Mösyö Sartre yani Türk kadını benden önce mi

Dünya feminizminin en önemli kadınlarından biri olan Simone de Beauvoir’ın, bugüne kadar yayınlanmamış bir romanı bulundu ve geçen sonbahar Fransa’da yayınlandı.

Haberin Devamı

1. Kitabın adı “Les Inseparables”...

Kitap geçtiğimiz günlerde Amerika’da da İngilizce olarak yayınlandı ve dün New York Times’ta kitapla ilgili uzun bir de yazı vardı.

*

Simone de Beauvoir, bu kitabı 1954’te yazmış.

Aslında otobiyografik bir roman.

Mösyö Sartre yani Türk kadını benden önce mi

Lisedeki Elisabeth Lacoin (Zaza) adlı kız arkadaşı ile ilişkilerini anlatıyor.

Elena Ferrante’nin son yıllarda bütün dünyada best seller olan romanı “Benim Olağanüstü Zeki Arkadaşım”a benzeyen bir ilişki bu.

Ama onu aşan bir aşk boyutu var.

İddiaya göre o günlerin solcu Sartre’ı, bu romanı fazla burjuva ve revizyonist bulduğu için yayınlamasını engellemiş.

*

Kadın hareketleri tarihinde çok az kitap, Simone de Beauvoir’ın “İkinci Seks” adlı kitabı kadar etkili olmuştur.

Haberin Devamı

Dün New York Times’ta Leslie Camhi’nin yazısını okurken şu cümle dank diye kafama girdi:

Mösyö Sartre yani Türk kadını benden önce mi

“İki ciltlik feminist klasik ‘İkinci Seks’ 1949’da yayınlandığında, Fransa’da kadınların oy verme hakkı henüz beşinci yılını doldurmuştu.”

*

Fransız kadını oy hakkını 1944’te kazanabildi...

Simone de Beauvoir o yıl 36 yaşındaydı...

Yani, felsefe okumuş, Sartre’la ve dönemin en önemli düşünürleri, yazarları ile arkadaşlık yapmış bir kadın, o yaşına kadar seçimlerde oy kullanamamıştı...

Oysa ondan tam 10 yıl önce, Avrupa’nın sınırlarındaki genç bir Cumhuriyet’te kadınlara oy hakkı verilmişti.

Orası Türkiye Cumhuriyeti’ydi... Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet daha 10 yaşına geldiğinde Türk kadınının oy verme hakkı vardı.

*

Yıl 1934’tü...

Beauvoir 26 yaşındaydı...

Sartre’la tanışalı 5 yıl olmuştu...

Saint-Germain Bulvarı üzerindeki Cafe de Flore’a gitmeye başlamışlardı.

O cümleyi okuyunca ben de o günlere gittim ve düşündüm...

Kadın hakları ile bu kadar ilgili bir Simone de Beauvoir herhalde Atatürk’ün Türk kadınlarına verdiği oy hakkı ile ilgili haberleri okumuştu...

Okuduğu sırada 26 yaşındaydı ve kendisinin oy verme hakkını almasına daha 10 yıl vardı...

Haberin Devamı

Acaba Sartre’la Atatürk’ün kadınlar için attığı bu tarihi adımı konuşmuşlar mıdır?

Ne demiştir Atatürk hakkında...

Eminim, mutlaka bir konuşma geçmiştir bu konuda aralarında...

Keşke o tarihte o kafede olsaydım ve bir Türk olarak o sohbeti gururla izleyebilseydim...

2. NERMİN HOCAM DAHA 13 YAŞINDAYKEN, BEAUVOİR’IN SAHİP OLMADIĞI HAKKA SAHİPTİ

Geçen hafta 100 yaşını dolduran hocam Nermin Abadan Unat, 1921’de, yani Simone de Beauvoir’dan 13 yıl sonra, Viyana’da doğdu.

14 yaşında trenle tek başına Türkiye’ye geldi.

Mösyö Sartre yani Türk kadını benden önce mi

Yıl 1935’ti...

O yıl Türkiye’de yapılan seçimlerde kadınlar da oy kullanmıştı...

17 kadın Meclis’e girmişti...

Anlayacağınız, hocam Nermin Abadan Unat, Simone de Beauvoir’dan 13 yaş küçüktü ama ondan 10 yıl önce seçme hakkı kazanmıştı...

Haberin Devamı

Hâlâ Atatürk’e dil uzatanlara anlatmak istedim bu hikâyeyi...

Çünkü özellikle Müslüman kadının mücadelesi henüz bitmedi.

Türk kadınının oy hakkını almasından 87 yıl sonra bugün, bir başka Müslüman ülkede, Taliban’ın kadınlara yaptığı zulmü bütün dünya ile birlikte çaresizce izliyoruz...

3. FASLI KADINLARA DA SELAM OLSUN BURADAN

DÜN bu yazıyı yazarken, önümde 24 saat önce gelen bir başka haber duruyordu. Fas’ta üç büyük şehrin belediye başkanlıklarını kadın adaylar kazanmıştı.

Mösyö Sartre yani Türk kadını benden önce mi

Siyasallaşmış İslam ilk büyük seçim yenilgisini Fas’ta almıştı. Şuna eminim...

Afganistan’ın kahraman kadınları da bir gün mutlaka zafere ulaşacak.

4. MONTPARNASSE MEZARLIĞI’NDAKİ KADININ PARMAĞINDAKİ YÜZÜK

SIMONE de Beauvoir benim kuşağımın ve daha sonraki kuşakların kadınları için en büyük rol modelidir diyebilirim...

Haberin Devamı

Ama kaç kadın onun kitaplarını okumuştur dersiniz?

Cevabı kadınlara bırakayım.

Mösyö Sartre yani Türk kadını benden önce mi

Benim kuşağımın birçok kadınından şuna benzer sözler duymuşumdur.

“Biz Simone de Beauvoir’ın kitaplarını çok okumadık. Ama Simone de Beauvoir olmayı çok istedik.”

*

Çünkü onun için kadın özgürlüğünün özel bir anlamı vardı.

Hayatı boyunca kadının siyasal ve sosyal özgürlüğünü savundu.

Ama “İkinci Seks” kitabı, kadının siyasal ve sosyal özgürlüğünün yanına üçüncü bir kavramı daha eklemişti:

Kadının “emosyonel hürriyeti”...

Yani “duygusal özgürlüğü”...

Yani olmak istediğini olabilme hakkı...

*

Beauvoir hayatı boyunca Sartre’la çok özel bir ilişki yaşadı.

Ama aynı zamanda hayatına başka erkekler de girdi.

Haberin Devamı

Hatta erkek bedeninin gerçek anlamını Amerikalı sevgilisinde bulmuştu.

“İkinci Seks”in yazarı bugün Paris’te Montparnasse Mezarlığı’nda hayatının aşkı Sartre’la aynı mezarda yatıyor.

Ama parmağında hâlâ Amerikalı sevgilisinin hediye ettiği yüzük var...

Belki de “emosyonel hürriyet” dediği şey buydu...

*

Onların yattığı mezarın biraz ilerisinde 5 kadının daha mezarı var.

Agnès Varda, Susan Sontag, Jean Seberg, Marguerite Duras ve Elsa Cayat...

Elsa Cayat, Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırıda ölen tek kadın mizahçı...

Yani hepsi şu erkek egemen dünyada başını epey kaldırmış kadınlar...

KAŞ’TA 40 YIL SONRA BİR SONBAHAR AKŞAMI DİKKATİMİ ÇEKEN GÖRÜNTÜ

ÖNCEKİ
gün Kalkan’dan sonra Kaş’a geçtik.

Kaş’a da son defa 40 yıl önce gelmiştim.

Kalkan’da yaşadığım duyguyu aynen orada da yaşadım.

*

Bir hafta önce Yunan adalarındaydım.

Mösyö Sartre yani Türk kadını benden önce mi

Oralara artık sonbaharın “sayfiye hüznü” çökmeye başlamıştı.

Buna karşılık Kaş cıvıl cıvıldı. Limandan yukarı tarihi mezarlığa doğru çıkan yolun yer taşı düzenlemelerini Türkiye’nin hiçbir yerinde görmedim.

Kaş’ın etrafında da kötü bir apartmanlaşma var. Ama onun da eski şehir merkezi cıvıl cıvıldı.

*

Türkiye’de hiçbir yerde bu kadar çok Mado dondurmacısı görmedim.

Onun yanında bir de tava dondurması var.

*

Ara sokaklar çok güzeldi. Şehrin ışığını çok sevdim. Ama en çok hoşuma giden şey, kasabadaki Türkiye tablosu oldu.

Çok sayıda şortlu kadın tek başına dolaşıyordu.

Çok sayıda başörtülü kadın da sokaklardaydı.

Ayrıca dükkânlarda, teknelerde, dondurmacı tezgâhlarında çalışan çok sayıda başörtülü kadın gördüm.

Ve hayat bütün normalliği, bütün özgürlüğü ile akıp gidiyordu.

*

Bir kere daha anladım ki Türkiye örtünme sorununu aşmış.

Hem başı açık kadınlar özgürleşmiş ve rahatlamış, hem başı örtülü kadınlar özgürleşmiş ve rahatlamış.

Diyeceğim artık bu ülkede kimse ama kimse başörtüsünü istismar edemez, siyasi amacı için kullanamaz.

Önümüzdeki seçimde başörtüsünden oy toplamayı planlayan varsa, şimdiden söyleyeyim.

Kimseye bir yarar sağlamaz.

*

Kaş’ın güzel sonbaharı ve ışığı bana Türkiye’nin bu en umut verici gerçeğini anlattı.

UEFA’DA BENİ AZARLAYAN O ADAMIN YÜZÜNÜ GÖRMEK İSTERDİM

BU fotoğraf 9 Mayıs 2017 günü Sabiha Gökçen Havalimanı’nda çekildi. Ortada yürüyen, Fenerbahçe’nin eski başkanı Aziz Yıldırım. Yanındaki eli çantalı kişi ise benim.

*

Özel bir uçakla İsviçre’nin Nyon kentine uçuyoruz.

3 Temmuz 2013’te Fenerbahçe’ye karşı yapılan FETÖ darbesinden sonra UEFA’da Fenerbahçe’yi cezalandırmak için yapılacak duruşmaya katılacağız.

Mösyö Sartre yani Türk kadını benden önce mi

Ben de tanık olarak gidiyorum. FETÖ’cü polis ve savcıların hazırladığı düzmece belgeler, dinleme kayıtları dolayısıyla Türkiye’de açılan dava UEFA’yı da etkilemiş, onlar da Fenerbahçe’yi cezalandırmaya çalışıyorlar.

*

Sivasspor maçı öncesi akşam Büyük Sivas Oteli’nde bizzat yaşadığım, kendi gözlerimle gördüğüm şeyler, FETÖ’cü polis ve savcılarca öylesine ahlaksızca ve alçakça saptırılmıştı ki, gönüllü olarak Fenerbahçe ve başkanı lehine tanıklık yapmak için başvurdum ve kabul edildi.

*

O gün UEFA yöneticileri Fenerbahçe’ye karşı çok önyargılıydı. Başta oturan yetkili beni azarlarcasına konuşmuş, anlattıklarımı dinlemeye bile gerek duymamıştı.

Sonra yıllar geçti. Fenerbahçe önceki gün çok doğru bir adım attı ve UEFA aleyhine dava açacağını açıkladı.

Başkan Ali Koç’u bu kararından dolayı kutluyorum.

*

O gün o heyetin karşısına bir sanık gibi çağrılan Aziz Yıldırım bugün başı dik geziyor. Fenerbahçe’ye 3 Temmuz darbesini yapan FETÖ’cü polis, savcı ve hâkimler ya cezaevinde ya da yurtdışına kaçtılar.

İsviçre’de bizi yargılayan o yöneticilerin bir bölümü UEFA’daki yolsuzluklara karıştılar.

Ve Fenerbahçe bu ülkede, FETÖ darbecilerine karşı ilk zaferi kazanan kurum oldu...

YENİ MÜZİK
YÜKSEK SADAKAT’TEN HARİKA BİR ŞARKI GELDİ

- Yüksek Sadakat: “Rengârenk”

Geçen hafta streaming platformlara konan en güzel şarkılardan biri Yüksek Sadakat’in yeni albümündeki “Rengârenk” oldu.

Grup çıktığı ilk günkü heyecanını, rengini, ritmini aynen koruyor...

Yazarın Tüm Yazıları