Ayşegül Domaniç Yelçe
Ayşegül Domaniç Yelçe
Ayşegül Domaniç YelçeYazarın Tüm Yazıları

Engellilerin sorunlarına uzaktan değil, yakından bakmalıyız

Merhabalar sevgili okurlar.

Haberin Devamı

 

19 yaşıma kadar ben de herkes gibi sağlıklı biriydim. 18 yaşında, liseyi bitirir bitirmez evlenmiştim. O günün hayat şartları bugüne pek benzemiyordu. Örneğin; henüz Türkiye’ye bulaşık makinesi gelmemişti, yani bulaşıklar elde yıkanırdı. Çamaşır makinesi ise herkes için erişilebilir bir eşya değildi. Bu yüzden çoğu evde çamaşırlar da elde yıkanırdı. Tıpkı bizim evde olduğu gibi… 

 

Ben o yıllarda bir yandan yüksek öğrenimime devam ediyor, bir yandan çalışıyor, bir yandan da ev işlerini eksiksiz yapmaya uğraşıyordum. Bir de bebeğim olmuştu. Annemlerle aynı apartmanda altlı üstlü dairelerde oturuyorduk. Edebiyat öğretmeni olan annem, kızımın doğumundan sonra onunla daha fazla vakit geçirebilmek için emekli olmuştu. Her sabah işe gitmeden önce kızımı kucağıma alıp üst kata, annemin evine çıkarır ve çalıştığım şirketin servis otobüsüne yetişebilmek için koşa koşa caddeye inerdim. 

 

Haberin Devamı

O zamanlar şimdiki gibi her mahallede bir market yoktu. Ben Feneryolu’ nda oturuyordum. Alışveriş edebileceğim tek market ise Şaşkınbakkal’ da idi. Haftanın en az iki günü servisten Şaşkınbakkal’da iner, zeminin bir alt katında yer alan marketin dik merdivenlerini iner, alışverişimi yapar ve aynı dik merdivenleri elimde torbalarla çıkar ve caddenin karşı tarafına geçerek dolmuşa binerdim. Feneryolu’ na gelince dolmuştan iner ve yine elimde torbalarla on dakika kadar yürüdükten sonra eve ulaşırdım. 

 

Evde beş dakika bile dinlenmeden hemen mutfağa girer ve akşam yemeğinin hazırlığına başlardım. Bazen annem bizi akşam yemeğine davet eder, ben de evde biraz dinlenme fırsatı bulmuş olurdum. Yani hiç kolay değildi hayatım. Ama ben yine de çok mutluydum. Eşimi de evimi de işimi de okulumu da çok seviyordum. 

 

İşyerim Çayıralan’da idi. Aynı arazi üzerinde üç kardeş şirketin yönetim binaları ve fabrikaları yer alıyordu. Bir yaz günü işyerindeki odamın penceresinin önünden geçen kardeş şirketlerden birinde görevli bir kişi bana seslenerek “Burada topal bir kız çalışıyormuş, siz tanıyor musunuz?” diye sordu. Önce ne demek istediğini kavrayamadım. Ama getirdiği evrakın bana ait olduğu ortaya çıkınca beni aradığını anladım. 

 

Haberin Devamı

İşte o zaman çoğu kişinin insanların neler başarabildiklerine değil, dış görünüşlerine baktıklarını ve onları bu kıstasla değerlendirdiklerini anladım. Halbuki ben o güne kadar ayağımın aksadığının farkında bile değildim. Zira hastalığım henüz teşhis edilmiş ve beni ciddi anlamda engellemeye başlamamıştı.

 

Sizlerle paylaştığım bu anılar 70’li yıllara ait. O zamanlar herhangi bir engeli olan kişiler “sakat” olarak adlandırılır ve kendilerine acıyarak bakılırdı. Bu durum uzun yıllar devam etti. 1992 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 47/3 sayılı kararı ile 3 Aralık “Uluslararası Engelliler Günü” ilan edildi. Bu kararın amacı; toplumun her alanında engelli bireylerin haklarının ve refahının teşvik edilmesi, engellilik ve engelliler konusunda toplumsal bilinç oluşturulması ve konu ile ilgili farkındalığın arttırılması idi. O günden bugüne, her yıl 3 Aralık’ta gerek sosyal hayatta gerekse iş hayatında kendilerine çok zor yer bulan ve yaşamın birçok alanında çeşitli “engeller” ile karşılaşan engelli kişilerin sorunlarına dikkat çekmek amacıyla, dünya genelinde, çeşitli etkinlikler düzenleniyor. 

 

Haberin Devamı

Engelli bireyleri yalnızca 3 Aralık’ta hatırlamak tabii ki yeterli değil. Onların sorunlarına uzaktan değil yakından bakmak gerekiyor. Ancak o zaman görebilmemiz mümkün olabilir onların sorunlarını… Ancak o zaman, bizler de katkı verebiliriz toplumuzdaki engelli farkındalığının artışına…

 

Geçtiğimiz on yıldan bu yana oldukça çok yol kat ettik aslında. On yıl önce beni tekerlekli sandalyemle sokakta gören bazı kişiler kucağıma para bırakıyorlardı. Bugün ise benim gibi pek çok ortopedik engelli kişiye rastlanabiliyor erişilebilir ortamlarda.

 

Erişilebilirlik sorununun henüz tam anlamda çözülememiş olması ise bizlerin önündeki en büyük engel. Bu sorun çözüme ulaştığında, inanıyorum ki, tüm engelliler hayatın her alanında daha çok var olabilecekler. Bu da hiç kuşkusuz toplumumuzdaki engelli farkındalığını büyük ölçüde arttıracak…

 

Haberin Devamı

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz günler dileği ile…  

 

Yazarın Tüm Yazıları