İslam ağacı

İslam’ı bir ağaca benzetecek olursak kökü ve gövdesi iman, dalları ibadet, meyvesi ise güzel ahlaktır. Kötü ahlak sahibi bir Müslüman kupkuru bir ağaca benzer. Ahlak, niyetlerimizin düşüncelerimize, düşüncelerimizin inançlarımıza, inançlarımızın söz ve davranışlarımıza yansımasının sonucudur.

Haberin Devamı

YARATILIŞ itibarıyla insanın münasebetlerini üç başlık altında sınıflandıra biliriz.

1) Allah ve kul ilişkisi: İbadet.

2) İnsan toplum ilişkisi: Ahlak, adalet ve merhamet.

3) İnsan ve tabiat ilişkisi.

İslam insanın bu üç temel ilişkisini ibadet, adalet ve ahlak çerçevesinde düzenleyen bir din ve evrensel değerdir.

“Ahlak, iyilik yapmanın insanda yerleşik, mutlak bir meleke haline gelmesidir.” (İ.Gazzâlî)

İslam dininin temel amaçlarından bir tanesi de insanların ahlakını güzelleştirmektir. Peygamber Efendimiz “Ben ahlaki erdemleri tamamlamak için gönderildim” (ibn Hanbel, II.381) buyurmakta ve peygamber olarak görevlendiriliş gerekçesini hatırlatmaktadır. Allah Kuran-ı Kerim’de Peygamber Efendimizin bu güzel ahlakına vurgu yaparak şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki Resûlullah, sizin Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzap, 21) 

Haberin Devamı

KALPTEN OLURSA; DEĞİŞMEZ MELEKE

İslam’ı bir ağaca benzetecek olursak kökü ve gövdesi iman, dalları ibadet, meyvesi ise güzel ahlaktır. Kötü ahlak sahibi bir Müslüman kupkuru bir ağaca benzer. Ahlak, niyetlerimizin düşüncelerimize, düşüncelerimizin inançlarımıza, inançlarımızın söz ve davranışlarımıza yansımasının sonucudur. Ahlaki davranışın kaynağı nefis değil de kalp ve iman olur ise ahlaki davranışlarımız göreceli olmak yerine bizden kaynaklı, yerleşik, muhataba göre değişmeyen melekelere dönüşür. İnsanın davranışları sadece kendisini değil, yakın çevreden uzak çevreye kadar bütün bir toplumu hatta tabiatı ilgilendirmektedir. Din sadece ne ibadettir ne de ahlaktır. Aslında hepsidir. Mesela mübarek ramazan ayında tuttuğumuz oruç, hem ibadettir hem de ahlaki bir yönü vardır.

HZ. MUHAMMED: ORUÇ KALKANDIR

Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Oruç kalkandır. Sizden biriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine kötü söz söyler veya kendisiyle tartışırsa, ‘Ben oruçluyum’ desin.” (Buhârî, Savm 9) Yine Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Kim yalan konuşmayı ve yalan dolanla iş yapmayı terk etmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.” (Buhârî, Savm 8, Edeb 51)

Haberin Devamı

AHLAKSIZLIĞIN İLACI YOKTUR

Bizler bugün mübarek ramazan ayı vesilesi ile Hz. Peygamberin şahsında somutlaşmış ahlak ilke ve çerçevelerini ele almaya, O’nun ahlakını, sabrını, merhametini, aşkını, kötülüklere karşı direnişini, yardımseverliğini, vakur duruşunu, acılarını, kaygılarını ve ümmetine olan düşkünlüğünü elimizden geldiğince çağımıza taşımaya çalışmalıyız.

Hz. Ali’nin (r.a.) ifade ettiği gibi: “Her derde deva bulunur. Fakat ahlaksızlığı iyileştirecek bir ilaç yoktur.”

Kulluğumuzu Allah’a, insanlığımızı birbirimize gösterelim...

 

KISSADAN HİSSE

DİKERKEN ‘MEYVE’ VEREN AĞAÇLAR

AĞAÇ dikmekle meşgul yaşlı birisini gören padişah, “Büyük bir ihtimalle diktiğin ağaçların meyvesini yiyemeyeceksin, ne diye uğraşıyorsun” demiş.

Haberin Devamı

Yaşlı adam ise “Oğul, bizden evvelkilerin ağaçlarının meyvelerini biz yedik. Bizim diktiklerimizin meyvesini bizden sonrakiler yesinler diye uğraşıyorum” diye yanıt vermiş.

Bu cevap padişahın çok hoşuna gitmiş ve çıkarıp bir kese altın vermiş.

İhtiyar, “Allah’a hamt ederim ki başkalarının diktiği fidanlar seneler sonra meyve verirken benim diktiklerim daha dikerken meyveye durdular” diyerek cömert yabancıya teşekkür etmiş. Bu cevap da padişahın hoşuna gitmiş ve çıkarıp yaşlı adama bir kese altın daha vermiş.

Aksakallı ihtiyar, “Allah’ıma şükürler olsun ki başkalarının diktiği fidanlar senede bir kez meyve verdiği halde benim diktiklerimi iki defa meyve verdiler” demiş. Padişah ihtiyarın bu cevabına da hayran kalmış ve çıkardığı bir kese altını verdikten sonra yanındaki zata dönüp, “Burada daha fazla durmayalım, yoksa bu ihtiyar bizde para bırakmayacak” demiş.

 

Haberin Devamı

İslam ağacı

3 HAREM 3 KUTSAL MESCİT

ALTIN OLUK

KÂBE damına konulan ve Arapça’da mîzâbü’r-rahme, Farsça’da mîzâb-ı rahmet denilen oluk. Altın oluk Kâbe’nin Rükn-i Şâmî ile Rükn-i Garbî denilen köşeleri arasındaki kuzeybatı duvarının üstünde ve bu duvarın ortasına gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Böylece Kâbe damında biriken yağmur suları bu duvara bakan Hicr’e akmaktadır. Kâbe’nin oluğu ilk defa Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik’in (705-715) emri ile Mekke Valisi Hâlid b. Abdullah tarafından altınla kaplatıldı. Altınoluk diye anılması da bundan sonradır.

OSMANLI ONARTTI

Kanuni Sultan Süleyman 1553 yılında gümüş levhayla kaplı bir oluk gönderdi, eskisi de muhafaza edilmek üzere İstanbul’a getirildi. Bundan sonra Kâbe’nin oluğu bir süre gümüş oluk diye anıldı. 1612 yılında, Sultan I. Ahmed’in iyice yıpranan Kâbe duvarlarını takviye için hazırlattığı dışı gümüş, üzeri altın kaplı demir kuşaklarla birlikte Mekke’ye gönderilen gümüş üzerine altın kaplı oluk da yerine konularak eskisi İstanbul’a getirildi. Mîzâb-ı rahmet bundan sonra yine altınoluk diye anılmaya başlandı. 3 Nisan 1630 tarihinde meydana gelen selde Kâbe’nin bazı duvarlarının yıkılması üzerine yapılan onarım çalışmaları sırasında tavan ve onu tutan üç direk de tamir edilerek daha önce I. Ahmed tarafından koydurulan ve enkaz toplama çalışmaları sırasında bulunarak muhafaza edilen altınoluk, 1 Nisan 1631 tarihinde yerine konuldu. 1043 (1633-34) yılında IV. Murad bu oluğu yeniden altınla kaplattırdı. 1273’te (1856-57) Sultan Abdülmecid eskiyen bu oluğun yerine yeni bir altın oluk koydurttu. Şimdi mevcut olan altın oluk budur.

Haberin Devamı

PEYGAMBER DUASI

“Hayırlı insanların içeceğinden için, seçkinlerin namazgâhında namaz kılın” diyen İbn Abbas’a bunların ne olduğu sorulduğunda, “Hayırlıların içeceği zemzem, seçkinlerin namazgâhı da altın oluğun altıdır” diye cevap vermiştir. Eskiden Kâbe’de her mezhep imamı ayrı ayrı namaz kıldırırken Hanefî makamı da bu tarafta bulunuyordu. Hz. Peygamber’in tavaf esnasında oluğun altına geldiğinde, “Allah’ım! Senden ölüm anında rahat, hesap anında da af dilerim” diye dua ettiği bilinmektedir.

 

BİR SORU BİR CEVAP

KAZA ORUCU İÇİN FİDYE

Tutmadığı oruçları kaza etmeden oruç tutamayacak hâle gelen kimse ne yapmalıdır?

İslam hukukçularının çoğunluğu, “Oruç tutmaya güç yetiremeyenler, bir yoksul doyumu kadar fidye öder” (Bakara, 2/184) ayetinden hareketle, mazeretli veya mazeretsiz oruç tutmamış ve kaza etmeden ölüm döşeğine düşmüş kimselerin oruç borçları için fidye ödenmesi vasiyetinde bulunmalarının müstehap olacağını söylemişlerdir. Eğer vasiyet etmişse mirasçıları malının üçte biri oranında bu vasiyeti yerine getirirler. (Merğînânî, el-Hidâye, II, 270; bkz. Serahsî, el-Mebsût, III, 100; İbn Kudâme, el-Muğnî, IV, 399-400)

Yazarın Tüm Yazıları