Çünkü bu rejim kültür hayatımızın bütün öğelerini içerir.
Yaşama biçimleri kültürel değişimlerle uygulamayı zorunlu kılar.
Cumhuriyet’i anlamak için hiç kuşkusuz ilk çaba Nutuk’u okumaktır.
Nasıl bir başlangıçtan gelindiğinin belgesel öyküsüdür.
Nutuk’tan sonra Atatürk’ün yakınında bulunanların, bir çok siyasal ve kültürel olaya tanıklık edenlerin kitaplarını okumalıyız.
Yenilenmeler önce tespitle başlar, türler içinde edebiyat, müzik, resim yeni rejimin başa konulması gereken yenilikleridir.
Atatürk, sanatı, dil çalışmalarını daima gündelik çalışmaları içine koymuştur. Dil Devrimi için Dolmabahçe’de yapılan toplantının her anını salondan ayrılmadan dinlemiş, not almıştır.
Yeni rejimin temellerini sağlam atmak ve tarihini yazmak için Tük Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu’nu kurmuştur.
Seyit Yöre’nin editörlüğünde hazırlanan kitap bu ihtiyacımızı karşılıyor: 100 Yılın Ötesinde İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı...
Bölümleri ilk elden şöyle özetleyebiliriz:
- Sunuş
- Önsöz
- 1. Bölüm
Konservatuvara dair panel metinleri
- 2. Bölüm
Konservatuvara dair farklı dönemlerden metinler
Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall Binası’nda gerçekleşen etkinliğin açılış konuşmasını yapacaktım ancak sağlık sorunlarım nedeniyle maalesef katılamadım.
Toplantıda Ağaoğlu’nun Boğaziçi Üniversitesi ile olan derin bağları, edebi kişiliği ve Türk Edebiyatı’na katkıları ele alındı. Dört kitaptan oluşan ‘Dar Zamanlar’ serisi kitaplarının yeni baskılarını tanıtan Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi ilerleyen günlerde yazarın 28 kitaptan oluşan tüm eserlerinin yayınevi bünyesinde baskısının yapılacağını duyurdu.
Törende konuşan Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Naci İnci, Adalet Ağaoğlu’nun eserlerinin sadece edebi birer yapıt olmanın ötesinde olduğunu ifade ederek “Hepimizin çok iyi bildiği üzere Adalet Ağaoğlu, modern edebiyatımıza damgasını vurmuş, eserleriyle toplumumuzun derinliklerine ışık tutmuş bir yazar. Onun yazdığı eserler toplumsal ve bireysel dönüşümlerimizi anlamamıza yardımcı olan birer rehber niteliğinde. Adalet Ağaoğlu’nun eserlerindeki derinlikli karakter analizleri, toplumsal eleştirileri ve özgün anlatım dili, edebiyatımız için çok özel bir yere sahip” dedi.
KÜTÜPHANESİNİ BAĞIŞLAMIŞTI
Rektör Prof. Dr. İnci, Ağaoğlu’nun 2010’da kendi kitaplığı ve kişisel arşivini Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışladığını hatırlatıyor.
2018’de “Türkçe roman alanındaki özgün ve öncü eserleri ile ülkemizin kültürel ve düşünsel dünyasına yaptığı katkılarından dolayı” fahri doktor unvanı verilen Ağaoğlu’nun Boğaziçi Üniversitesi için çok kıymetli olduğunu dile getiren Prof. Dr. İnci, “Üniversitemize bağışladığı kitaplığı ve kişisel arşiviyle Adalet Ağaoğlu Araştırma Odası’nın kurulmasını sağladı. Bu, bizler için çok kıymetli ve büyük bir miras. Bu odada Adalet Ağaoğlu’nun ölümsüz eserlerini kaleme aldığı çalışma masası, daktilosu, kitapları, ödülleri, plakları gibi özel eşyalarının yanı sıra eşi ve arkadaşları ile mektuplaşmaları dosyalanmış bir şekilde yer alıyor. Ayrıca Adalet Ağaoğlu’nun kitaplarının ilk baskıları, eserleri üzerine yapılmış ikincil kaynak çalışmalar, çevirileri, radyo oyunları; çocukluk, aile, gençlik ve diğer yazarlarla olan fotoğrafları da yine bu odada bulunuyor. Kıymetli yazarımız Adalet Ağaoğlu, altı bini aşan kitaptan ve dergiden oluşan kendi kütüphanesini de Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışladı. Üstelik yazarın kendisine imzalanan kitaplar da kütüphanede özel bir koleksiyon olarak yer alıyor” diye konuştu.
Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı ve Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. Berat Açıl da konuşmasında, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nin, Ağaoğlu’nun 28 kitaptan oluşan yeni serilerinin yayımlanacağı bilgisini paylaşarak ‘Dar Zamanlar’ serisi ile projenin başladığını söyledi.
ARAŞTIRMA ODASI KENDİ
503 sanatçının 809 eseri Tersane İstanbul’da sanatseverlerle buluşuyor. Contemporary Istanbul’un bu yılki konuk ülke programı İspanya, İspanyolca konuşulan ülkeler ve Latin Amerika ülkelerine odaklanıyor:
- Spain & Latin America Focus programı kapsamında, Andrea Rehder Gallery (São Paulo), Berlin Galleria (Sevilla), Jorge Lopez Galeria (Valencia), Galería Jose de la Mano (Madrid) ve W Galeria (Buenos Aires) galerileri yer alacak.
- Juan Manuel Bonet’nin seçkisiyle Born in the Seventies (Yetmişli Yıllarda Doğanlar) sergisi gerçekleştirilecek. Bu özel sergide, İspanya’nın dört bir yanından 15 farklı galeri tarafından seçilen 21 sanat eseri yer alacak. *Madrid’den 8, Barselona’dan 2, Sevilla’dan 2 ve Valencia, Santander ve İspanya-Portekiz sınırındaki yaklaşık 150 bin nüfuslu Badajoz’dan galerilerin yer alacağı sergide, İspanya Büyükelçiliği’nin özel davetiyle, galerilerin temsil ettiği sanatçılar da bulunacak.
- Fuarın gelenekselleşen The Yard Açık Hava Sergisi, Cenevre’deki Musee d’Art et d’Histoire’ın (Sanat ve Tarih Müzesi) direktörü ve Contemporary Istanbul’un sanat danışmanı Marc Olivier Wahler’in küratörlüğünde gerçekleşecek. The Yard Açık Hava Sergisi’nde katılımcı galeri sanatçılarının yanı sıra Anselm Reyle, Bilal Hakan Karakaya, Bilal Yılmaz, Ebru Döşekçi, Erdil Yaşaroğlu, Etienne Krahenbul, Franco Guerzoni, Giulio Paolini, Georg Herold, Gözde Can Köroğlu, Kazım Karakaya, Kemal Tufan, Metin Alper Kurt, Onur Mansız, Semih Zeki ve Ugo Rondinone’nin 19 eseri, fuar içinde özel olarak belirlenen Haliç kıyısındaki açık alanlarda ve Rixos Hall A terasında sergilenecek.
- Akbank Sanat bu yıl, Hasan Bülent Kahraman küratörlüğündeki ‘Oyun Oyunu Bozar” adlı sergi ile fuarda yerini alacak. Yaratıcılığın ve sanatın bir oyun olduğuna değinen sergi, Mehmet Ali Uysal ve Genco Gülan imzalı heykel eserlerden oluşuyor.
- BMW i5 Flow NOSTOKANA, BMW’nin yenilikçi renk değiştirme teknolojisini Güney Afrikalı sanatçı Esther Mahlangu’nun geleneksel sanat anlayışıyla buluşturan aracıyla BMW’nin en yeni renk değiştirme teknolojisini, arabaların sanat eserlerine dönüşmesini sağlayan teknolojiyi sanatseverlerle buluşturuyor.
- Görsel sanatçı Quayola ve LG OLED, Chaumont-sur-Loire Şatosu bahçelerinden algoritmik olarak üretilmiş gece çiçeklenmelerini betimleyen ‘Jardins d’Été’ (Yaz Bahçeleri) adlı video serisini sunuyor.
-70 yıllık köklü üretim geleneği ile kadim bir element olan demiri zamansızlaştırarak hayatın her alanına sunan Tosyalı, Osman Dinç ile işbirliğine giderek, “Bir Dünya Hikâyesi”: Zamana Demir Atmak sergisi ile çeliği sürdürülebilir sanatla buluşturuyor.
İkisini anımsatayım.
Varlık Yıllığı bir de Aziz Nesin Yıllığı.
Şimdi Zeytinburnu Belediyesi Kültür Sanat Yıllığı bu ihtiyacı karşılıyor.
Sayfa düzeninden başlayalım tanıtımına.
Perspektif
Yorum Portre.
Başkan Ömer Arısoy’un Sunuş’u ilk sayfada.
Kısaca tanıtımı şöyle:
Poyraz Baltacıgil ve Mert Yeşilmenderes, albümde viyolonsel ve piyano repertuarının virtüözite gerektiren eserlerini ustalıkla yorumlarken Schumann’ın tutkulu, ironik, derinlikli ve ateşli müziğini dinleyiciyle buluşturuyor
Arkadaşlıkları konservatuvar yıllarından beri devam eden viyolonsel sanatçısı Poyraz Baltacıgil ve piyanist Mert Yeşilmenderes, kendilerini çok yakın hissettikleri Alman Romantizmi’nin en sevilen bestecilerinden Robert Schumann’ın Opus 70, 73 ve 102 numaralı eserlerini “Schumann” başlıklı albümle dinleyicilerle buluşturuyor.
Mert Yeşilmenderes
Müzisyen bir aileden gelen Poyraz Baltacıgil, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın ardından Freiburg Müzik Yüksekokulu’nda yüksek lisans eğitimini tamamladı. Simón Bolívar Senfoni Orkestrası, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, İstanbul ve İzmir Devlet Senfoni, Cumhurbaşkanlığı Senfoni, Cemal Reşit Rey Senfoni, Türkiye Gençlik Filarmoni ve Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası gibi topluluklarla solist olarak konserler verdi. Yarışmalarda kazandığı ödüllerin yanında Christian Vasquez, Rengim Gökmen, Sascha Goetzel, Antonio Pirolli, Naci Özgüç, Massimiliano Caldi, Koji Kawamoto, Cem Mansur ve Nikos Haliassas gibi önemli şeflerle çalıştı. Baltacıgil, solist olarak gerçekleştirdiği konserlerin yanı sıra Borusan Quartet üyesi, Borusan Filarmoni Orkestra’nın Viyolonsel Yardımcı Grup Şefi olarak görevini sürdürüyor ve tüm dünyada konserler vermeye devam ediyor.
Poyraz Baltacıgil
10 yaşında müziğe başlayan Mert Yeşilmenderes, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın ardından Almanya’da Lübeck Müzik Yüksekokulu’nda Prof. Konstanze Eickhorst’un sınıfına kabul edildi. Piyanist Gülsin Onay ile özel olarak çalışan, yarışmalarda ödüller alan sanatçı, konser piyanistliği ve piyano pedagojisi eğitimlerinin yanı sıra dünyaca ünlü klarnetçi Prof. Sabine Meyer ile Oda Müziği ve Prof. Dr. Florian Uhlig ile şan eşliği çalışarak 2022’de eğitimini tamamladı. Lilya Zilberstein, Silke Avenhaus, Markus Groh, Ewa Kupiec, Misha Dacic, Julian Gorus, Ilya Itin, Peter Katin, Muza Rubackyte, Ragna Schirmer, Johann Schmidt ve Gilead Mishory gibi önde gelen piyanist ve pedagogların ustalık sınıflarına katıldı. Poyraz Baltacıgil ile birlikte kaydettikleri “Gabriel Fauré: Sicilienne” ve “Vaja Azarashvili: Nostalgie” isimli single’ları dijital platformlarda yayımlandı. Hamburg Devlet Gençlik Müzik Okulu’nda piyano ve Oda Müziği dersleri veren Mert Yeşilmenderes konserler vermeye devam ediyor.
Oda Müziği repertuarına kattığı eserlerle günümüzde de popülerliğini koruyan Robert Schumann, 19. Yüzyıl’ın en önemli müzik dergilerinden Neue Zeitschrift für Musik’in [Yeni Müzik Dergisi] editörlüğünü ve başyazarlığını yapmıştı. Chopin, Berlioz, Brahms ve Schubert gibi çağdaşlarını tanıtmak için büyük gayret gösteren besteci, eleştiri yazılarını bazen Eusebius ve Florestan takma adlarıyla yayımlamıştı. Bu iki hayali karakteri kendi benliğinde de barındıran Robert Schumann, onların dünyasını eserlerine aktarmıştı. Dalgın ve hülyalı Eusebius ile ateşli ve coşkulu Florestan’ı bu albümde yer alan Adagio ve Allegro başlıklı eserde dinleyebilirsiniz. Schumann, 1854’te giderek artan ruhsal sorunları nedeniyle akıl hastanesine yatmış ve yaşamının sonuna kadar izole bir hayat sürmüştü.
Tüm dijital platformlardan dinleyeceğiniz “
Fatih Çavuş’un ‘Taşların Öteki Hikâyesi’ - ‘Osmanlı mezar taşlarından yaşanmış hikâyeler’ kitabı geçmişten bugüne aktardığı bilgilerle ilgimi çekti.
Bakın hangi soruların yanıtlarını bulacaksınız?
- Türklerin ilk sözlüğünü kaybolmaktan kurtaran kimdir?
- Dünyadaki ilk araba vapuru icat eden Şirket-i Hayriye müdürü kimdir?
- Elçilik görevi sırasında yasak aşk yaşadığı hizmetçisinin hamile kalması sebebiyle utancından intihar eden paşa kimdir?
- İdam edildikleri için başı ve gövdesi farklı yerlere gömülen paşalar kimlerdir?
- Kaldırım taşı meselesi yüzünden suikastla öldürülen İstanbul şehremini kimdir?
- Ruam hastalığına tedavi ararken hastalığı kapıp şehit olan askeri hekimlerimiz kimlerdir?
Kitabı yazma amacını da önsözde açıklıyor:
“Şehir, eski devirlerden bu yana sürekli bir cazibe merkezi olmuş ve çevresindeki topluluklarca arzulanmıştır. Çevre uygarlıklar bu gözde mekâna gayet görkemli isimler vermişlerdir. Bulgarlar “Çarigrad” yani çarın şehri, Araplar ise “el-Mahrusa” yani gözetilen, korunan kent unvanını yakıştırırken, şehre sahip olanlar da ellerindeki cevherin farkında olduklarını yine kullandıkları başka sıfatlarla göstermişlerdir, İmparator Konstantin, temellerini attığı kente ‘Nea Roma’ yani Yeni Roma diyerek ilkçağ dünyasının en görkemli kentinin veliahttı olan bir yerleşimde hüküm sürdüğünü ilan eder. Bir diğer Doğu Roma imparatoru olan ve devlete altın çağını yaşatan Justinyanus ise şehri ‘Ebedi kent’ olarak nitelendirir. Osmanlılar da payitahtlarına ‘Dersaadet’ yani mutluluk kapısı demeyi tercih ederler.
TARİH BOYUNCA KİLİT KONUMDA
İstanbul, tüm bu unvanları fazlasıyla hak eder. Zira kent, Megaralılar tarafından temellerinin atıldığı ilk anlardan itibaren kilit konumunu muhafaza etmeyi bilmiş ve bir metropol olma özelliğini korumuştur. Pers-Yunan savaşlarında ve sonrasında Yunan sitelerinin kendi aralarındaki Peleponnes savaşlarında rol almış, Roma devrinde çıkan iç isyanlarda taraf olmuş, hatta bu isyanların birinde muhalefet ettiği Septimius Severus tarafından büyük bir zarara uğratılmıştır.
Ancak gerek bu hükümdar gerek sonraki Roma imparatorları kentten vazgeçememişler ve bunun neticesinde Büyük Konstantin, şehri Roma imparatorluğunun merkezi yapmıştır. Hz. Muhammed’in hadisine konu olan şehir, Batı Hıristiyanlarının da düşlerini süslemiştir. 1204’te büyük bir yağmaya sahne olurken, 1453’te şehre giren Osmanlılar, Bursa ve Edirne’yi bir yana bırakarak İstanbul’u saltanatlarının merkezi haline getirmişlerdir. Şehirdeki Osmanlı iktidarının ilk hükümdarı olan Fatih, tıpkı şehre adını veren Büyük Konstantin gibi, yeni başkentine farklı yerlerden nüfus getirtmiştir. Kenti pagan devri ve Hristiyanlık döneminin abidevi eserleri ile donatan Konstantin’le yarışırcasına, o ve vezirleri birbiri peşi sıra külliyeler etrafında gelişen mahalleler inşa etmişlerdir.
KEYİFLİ BİR ŞEHİR TARİHİ
Elinizdeki eser, genel okuyucu kitlesine hitap etmektedir. İstanbul hakkında yapılan pek çok çalışma popüler ya da bilimsel dergilerin, armağan kitaplarının ya da yayınların içinde kalmakta, bu veriler genel okur kitlesine ulaşamamaktadır. İstanbul üzerine kaleme alınan söz konusu çalışmalardan hareketle 22 bölümlük bir İstanbul tarihi yazma ihtiyacı duymamın temel hareket noktası hem bu çalışmaların okurlarla paylaşılması hem de keyifli bir şehir tarihinin ortaya çıkarılmasıdır. Dönemlerin sınıflandırılmasında şehrin tarihine damgasını vurmuş belli başlı olaylar, geçiş devreleri, değişim-dönüşüm ya da kırılma evreleri esas alınmıştır. Eser, İstanbul’u tüm yönleriyle ele alma iddiasında değildir; zira bunun zorluğu ortadadır. Çalışmayı kaleme alırken, okurlarımla paylaşmayı arzuladığım bazı ilginç hadiseler ve gelişmeler arasından bir seçki yaptım. Bu noktada, mesleğimin de bir etkisi olsa gerek. Her öğretmen mesleğini icra ederken, tarihin bazı evrelerine değişik noktaları ön plana çıkararak yaklaşır. Doğal olarak bu kitap da yazarının bir İstanbul seçkisi niteliğindedir.”