1500 yaşına doğru... Ayasofya

Yeryüzü tarihinde kubbesi ve duvarlarıyla dört dörtlük bir şekilde ayakta kalan Ayasofya kadar eski bina yoktur.

Haberin Devamı

HİÇ kimse Roma’daki Panteon’dan bahsetmesin veya Venediklilerin barut deposu olduğu için Venedik-Osmanlı Savaşı’nda çatısı uçan Parthenon’dan da söz etmesin. Bu iki binanın mimari tekniği ve yapısı Ayasofya’ya benzemez. Birisi kubbe değildir. İkincisi bir kubbedir ama bir bardağın üstüne oturtulmuş yarım elma gibidir. Kubbenin büyüklüğü Ayasofya’ya nazaran daha geniştir fakat zemini ve desteği daha basit bir statiğe dayanır. Ayasofya, merkezi bir kubbenin kemerler ve bu yapı üzerinde sütunlarla desteklenmesi ve merkezi kubbenin yarım kubbelerle tedrici yükselmesidir.

1500 yaşına doğru... Ayasofya

MİMAR SİNAN DESTEKLEDİ

Eski Roma’nın ve antik dünyanın son harikasıdır. Nitekim mimarları Trallesli (Aydınlı) Anthemios ile Miletoslu İsidoros, bugün sahip olmadığımız bazı geometri kitaplarını İskenderiye Kütüphanesi’nden yararlanarak okumuş ve statik hesaplamalarında büyük ölçüde Archimedes gibi geometricilere dayanmışlardır.

Haberin Devamı

Bununla birlikte Ayasofya’nın kubbesi yapılışından aşağı yukarı 40 yıl sonra bir çöküntü yaşadı; tamir edildi, zemin sağlamlaştırıldı ama asıl o kubbeyi tutan, bundan hemen hemen 500 yıl evvel büyük Mimar Sinan’ın binaya yaptığı destek payandalardır. Sinan bu mühendislik buluşuyla haklı olarak o kadar övünüyordu ki Kılıç Ali Paşa Camisi’ni de bu yüzden Ayasofya’nın minyatürü gibi yapmıştır. Yaptığının ne olduğunu anlamak için Kılıç Ali Paşa Camisi’ni de tetkik etmemiz gerekir.

BU BİNANIN YAŞAMASI...

Tabii bu binanın yaşaması da önüne birtakım binaları koymaktan ve o dolgu sahayı zedeleyip yük bindirmekten uzak bir anlayışla mümkündür. Bunlar benim sözlerim değil; statikten çok iyi anlayan mühendislerimizin söyledikleri. Türkiye’de mühendislik maalesef bugün mimarlığın çok önündedir. Çünkü mimarlar eğitimleri için gerekli dalları bilmiyorlar. Statik dersleri kaldırılmıştır. Üstelik mimari eserleri genç yaşta gezip görme, okuma, merak etme şansları da pek yok. Zira Mimar Sinan, Yavuz Selim Han’dan beri Osmanlı ordusundaydı; Mısır’ın piramitlerini de Baalbek’in mabetlerini de Yunanistan’daki harabeleri de fevkalade inceledi.

1500 yaşına doğru... Ayasofya

SADECE 10 SENEMİZ VAR

Haberin Devamı

Ayasofya çok yakında 1500. yılını idrak edecek; 532-537’de ayinle açıldığına göre sadece 10 senemiz var. Ara sıra haberler çıkıyor; zeminde çökmeler var diye. Bunu ele almıyorum. Asıl binanın altındaki kanal ve destek kemerlerden kimse doğru dürüst bilgilendirilmiyor. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin yaptığı tetkikat Dr. Çiğdem Özkan Aygün imzasıyla bir İtalyan dergisinde çıktı. Altyapı üstüne çıkan son tetkikat Prof. Dr. Hasan Fırat Diker’e ait.

İstanbul Teknik Üniversitesi ekibi, alttaki su sistemi ve kanalların Topkapı sarnıçlarına, hatta Harem’in tuvaletlerine kadar uzandığını tespit etti. Ayasofya’daki araştırmaları sırasında kendilerine kanallara giriş için Topkapı’daki sarnıçları ve suyollarını denemelerini tavsiye etmiştim.

Haberin Devamı

ZİYARETÇİ SAYISI FACİA

Bütün bu yapının ciddi şekilde incelenmesi, uzun uzun raporlarla öne konması ve tartışılması gerekiyor. Ayasofya’nın restorasyon için belli bir müddet mutlaka kapatılması gerekiyor. Yılda 3 milyon ziyaretçinin Ayasofya’ya girmesi bir facia. Dünyada bu gibi eserlerin hepsinde randevu sistemi uygulanıyor. Floransa’daki Duomo denen katedrale, Roma’daki 6. asırdan kalma binalara bakınız. Üstelik Floransa’daki katedral, Brunelleschi’nin bir harikası olmasına rağmen öbür saydıklarımda merkezi kubbe denemesi de çok geç devirdedir.

Bütün binanın temizliği için; yani normal rutubetin ve suların akıtılması için yapılan kanalların, zeminin sağlamlaştırılması ve zamanın getirdiği çöküntüyü önlemek için yapılan desteklerin doğru düzgün tespiti gerekir ve Ayasofya’ya randevu ile alınan ziyaretçinin belirli sayıyla olması da buna dahildir. Ayasofya, Justinianus’un; yani Konstantin gibi değil, gerçek anlamda Hıristiyanlığı kabul etmiş, inançlı Hıristiyan imparatorun yaptırdığı binadır. Justinianus Makedonyalıdır, Latinceyi ve Roma’yı sever; Helenliğe de tercih eder. Asırlar boyu bütün Hıristiyan milletlerin veya İslamiyetten sonra Müslüman milletlerin de fethini hayal ettikleri açık; ancak Fatih Sultan Mehmed gibi büyük bir komutan bunu gerçekleştirmiştir. Fatih Sultan Mehmed adını değiştirmedi; Ayasofya’nın Fethiye Camisi olduğu gerçektir ama padişahın kendi adının kullanımı için 1459’dan sonra Fatih Camisi’ni de yaptırdığı bir gerçektir. İstanbul’un fiili başkent olması da zaten 1459 yılını bulmuştur.

Haberin Devamı

BU ÖVÜNCÜ KORUMALI

1500 yılına gelen binanın kullanımı, İspanya’da Kurtuba’daki caminin getirildiği hal örnek alınarak gerçekleştirilemez. Biz, İspanyollar gibi davranmak zorunda değiliz. Ayasofya’nın sahibi olmak şüphesiz bir övünç meselesi, bir hâkimiyet sembolüdür ama onu korumak babındaki mesuliyetin ağırlığı da ortadadır. 

Binanın etrafında tuvaletlerin bulunması tenkit konusu oluyor. Alttaki kanallar bakalım buradaki kullanımı karşılayacak durumda mıdır? Her ziyaretçi orayı bir miktar defihacet için kullansa bu binanın durumu ne olacak? 1500 yıllık tarih içinde sanmıyoruz ki bir yılda 3 milyon insan böyle bir muhteşem binaya girmiş olsun. Bu ulaşılmamış bir yüktür.

28 TEMMUZ 1402 ANKARA SAVAŞI

Haberin Devamı

EMİR Timur (kendisi bu unvanı kullanmıştır) Memluklularla Osmanlılar arasındaki çatışma ve Anadolu beyliklerinin yakındaki Osmanlı fütuhatına karşı kendisini kışkırtması dolayısıyla Anadolu seferini aklına koymuştu. Bu tarihte Yıldırım Bayezid Han, İstanbul kuşatmasını gündemine almıştı. Hatta Boğaz trafiğini kontrol etmek için Anadolu Hisarı’nı da yaptırmıştı.

Bugün bazı tarihçiler, Timur’un Anadolu savaşının Bizans’ın ömrünü uzattığını ve Batı’yı bir problemden koruduğunu söylüyorlar. Bu Sovyet dönemi tarihçiliğinin bir abartmasıdır. Aslında dönem içerisinde Batı devletlerinden elçiler Semerkand Sarayı’nı sık ziyaret ederlerdi. Akkoyunlular başta, Anadolu beylikleri, Emir Timur - Yıldırım Bayezid arasında bir kışkırtma ve yan tutma politikası güttüler. Bilhassa Erzincan Emiri Mutahharten bunların başında geliyor.

1500 yaşına doğru... Ayasofya

VATANA KALICI BİR HEDİYE

Şurası bir gerçek; savaşın cereyan ettiği sahrayı bilmek kolay değildi. Esenboğa’daki tetkikat sırasında Atatürk, bu alanın savaş için uygun olduğunu belirtmiştir. Yıllar sonra Esenboğa Havaalanı yapılırken savaş kalıntıları hafriyat sırasında ortaya çıktı. Yıldırım Bayezid Han’ın Bizans kuşatmasını bırakarak Anadolu’ya yöneldiği, adı gibi Yıldırım misali davranan bu büyük komutanın çabukluğu ve hızı dolayısıyla yorgun bir orduyla Çubuk Sahrası’na ulaştığı ve Timur tarafından kurnazca bir strateji ile karşılaştığı açıktır. Osmanlı kuvvetlerinin de çok iyi bildiği bir yay içine alma harekâtını hazırladı. Yıldırım’ın ordusunun içindeki Anadolu beylerinin bazılarını ele geçirmişti. Bu nedenle savaşı kazandı. İki tarafın kuvvet dengesi, Bayezid Han’ın aleyhineydi.

Anadolu seferi, gerçekten geleneksel savaş devrinin en önemli mareşalinin zaferiyle bitmiştir. Timur bu sefer sonunda Rodos Şövalyeleri’nin elinden İzmir’i de aldı. Dolayısıyla İzmir’in alınması, onun gerçekten Hıristiyanlara karşı yaptığı tek cihat savaşıdır ve vatanımıza kalıcı bir hediye oldu.

ÇİN, GAYYA KUYUSUDUR

Yıldırım Bayezid hakkındaki kanaatler değişiktir. Anonim Osmanlı tarihlerinde onun Timur’la erken kapışması için “ademiyyi hırsıdır talan eden” tabiri kullanılıyor. Sefer sonrası Bayezid - Timur ilişkileri için gerçekler kadar şehir efsaneleri de türetildi. Gerçekten Anadolu’da fetret devri dediğimiz 12 yıl süren taht kavgası ve bir şey açıkça ortaya çıktı: Osmanlı Devleti bir Balkan İmparatorluğu olarak kurulmuştu ve sağlam unsur asıl buydu. O sayede de dirildi ve yoluna devam etti. Timur’un gözü ise Çin seferindeydi. Bu umumi bir stratejik hatadır. Çin bir gayya kuyusudur. Şayet seferden evvel geçirdiği bir kaza dolayısıyla erken ölmese bile Çin’i ne kadar fetheder, ne kadar yerleşirdi? Belki de o gayya kuyusunda erir giderdi.

Bu dönemi tahlil etmek için Halil İnalcık Hoca’nın İslam Ansiklopedisi’ndeki Yıldırım Bayezid maddesi ile İsmail Aka’nın Timur’un Avrupa krallarına yazdığı Ankara Fetihnamesi diye adlandırılan fetih haberini ve zafer bildirgesini de inceleyen maddesini okumak gerekir.

Yazarın Tüm Yazıları