100 yıl önce İstanbul'un işgali

15 Mart 1920, yani bundan 100 sene evvel Mondros hükümlerine göre müttefik devletlerin (Yunanistan dahil) İstanbul’u işgali zorba biçimde güçlendiriliyordu. 15 Mayıs 1919’da Yunanistan’ın İzmir’e çıkarılmasıyla Anadolu’nun her yerinde direniş hareketi cemiyetleri teşkil edildi ve bir noktadan sonra da Çukurova-Dörtyol’da olduğu üzere silahlı direniş başladı.

Haberin Devamı

Bu direniş derhal Maraş-Antep ve Urfa’ya sıçradı. Mustafa Kemal Paşa, mayıs ayının 19’unda Samsun’a çıkıp Havza-Amasya-Erzurum’a ulaştığı anda bu hareketlerle paralel bir etkinlik içindeydi. İstanbul’da bu gelişmeler dolayısıyla 3 Ekim 1919’da Damat Ferit Paşa hükümeti istifa ederek yerine Ali Rıza Paşa hükümeti kuruldu. Kabinesinde Mersinli Cemal Paşa ve Ferik (Korgeneral) Abuk Ahmet Paşa, Mustafa Kemal hareketinin kuvvetli destekçileriydi. İstanbul’daki Britanya komiserinin istihbarat raporlarında “Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşa’nın İstanbul’daki milliyetçi hareketin başı olduğu” not ediliyor. Müttefik kuvvetler İstanbul’daki hâkimiyetin yeterli olmadığını ve işgalin I. Cihan Harbi’nin mağlubu devletlerin ve memleketlerin uysal havasına zıt bir şekilde problem yarattığını görmüşlerdi. Uzun müzakerelerde işgal kuvvetlerinin yüksek komiseri de Robeck’in kabineyi tehdidi bizzat hariciye nazırını Anadolu hareketi dolayısıyla İstanbul Hükümeti’ni mesul tutacaklarını bildirmesi neticeyi değiştiremiyordu. Şurası bir gerçek ki İstanbul’daki hükümetlerin Anadolucu tutumu yanında hiç öyle olmayan Damat Ferit hükümetlerinin de fazla bir müdahale imkânı olmamıştır. Anadolu’da meclis hükümeti ortaya çıkana ve düzenli ordu teşkiline kadar Damat Ferit hükümetlerinin örgütlediği Kuvâ-yi İnzibâtiye gibi yandaş hareketler de aynı şekilde Çerkez Ethem gibi kuvvetler tarafından bastırılmıştır.

100 yıl önce İstanbulun işgali

Haberin Devamı

ÖNCE ANLAŞAMADILAR

Bu birkaç aylık dönemde müttefik devletlerin İstanbul’un işgali konusunda anlaşamadıkları görülüyor. Fransa, Anadolu’yu daha dikkatle, ihtiyatla ve bir ölçüde saygıyla izlemektedir. Franchet d’Esperey’nin tavırlarında bu görülüyor. İtalya ise yorgun bir işgal gücü olarak Britanya ve Fransa’ya katiyen güvenmiyor. Savaşa geç giren ve taze bir kuvvet olan Yunanistan ise Britanya’nın yardımcı kuvvetidir ve İngilizler Yunanistan’ı resmen işgal kuvveti olarak kabul ettiklerini ve Yunan işgal kuvvetlerine yapılacak bir saldırıya müttefiklerin hepsi tarafından karşılık verileceğini beyan etmişlerdir. Hatta Britanya’nın İstanbul’daki ve Trakya’daki ağır görevini Yunanistan’a terk etmeye meyilli olduğu da açıktır. Londra’da Başbakan Lloyd George, Dışişleri Bakanı Lord Curzon en azından bu fikirdedir. Gerçi Franchet d’Esperey bu eğilime şiddetle karşı çıkar ve hatta İngiltere’yi müdahaleyle tehdit eder. Onlara göre bu yeni işgalin ne getireceği ve tehlikelerini tartışmak Mustafa Kemal “haydutlarının” cezalandırılmaması demektir ve Curzon işgalin bir kâğıda birkaç kelime yazılmasından ibaret bir statüyle operasyonun bitirilmesini düşünüyordu.

Haberin Devamı

İŞGAL ŞARTLARI AĞIRDI

15 Mart’ta Fransa hâlâ ağır işgal şartlarının Anadolu’da Hıristiyanların genel katline sebep olacağını ileri sürerek tereddüdünü bildiriyordu. İtalya ise müttefiklerine uyarak bu işgale katılacağını fakat sonunda yeniden bir harp çıkarsa orada müttefiklerin kesinlikle yanlarında yer almayacağını yüksek komiserleri Conte Sforza aracılığıyla resmen tebliğ etti.

İşgal şartları çok ağırdı. Milletvekillerinin ve bazı politikacıların tevkif edilmesi bütün haberleşme araçlarının, yani posta, telgraf düzeninin ele geçirilip denetlenmesi, asıl önemlisi mütareke şartlarının ilk anından daha ağır bir hüküm olarak Harbiye Nezareti’nin resmen işgal edilip bütün yazışma ve emirlerin sansürden geçirilmesi, İstanbul Hükümeti’nin Anadolu’daki Mustafa Kemal Paşa ve milliyetçi liderlerle derhal ilişkisini kesmesini bildiriyorlardı.

Gerçekten İstanbul’un işgali bakanlıkların ve ardından 12 Ocak’ta teşkil edilip Misak-ı Milli kararı alan son Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın üyelerinin tevkifi ve Malta’ya sürülmesiyle neticelendi. Asıl önemlisi karakol ve kışlaları basmışlardı. İşgal 16 Mart’ta Şehzadebaşı’ndaki karakola gece yarısı yapılan baskın sırasında olaylardan haberi olmayan savunmasız erlerin katliyle başladı. Şehzadebaşı askeri kurallara uymayan, işgalin statüsü içinde de hukuk ve askeri edebin ihlali demek olan bir hareketti. Ne yazık ki Kurtuluş Savaşı’nın bu önemli abidesi 1950’lilerin şaşkın imar hareketlerinde bilhassa bugün bir zevksizlik abidesi olarak İstanbul’a dikilen Saraçhane başındaki belediye binasının yapımı dolayısıyla istimlak edilmiş, yok edilmiştir (benzer şekilde o bölgede mevcut konaklar ve en hazini Acemioğlanları Kışlası da aynı akıbete uğramıştır).

İşgal günlerinde İstanbul’un asayişini İngiltere’nin sağlayamadığı görüldü. Fransızlar hiç de müttefiklerinin beklediği desteği sağlamadılar. İtalya ise karşı hareketi, Anadolu’yu destekledi. Hiç şüphesiz ki Sevr Antlaşması’na giden şartlar dikte edilmişti. Ermenistan’ın kurulacağı, İstanbul’dan padişahın bırakılacağı beyan edilmesine rağmen Boğazlar’ın kesinlikle enternasyonal bir alan haline çevrileceği, Çatalca’dan itibaren bütün Trakya’nın Yunanistan’a bırakılacağı ve İzmir merkez olmak üzere eski Aydın vilayetinin yani Denizli’ye kadar uzanan bölgenin Yunanistan’ın geçici işgaline bırakılacağı beyan edilmişti. Bu geçici işgalin Yunanistan anakarasından yapılan iskân desteğiyle yakın bir gelecekte bir ilhaka dönüşeceği planlanıyordu. Bu, sır değildi. Öte yandan 16 Mart sabahı Britanya komiserinin sadrazama işgalin geçici olduğunu, saltanatın kaldırılmayacağını, İstanbul’u almayı düşünmediklerini (ki Lord Curzon’un bu bildirimden sonra hemen itiraz ettiği nokta) bildirmesine rağmen, 16 Mart 1920 günü meşum bir gün olarak tarihe geçmiştir.

Haberin Devamı

DAMAT FERİT’İ İSTEDİLER

Heyet-i Temsiliye adına aynı gün Mustafa Kemal Paşa vilayetlere ve livalara, kolordu komutanlarına fevkalade salahiyetli bir meclisin toplanmasını için seçimleri yapılmasını bildirmiştir. 3 Mart’ta Rıza Paşa Kabinesi istifa etmişti. Eski Bahriye Nazırı Salih Paşa sadrazam olmuştu, müttefikler ültimatomu ona da yenileyerek verdiler. Ne var ki Salih Paşa da 3 Nisan 1920’de istifa etti. Yeni kabineyi tekrardan işgalci devletlerin istediği Damat Ferit kurdu. Damat Ferit’in Kuva-yi İnzibâtıye’yi teşkili bu döneme rastlamaktadır. Fransız İşgal Kuvvetleri Komutanı Franchet d’Esperey Şubat 1919’dan beri karargâhını İstanbul sur içine nakletmişti. Hiçbir şekilde Britanya’nın işgal konusundaki üstünlüğünü kabul etmek niyetinde değildi. General d’Esperey 1921 yılında mareşal rütbesine de yükseldi.
Resmen İstanbul’daki müttefik kuvvetleri komutanı kim olacaktır? Fransa ve İngiltere arasında ciddi bir çatışma konusu oldu. Sorun aslında çözülememiştir. Fransız işgal kuvvetlerinin kuvvet sayısı İngiltere’ye göre düşüktü. Sevr’e giden yolda bir müddet evvel Akbaş Cephaneliği’nin milli kuvvetler tarafından gayet cesurane ve çok etkin bir biçimde içindeki mühimmat ve silahın Fransızların elinden zabtıyla Anadolu’ya sevki ve İngiliz kuvvetlerinin her yerde direnişle karşılaşması yanında müttefikler arasındaki gerilimle ikinci işgalin muvaffak olmuş sayılmayacağını göstermektedir.

Haberin Devamı

ÇEKİRGELER Mİ SALDIRIYOR?

Ortadoğu’ya çekirge istilası yayılıyor. Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Örgütü Afrika’dan Ortadoğu’ya geçecek çekirgelerin bir günde 35 bin kişinin gıdasını tükettiğini söylüyor. Kilometrekarede 40 ile 80 milyon çekirge olabilirmiş. Muhtemelen şaşkın ve abartılmış, çevreyi mahveden bir ilaçlama projesi tatbik edilecek. Daha iyi nasıl olur? Bunun için Ortadoğu’daki çatışmanın durması ve ortak hareket edilmesi gerekiyor. Mucize olabilir mi! Mütarekeye rağmen Birinci Cihan Harbi’ni Fahreddin Paşa bitirmemiş, Medine Müdafaası’na devam etmiştir. Yayımladığı emirname Çekirge Emirnamesi’dir. Etinin lezzetli, besleyici olduğunu Hz. Peygamber ve sahabelerin yediğini, kahvesinin lezzetli olabileceğini telkin ediyordu. Osmanlı’nın elinde Medine Müdafaası için iman ve tahammülden başka bir şey yoktu. Gıda olarak çekirgeyle iki buçuk ay dayandılar. Aynı biçimde kullanım söz konusu olamayabilir ama iklimin şaşırdığı ve hastalıkların yayıldığı bir dönemde bu da beklenen bir felakettir.

100 yıl önce İstanbulun işgali

 

Yazarın Tüm Yazıları