri bilimcisi Ian Graham ile yaptığı devrimin bir benzerini Old Trafford’da gerçekleştirirse futbolda başlayan inovasyon dönemini farklı bir noktaya taşıyabilir.
YILDIZ OYUNCULAR KULÜPLERDEN HİSSE SATIN ALIYOR, OYUNUN GELECEĞİNİ ŞEKİLLENDİRİYORLAR
Kariyerlerine devam ederken farklı kulüplerden hisse alan oyuncuların sayısı her geçen gün artıyor. Özellikle basketbol ve Amerikan futbolundan aşina olduğumuz bu yatırımlara artık futbolcular da katılmaya başladı. Bunun son örneklerinden biri de Real Madrid’in tecrübeli futbolcusu Luka Modric.
İngiltere’nin köklü kulüplerinden Swansea City’den hisse alan Hırvat futbolcunun bu hamlesi aslında futbol dünyasında yeni bir dönemin de habercisi. Artık oyuncular sadece sahada kalmakla yetinmiyor. Oyunun geleceğinde de söz sahibi olmak için yatırımlarını da bu yönde yapıyor. Bu dönüşüm hem finansal krizlerle boğuşan bu tarihi kulüpleri batmaktan kurtarırken hem de futbolun geleceğinin yeniden şekillenmesi açısından da büyük bir önem arz ediyor.
Son yıllarda bu tip yatırımları yapan oyuncuların sayısı bir hayli fazla. Real Madrid’in diğer yıldızları da tıpkı Modric gibi bu yönde ilerliyor. Kylian Mbappe, SM Caen kulübünün en fazla hissesine sahip. Vinicius Junior da Portekiz ekiplerinden Alverca’nın hisselerini alarak yatırım yapan bir diğer isim. Bakalım bu oyuncuların sahadaki liderlikleri kulüp yönetimlerine nasıl bir bakış açısı getirecek.
50 bin nüfuslu bir şehrin takımı olan Bodo/Glimt, çeyrek finalde 290 milyon Euro’luk Lazio’yu eleyip yarı finalde Tottenham’ın rakibi oldu. Konferans Ligi’nde de 20 milyon Euro’luk İsveç takımı Djurgarden, devlerin arasından sıyrılıp son 4’e adını yazdırdı. Kupaların yarı finallerinde Norveç ve İsveç’ten 1’er takım bulunurken, 10 büyük ligden Almanya, Portekiz, Hollanda ve Belçika kayıplarda.
UEFA'nın Avrupa kupalarının formatında yaptığı değişiklikler pek çok sürprize yol açtı... Şampiyonlar Ligi’nde lig aşamasını namağlup kapatan Liverpool’un son 16 turunda PSG’ye elenmesiyle başlayan sürprizleri, 15 kezle bu kupayı en çok kazanan takım olan Real Madrid’in çeyrek finalde elenmesi takip etti. İspanyol devi, Arsenal’e iki maçta da yenilerek havlu attı. Kupa-1’in en tecrübeli Alman takımlarından Bayern Münih İnter’e, Dortmund da Barcelona’ya elenmekten kurtulamadı.
BÖYLE BiR MAÇ HiÇ YAŞANMADI
Manchester United görkemli dönemlerine bir türlü geri dönemese de yıllar sonra ilk kez oynadığı bir maçta o günlere selam çaktı dersek abartmış olmayız. Lyon Teknik Direktörü Paulo Fonseca, karşılaşma öncesi “Bu sezonun en iyi Manchester United’ı sahada olacak” derken, başına gelecekleri önceden görmüş gibiydi! Maça hızlı başlayan ve 2-0 öne geçen Kırmızı Şeytanlar peş peşe gelen Lyon gollerine engel olamadı ve normal süre 2-2 bitti.
Uzatmalarda 4-2 geriye düşen Manchester United, son 6 dakikada 3 gol atarak karşılaşmayı 5-4 kazanıp yarı final biletini kaptı. Bu maç, uzatmalarda 5 golün atıldığı ilk Avrupa kupası maçı olarak tarihe geçti.
BODO/GLiMT HERKESE DERS VERiYOR
Bundan yaklaşık 3 yıl önce Bodo/Glimt’in Avrupa’daki yükselişini uzun uzun anlatıp, bu kulübe özellikle dikkat edilmesi gerektiğini ifade etmiştik. 2021- 22 sezonunda çeyrek final, sonraki iki sezon son 16 turuna kalan Bodo/Glimt, bu yıl ise Lazio’yu eleyerek Avrupa Ligi’nde yarı finale yükseldi ve bu başarıya erişen ilk Norveç ekibi oldu. Bu kez rakipleri Tottenham olacak ve onlar için alınacak hiçbir sonuç artık sürpriz sayılmayacak. Toplam kadro değeri 43 milyon Euro, yıllık maaş bütçesi 20 milyon Euro olan, 50 bin kişilik bir şehrin takımı Bodo/Glimt, yılda 900 bin Euro ödediği teknik direktörü Kjetil Knutsen ile bir mucizeye daha imza atabilecek mi, hep birlikte göreceğiz.