Son facianın faillerinden biri: Müteahhitler

15 yıl önceki bir sayıma göre iki büyük partinin il başkanlarının büyük çoğunluğu inşaatçıydı. Hele belirli bir bölgenin inşaatçıları bütün partilerde hâkimse burada umumi bir prensip uygulamak gerekir. İnşaatlar üzerinde ciddi bir denetimin yasal mevzuata rağmen gerçekleşememesi de bununla ilgilidir. Şu halde artık bütün siyasi partilerin, devlet organlarının ve tabii asıl vatandaşların çok uyanık olması gerekir.

Haberin Devamı

Son faciada en büyük kusurlulardan biri Türkiye’deki müteahhitlerdir. Müteahhit sayısının 450 bini bulduğu açıklandı, rakam resmidir. Ancak bu yüksek sayının aksine inşaat mühendislerimizin sayısının ise birçok ülkeye göre az olduğunu söylüyorlar. Az sayıda mühendis bu firmalarda güya istihdam ediliyor. Bu müteahhit unvanlı zevat nasıl yetişiyor, hangi meslek kuruluşlarının imtihanından geçiyor, üzerlerindeki devlet gözetimi nedir? Deneyimlerimden biliyorum; restoratör diye ortaya çıkan müteahhitlerin ne restorasyonla ne eski eserle alakaları vardı. Tuttukları çalışanlar da kendileri gibi ve bunların üzerinde denetim de kurulamıyor.

Son facianın faillerinden biri: Müteahhitler

BU DURUM HİÇ SAĞLIKLI DEĞİL

Haberin Devamı

Bugünlerde hepimizin şikâyet ettiği bir konuda Daron Acemoğlu da bir makale yazdı: Yatırımların yüzde 40’ı inşaat şirketlerine aitmiş. Yüksek bir orandır. İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkmadığımıza göre Türkiye’deki iktisadi, sınai yatırımların büyük ölçekte bu sektöre yöneltilmesi çarpık bir yapı gösteriyor. Bir inşaat müteahhitleri ülkesi haline dönmüşüz.

Bunun siyasi sonuçlarının daha da büyük oranı teşkil ettiği ileri sürülüyor, saymak son derece kolay. Benim bildiğim 15 yıl önceki bir sayıma göre iki büyük partinin il başkanlarının büyük çoğunluğu inşaatçıydı. Bu üçüncü ve dördüncü partiler için de doğru olabilir. Şu son andaki durumu sayı olarak veremem, bunu tespit gerek ama açıkta görünen yapı şudur; partilerde de hâkimler. İnşaat müteahhitlerinin partilere girmesi yasak değil, ayıp da değil. Her vatandaş gibi onların da hakkı ama parti kadrolarını onların doldurması ve bağışların tamamen oradan gelmesi hiç sağlıklı değil. Bu sadece onlar için geçerli değil, her meslek ve üretim grubu için geçerli prensip olmalı.

Her şey anayasa ve kanunlarla düzenlenmez. Demokrasilerde bir siyasi ahlak, gelenek ve prensip söz konusudur. Eğer partiler tembelliklerinden, aidat toplayamamalarından, geniş temsili sağlayacak üyeler edinmekten mahrumsalar ve bunu gerçekleştiremiyorlarsa güçlü siyasi parti sayılmazlar ve kitleyi temsil edemezler. Her partide müteahhit bulunabilir ama hâkimiyet o grupların içinde olmaz. Hele belirli bir bölgenin inşaatçıları bütün partilerde hâkimse burada umumi bir prensip uygulamak gerekir. Bunun arkasından bürokraside aynı tip hâkimiyet kurulur. Türkiye bu durma gelmiştir.

Haberin Devamı

ÜZERİNE DÜŞÜNÜLMESİ GEREKEN SORULAR

İnşaatlar üzerinde ciddi bir denetimin yasal mevzuata rağmen gerçekleşememesi de bununla ilgilidir. Şu halde artık bütün siyasi partilerin, devlet organlarının ve tabii asıl vatandaşların çok uyanık olması gerekir. Evvela desteklediğiniz ama özellikle çalıştığınız partiye bakacaksınız, hangi meslek grubu orada söz geçiriyor, genel merkezde kimler hâkimdir, sizin bulunduğunuz ilde nasıl bir yapı söz konusudur? Eğer partinin üyeleri ve çalışanlarında böyle bir prensip uygulaması görülürse bu seçimlere de yansır. Niçin partilerin yönetiminde zeytinciler, modern çiftçilik yapanlar, hayvancılığı geliştirenler gerekli orana sahip değiller? Hep beraber üzerine düşünmemiz gereken sorular...

Haberin Devamı

ANTAKYA’NIN GELECEĞİ

Son facianın faillerinden biri: Müteahhitler

Antakya’nın yani beşeriyetin en eski metropolitlerinden birinin üzerinde çok acı bir deprem yaşadık. İnsan kaybı son derecede sarsıcı. Bir yerde en önemli unsur her zaman olduğu gibi insandır; yeni yaşayan nüfusun rengi, niteliğidir.

ACELEYE GELMEMELİ

Gençlerin ve çocukların hayatta kalanlarının yetimhanelere toplanmasıyla iş bitmiyor. Koruyucu ailelerin yüz binleri bulan müracaatlarının süratle değerlendirilmesi lazım. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yetimhane yahut yetiştirme yurdu denen yerlere çocuk yerleştirmekle işini bitirmiş sayılmaz.

Moloz kaldırma faslı başladı. Bir fabrikadan, hangardan bahsetmiyoruz. Söz konusu olan Antakya ve mücavir kasabalar. Kalıntıların dikkatle alınması, elekten geçirilmesi icap eder. Aniden verilen moloz kaldırma işi hiç de tasvip edilemez. Son dakikada duyduğuma göre Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde durdurulması istenmiş. Bakanlığın uyduğunu söylediler bilemiyorum, tahkik etme durumunda değilim. Bu konuda herkesin aydınlatılması gerekir. Her kalıntının içinden tarihi yerinden oynatacak sadece yüzlerce, binlerce yıl evvelinin değil 20. yüzyıl Hatay tarihinin de canlı belgeleri çıkabilir çünkü o bölgede çağdaş tarih kalıntıları da harap oldu.

Haberin Devamı

SUZAN NANA TARABLUS’UN DİKKAT ÇEKEN ÇALIŞMASI: BABA BİZE NEDEN DÖNME DİYORLAR?

Tarihçiyim
, bulunduğum ve yetiştiğim muhitte Doğu Avrupa’nın ve Ortadoğu’nun muhtelif azınlıkları üzerine konuşmaları duyarak büyüdüm. Buna rağmen dönme ve dönmeler tabirini ancak 1960’lı yıllarda duyduğumu hatırlıyorum. Neredeyse 20 yaşına yaklaşmışken. Bunların ilki söylentilerdi. Sonra Yahudi dostlarımdan dinledim. Son zamanlardakinin aksine eskiden hiç de sıcak bakılmıyordu.

Son facianın faillerinden biri: Müteahhitler

Devir değişti. Dönmelerin (aslında Sebateist demek gerekir) Türk hayatındaki müsbet katkıları üzerine bir tetkik yazısı yazdım, yayımlandı. Edirne hahambaşısı, İstiklal Savaşı’nda Türkiye hahambaşısı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin aynı makamdaki ilk din bilgini Haim Becerano’nun Karakaş olayı sırasında Selanik’in dönmeleri denen grubu ekstrem bir Yahudi mezhebi olarak nitelendirdiğini okudum. Becerano ve Dr. Markus (Eşkinaz haham) Türkiye modern tarihinde tanınan iki bilgin hahamdır. Bu, gazete taramalarında çıktı. Sonra Yemen’de de böyle bir mezhep öğrendim. Nihayet zamanımızda Sabatay Sevi’nin Baltıklar ve eski Rusya topraklarından bıraktığı bir miras olan Frankistler grubuna rastladım. New York’taydılar. Onlar da Hıristiyanlığı kullanmışlardı. Ama yine bunların 1492 yılında İspanya’daki Reconquista’dan sonraki Muranos ve Moriskos denen sözde Hıristiyanlığa dönmüş Müslüman ve Yahudi gruplardan farklı olduğu açıktı.

Haberin Devamı

Sabatay Sevi 17. asrın İzmirlisidir. Yahudi ve gayriyahudi literatürde hakkında çok farklı yorumlar vardır. Şahsen Bernard Lewis’in bile olayı çok tarafsızca ama soğukkanlı olmaktan çok soğukça tasvir etiğini söylemeliyim. Gerçekten Osmanlı Yahudiliğinin çöküntü döneminde çöküntünün sebebi olan bir grup mudur? Hiç zannetmiyorum. Türkiye’de hâlâ kendi soyunu açıklayanlarla açıklamayanlar bir arada, belli ki kimliğine karar veren, önemsemeyen ve hatta unutanlar var.

KİTABI İLGİYLE OKUYORUM

Dostumuz Suzan Nana Tarablus’un onlarca kişiyle yaptığı mülakatın dürüstçe ayıklandığını ve bir araya getirildiğini gördük. Doğrusu isimlerin açıklanmadığı bir ikisini tanıdığımı zannettim, bu portrelerin kendilerini ve anlatımlarını ilgiyle okudum. 350 sayfalık bu eseri hâlâ okuyorum.

Rıfat N. Bali’nin “Bütün Zamanların Günah Keçileri: Dönmeler Yahut Gizli Yahudiler” (A Scapegoat for All Seasons: the Dönmes or Crypto-jews of Turkey) adlı ISIS Press’ten çıkan İngilizce kitabı, Gerşom Şalom’un (Gershom Scholem) Yahudi Mistisizmi içinde bu grup ve inançları konusundaki yazıları, Tarablus’un kitabının bibliyografında görmediğim Renée Molho’nun çalışmaları ve aslında bir Müslüman ilahiyatçı olan Amerika’daki Cengiz Şişman’ın titiz ve çok meraklı araştırmaları bu konuda artık yenilikler getiriyor. Leyla Neyzi’nin, Ilgaz Zorlu’nun kendilerinden bahseden eserleri yanında Suzan Hanım’ın bu derlemesi halen ilginç ve yeni renkler getiren bir çalışma.

Yazarın Tüm Yazıları