Hüzünlü Bayram

Kıyamet yaklaştıkça her gelen yeni gün, geçmiş günü aratacaktır.

Haberin Devamı

Zira gün geçtikçe, her türlü olumsuzluklar (kıtlık, ahlaksızlık, doğal felaketler, güvensizlik (terör), huzursuzluk, kaos, salgınlar vb.) artarak devam edecektir.

İnsanlık tarihi boyunca, en büyük sıkıntıyı sevgili Peygamberimiz çekmiştir. Müşrikler (en yakınları da olsa, kendisine ve tebliğ ettiği dine inanmayanlar) tarafından her türlü baskı, dayatma ve zulme maruz bırakılmıştır.

Bir avuç ashabıyla müşriklerin boykotuna muhatap olmuştu. Bu durum yetmemiş gibi hakkında ölüm fermanı çıkardılar; o da imanı ve umudu dışında her şeyini bırakarak, doğup büyüdüğü yurdu terk etmek zorunda kalmıştı (Hicret).

Hicri 10 yılında (M.519), beşer planında amcası Ebu Talib’i, biricik eşi, annemiz Hazreti Hatice’yi, büyük oğlu Kasım’ı ve ardından küçük oğlu Abdullah’ı kaybeder. Müşriklerin boykotu da bu yıl uygulamaya koyulur.

Haberin Devamı

Yürekleri dağlayan bu denli acıların yaşandığı yıl, İslam tarihinde ‘Senetül-hüzün’ (hüzün yılı) diye anılır.

Geçirmekte olduğumuz bu son yıllarımız da hüzünle dolu. Pandemi, yangınlar, seller, art arda depremler, maruz bırakıldığımız ambargolar, enflasyon ve en son yaşadığımız ‘asrın felaketi’ olan, 11 ilimizdeki şiddetli depremler yüreklerimizi dağladı.

İşte bu denli kederli günlerimizde bir Ramazan-ı Şerif Bayramı’nı da ‘Hüzünlü Bayram’ olarak idrak ediyoruz.

Bundan dolayıdır ki ramazanın feyz ve bereketlerinin ruhumuza yansıması da ister istemez buruk bir sevinçle oluyor.

İnançlıyız ve umutluyuz. Bu yüzden ne kadar şükretsek azdır.

‘Bu da geçer ya hu!’ diyerek, yarınlarımıza imanla ve umutla bakıyor ve Rabbimizin buyurduğu gibi, ‘Her güçlükten sonra bir kolaylık vardır’ diyoruz.

Asıl önemli olan; insanlığımızın idrakinde olarak, gereğini yapmaktır. O da, Allah’ın bize bahşetmiş olduğu, sayısız nimetlerin kadir ve kıymetini bilmektir. Üzerimizdeki bütün bu nimetleri, sahibinin (nimetleri verenin) arzusu istikametinde kullanmaktır.

Nitekim nimetlerin kıymeti bilinince, artacağını, bilinmeyip nankörlük edilince de elimizden alınıp şiddetli azaplara uğrayacağımızı bilmeliyiz.

Haberin Devamı

Zira ‘Kuluna zulmetmez Hüdası... Kulun çektiği kendi cezası’dır.

Şu halde yapmamız gereken; her daim açık olan tövbe kapılarından içeri girmek ve Yaradanımızın af ve merhametini dilemektir.

Her gecenin bir sabahı olduğunu bilelim, yeter ki o sabaha arınmış ve boynu bükük olarak ulaşalım.

Hayırlı Bayramlar...

Yazarın Tüm Yazıları