Ayşegül Domaniç Yelçe

Üniversite Tercihleri (I)

19 Temmuz 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

Haziran başlarında belki de hayatının en önemli sınavına giren ve sonuçları heyecanla bekleyen 2.819.362 kişinin YKS puanları geçtiğimiz günlerde açıklandı.

Üniversite adayları 25 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arası tercihlerini yapacaklar. Bu tercihler, kişinin öğrenim göreceği üniversiteyi belirlemenin yanı sıra, mesleğini seçmesi anlamına da geliyor. Bu yüzden, kişinin kendi koşullarına, ilgi alanlarına ve becerilerine uygun bilinçli tercihler yapması çok önemli. Engelli adayların da bu husus üzerinde titizlikle durması gerektiğine inanıyor ve ÖSYM’ nin kılavuzunda gözüme çarpan birkaç noktayı hatırlatmak istiyorum.

Öncelikle, ÖSYM’ nin engelli aday tanımına giren durumları not edelim: Bedensel engelli, görme engelli, işitme engelli, MR (mental retardasyon) ile “yaygın gelişimsel bozukluklar” (otizm spektrum bozuklukları (OSB), Asperger sendromu, RETT sendromu, dezintegratif bozukluklar, sınıflanamayan grupta yer alan yaygın gelişimsel bozukluklar). Sınava girerken durumunuzu bildirdiyseniz; engel bilgileriniz de yerleştirme sonuçlarınızla birlikte, ÖSYM tarafından Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’ na (YÖK) elektronik ortamda iletilecek. Dolayısıyla, öğrenim alacağınız kurum, kayıt sırasında sizin gereksinimlerinizden haberdar olmuş olacak.

ÖSYM görme engelli adayların, yükseköğretim programları ile ilgili tercihlerini belirlerken başarılı olabilmeleri için, büyük ölçüde dile dayanan veya işitme gerektiren sosyal, iktisadi ve beşeri bilimler alanlarındaki yükseköğretim programlarını tercih etmelerini tavsiye ediyor. 2024-YKS Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzu’ nda yer alan tablolarda, her programın adaylarda aradığı koşullar belirtilmiş bulunuyor. Bu koşulları inceleyip bütün koşullarını tam olarak karşılayamadığınız programları tercih etmemeniz büyük önem taşyor. Zira yaptığınız tercihlerin sorumluluğu, tamamen Siz’ e ait; koşullarını taşımadığınız tespit edilen bir programa yerleştirilseniz bile, kaydınız yapılmaz. Bazı durumlarda ise, mezun olduktan sonra sıkıntı yaşama ihtimaliniz olabilir. Örneğin, her iki gözün toplam görmesi en az 10/10 olmayan ve renk algılama bozukluğu olan görme engellilerin Sınıf Öğretmeni olarak Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ataması yapılmamakta. Benzer şekilde, Havacılık Yönetimi lisans programını tercih ettiğinizi düşünelim. Mesleği icra etmek için “Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından yetkilendirilmiş havacılık tıp merkezlerinde yapılan muayene sonucunda, uçuş harekât uzmanı görevlerini yerine getirmeye engel teşkil edebilecek herhangi bir fiziksel ya da akli hastalığa sahip olmadığını, merkezi sinir sisteminin normal olduğunu, gözlüklü ya da gözlüksüz en az 6/9 görme keskinliğine ve  yeterli işitme kapasitesine sahip bulunduğunu, kulak, burun ve boğaz fonksiyonlarının normal olduğunu belgeleyen sağlık kaydına sahip olmak” şartı arandığından bu koşulları taşımıyorsanız bu bölümleri tercih etmemeniz doğru olacak.

ÖSYM, engelli adayların, yükseköğretim programları tercihlerini belirlerken; üniversitelerin engelliler ile ilgili birimlerinden yükseköğretim programları konusunda bilgi almalarını da tavsiye ediyor. Yasalarımız gereği, her üniversitenin engelli öğrencilerin başvurabileceği bir birimi bulunuyor. YÖK Engelli Öğrenci Komisyonu, bu birimler arasındaki koordinasyonu sağlıyor. Bu birimlere ait bilgilere her üniversitenin internet sitesinden ulaşabileceğiniz gibi, https://engelsiz.yok.gov.tr/bize-ulasin/universite-iletisim adresinden her üniversitenin birim yetkilisine de erişebilirsiniz. Engelsiz yüksek öğrenim konusundaki sorularınız için, erisilebilirlik@yok.gov.tr adresine de yazabilirsiniz.

Çiçeği burnunda üniversitelerimize, çıkacakları bu yeni yolculuğun O’ nlara başarı ve mutluluk getirmesini temenni ediyorum.  

Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…

Yazının Devamını Oku

Nanobilim ve Nanoteknoloji

15 Temmuz 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

İçinde yaşadığımız dünyanın çok ama çok daha küçük bir boyutta yani nano boyutta incelenmesi nanobilim, bu incelemeler sonucu elde edilen veriler ışığında üretim yapılması ise nanoteknoloji olarak adlandırılıyor. Tüm bu çalışmaların tek bir amacı var, o da dünyayı değiştirmek. Çünkü gerçekten bu çalışmalarla yapılabileceklerin sonu yok…

Özetle, “Yapıların ve malzemelerin ultra küçük ölçekte incelenmesi nanobilim” olarak adlandırılıyor. Nanoteknoloji ise bir mühendislik alanı. Nanobilim disiplinler arası bir alan olduğu için, pek çok farklı alandaki bilim insanı bu incelemelere katılarak nanodünyanın ilginç ve benzersiz özelliklerini gözlemleyebiliyor. “Nanobilimcilerin ortaya koyduğu veriler ışığında nano ölçekte üretilen yapılar, sistemler, cihazlar ve teknolojiler geliştirmek de nanoteknoloji. Moleküler üretim olarak da adlandırılan nanoteknolojinin amacı, nano boyutta benzersiz makineler üretmektir de diyebiliriz.

Biz sıradan insanlar için nano boyut hayal edilmesi pek kolay bir ölçü değil. Zira bir nanometre, metrenin milyarda biri. Saç telimiz 50 - 100 bin; bir kağıt kalınlığı yaklaşık 75 bin nanometre boyutunda. Bir toplu iğne başı ise yaklaşık 1 milyon nanometre genişliğinde. Bu örneklerden de anlaşıldığı gibi, nano; gözle görülemeyecek kadar küçük bir ölçek.

Nanodünya hakkında ilk fikirler fizikçi Richard Feynman tarafından 1959 yılında ortaya atıldı. Nanoteknoloji ise Feynman’dan yaklaşık on yıl sonra Norio Taniguchi tarafından tanımlandı. Yapılan bu ilk tanımlar, aslında kabaca, bilim insanlarının atomlar ve moleküllerin üzerinde tek tek çalışmalarını anlatıyordu. 

Nanobilim çalışmalarının başlaması ise ancak 1980’li yıllardan sonra oldu. Çünkü bildiğimiz anlamdaki mikroskoplar ile nanodünyayı görmek mümkün değildi. Taramalı tünelleme mikroskobu ve atomik kuvvet mikroskobu sayesinde, nanodünya üç boyutlu olarak görülmeye başlandı. 

Nanodünya, bizim dünyamız gibi değil. Orada kimya ve fizik kuralları değişiyor. Örneğin sarı olarak bildiğimiz altına nano ölçekte baktığınız zaman; karşınıza kırmızı, turuncu, mor, yeşil gibi sıradışı renkler çıkabiliyor. 

Nanoteknoloji ile;

Örnek olarak, bünyesinde

Yazının Devamını Oku

Haziran ayında 41 kadın öldürüldü

10 Temmuz 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

Şiddet, ne yazık ki hayatın hemen her alanında sıklıkla karşımıza çıkıyor. Gazetelerde hemen her gün ya katledilmiş bir kadın ya anne ve babasını öldürmüş bir çocuk ya çocuğunu ya da çocuklarını öldürmüş bir baba, hatta akranını öldürmüş 12-14 yaşlarındaki bir çocuk ile ilgili haberlere rastlıyoruz. Tabii, hayvanlara uygulanan şiddetle ilgili haberler de basında yer almayı sürdürüyor.

“Kadın Cinayetlerini Durduracağız” Platformu verilerine göre; 2024 Yılı’ nın ilk 6 ayında erkekler tarafından 205 kadın öldürüldü, 117 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. Geçtiğimiz Haziran ayında ise; 41 kadın cinayeti, 25 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Bu veri, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ nun şu ana kadar kaydettiği en yüksek kadın cinayeti verisi. 

1 Temmuz 2021’de İstanbul Sözleşmesi’ nden çekildiğimizden bu yana geçen 3 yılda İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlar için ne kadar hayati olduğu, “Kadın Cinayetlerini Durduracağız” Platformu verileri ile daha da görünür olmuş durumda. İstanbul Sözleşmesi’ nden çekilmemizden bugüne kadar olan süreçte her yılın ilk 6 ayına baktığımızda, kadın cinayeti sayısının arttığını görüyoruz. 2021’in ilk 6 ayında 131, 2022’nin ilk 6 ayında 164, 2023’ün ilk 6 ayında 147, 2024’ün ilk 6 ayında ise 205 kadın öldürüldü.

Yine 2024’ün ilk 6 ayında 16 kadın tedbir kararına rağmen öldürüldü. Tedbir kararlarını uygulamakla yükümlü olup görevini yerine getirmeyenlerin Serpil Erfındık ve Hülya Şellavcı davalarında olduğu gibi yargılanmaları ve tazminat cezaları gibi gerekli yaptırımların uygulanması gerekiyor. 

2024’ün ilk altı ayında 117 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Önceki yıllarda gerçekleşen şüpheli ölümlerin neredeyse hiçbiri aydınlatılmadı. Bu yılın ilk altı ayında ise aydınlatılan şüpheli kadın ölümü oldukça az sayıda. Örneğin, Nisan ayında evinde ölü olarak bulunan Emine Derviş’in evli olduğu erkek tarafından öldürüldüğü bir ay sonra ortaya çıktı. Etkin soruşturmayla şüpheli kadın ölümleri aydınlatılabilirken 117 şüpheli kadın ölümü, sanırım yetkililerin sorumluluk alanına giriyor. 

2024’ün ilk 6 ayındaki şüpheli kadın ölümlerinde kadınların %12’si ateşli silahla vurulmuş olarak bulundu. Ateşli silahlarla gerçekleşen ölümlerin bu kadar çok olması, sanırım, kontrolsüz bir şekilde artan bireysel silahlanmanın bir sonucu. Kadınların ölmelerine sebep olan cinayet aleti bu kadar barizken etkin soruşturma yürütülmemesi ve ölümlerin aydınlatılmaması asıl şüpheli olan durummuş gibi görünüyor. 

2024’ün ilk yarısında gerçekleşen şüpheli ölümlerin %12’si yüksekten düşme sonucu gerçekleşti. Bunun yanında şüpheli ölümlerde kadınların %64’ünün bedenleri evlerde bulunurken %12’sininki suda veya su kenarında, %9’ununki ise ıssız bir yerde bulundu. Kadınlar kendileri için en güvenli olması gereken yer olan evlerinde öldüler. Failler kaza veya intihar süsü vererek kadınları öldürmeye devam ediyor. Şüpheli ölümler aydınlatılmadıkça, etkin soruşturma yürütülmedikçe failler cesaretleniyor. 

2024 yılının ilk 6 ayında öldürülen 205 kadından 65’i boşanmak istediği, barışmayı, evlenmeyi ya da ilişkiyi reddettiği için, yani kendi hayatına dair karar almak istemesi bahanesi ile; 12’si ekonomik sebeplerle; 1’i nefret nedeni ile; 13’ü de diğer bahanelerle öldürüldü. 114’ünün ise hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilemedi. 114 kadının hangi bahaneyle öldürüldüğünün tespit edilememesinin, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin görünmez kılınmasının bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe; adil yargılama yapılmayıp şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça; önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam ediyor. 

Yazının Devamını Oku

Bir Karaköy Macerası

3 Temmuz 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

27 Haziran kızımın doğum günüydü. Gün içinde Tarihçiler Derneği ve Sabancı Üniversitesi iş birliği ile gerçekleştirilen “Erken Modern Dönem Osmanlı Çalışmaları Konferansı” na katılacak, sonrasında da arkadaşlarıyla Galataport’ ta erken bir akşam yemeği yiyecekti. Akşam 21:30 civarında da bana gelecekti ve birlikte pasta kesecektik.

Saat gece yarısına yaklaştıkça, kağıt üzerinde şahane görünen bu programın gerçekleşemeyeceğini anlamıştım. Zira Zeynep hâlâ eve varamamıştı. Benim fazlasıyla iyimser kızım, İstanbul’un en işlek ve turistik meydanlarından olan Karaköy Meydanı’nın erişilebilir olduğuna o kadar emindi ki eve toplu taşıma araçlarını kullanarak dönmeye kalkışmıştı.

Konferans Sabancı Üniversitesi’nin Karaköy’ deki merkezi Minerva Han’ daydı. Galataport’ u da yakın olduğu için, yürüyerek rahatlıkla ulaşabilecekleri – daha doğrusu ulaşabileceklerini sandıkları – için seçmişlerdi. Normalde 15 dakikalık yürüme mesafesinde olan Galataport’ a 45 dakikada zar zor eriştiklerini eve geldiğinde öğrendim. Zeynep ile çıtı pıtı bir genç kadın olan meslektaşı Ela, Minerva Han’dan çıkınca yolun karşısına geçmek için yaya geçidi veya trafik ışığı aramışlar ama nafile…

Onlara yardımcı olan bir vatandaş sayesine rampası olmayan kaldırıma zar zor çıkıp geçit ya da ışık bulmak umuduyla Tünel’ e kadar yürümüşler ama karşıya geçilebilecek tek yerin dimdik bir yokuşla inilen bir alt geçit olduğunu görmüşler. Asansörü sormuşlar. Yok! Mecbur, geri yürümüşler. Ters istikamete giderlerse bir trafik ışığı bulacaklarını düşünmüşler. Bu sefer rampasız kaldırımı çıkaracak kimse olmadığı için, ister istemez, yola bırakmışlar kendilerini. 750 metre boyunca hızlı akan trafikte, sürücülerin şaşkın bakışları arasında, korkuyla yürümüşler ve sonunda bir trafik ışığına ulaşmışlar.

Karşıya geçebildiklerinde yeni bir macera ile karşılaşmışlar: İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi’ nin, 2021 yılında oy birliği ile aldığı kararla meydan yapılmak üzere geçtiğimiz aylarda yıkılan Karaköy Katlı Otoparkı' nın inşaat alanı! Proje alanında tarihi eserler bulununca Anıtlar Kurulu’ na sevk edilen çalışma, meydanı iyice keşmekeş haline getirmiş. Bizimkiler, yine kaldırıma çıkamayıp, atmışlar kendilerini o keşmekeşin içine.

Sonunda Galataport’ a varıp kısa ama keyifli bir yemek yiyebilmişler arkadaşlarıyla. Gelirken bu kadar zorlandılar ya, bari dönüşte kaldırımlardan uzak duralım diye Marmaray’ a binecekleri Sirkeci’ ye tramvayla gitmeye karar vermişler. Tekerlekli sandalyenin ancak yan durabildiği peronda kalabalık içinde tramvayı beklemişler, ama tramvaya binememişler çünkü peron ile tramvay arasındaki boşluk çok fazlaymış ve ön tekerleklerin boşluğa düşüp sıkışmasından korkmuşlar. Mecburen geri çıkmış ve Sirkeci’ye yürümeye başlamışlar. Neyse ki Galata Köprüsü’ ne kadar araç trafiğine kapalı ara yollardan yürüyebilmişler. Gerçi bu yolların araç trafiğine kapalı olması üzerlerine doğru süren motosikletleri pek engellememiş, ama neyse herhangi bir kaza da olmamış…

Galata Köprüsü’ ne geldiklerinde köprünün karanlık olduğunu, ışıkların yanmadığını görmüşler. Tehlikeli iş yapmayalım diye başlamışlar aydınlık olan köprü altından yürümeye. Ortaya geldiklerinde dik merdivenler karşılamış onları. Öyle ya, teknelerin geçmesi için bir yerde bitmesi gerek yaya yolunun da. Yukarı çıkabilecekleri asansörü aramışlar. Yok! Mecburen aynı yolu geri dönmek zorunda kalmışlar… Kapkaranlık köprüden pek de önlerini göremeden yürüdükten sonra Eminönü’ne varmışlar, neyse ki Eminönü aydınlık ve düzmüş.

Yazının Devamını Oku

Oğuz Tansel Halkbilim Ödülü

30 Haziran 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

Şair ve yazar, halkbilimci ve çocuk edebiyatçısı Oğuz Tansel, 15 Şubat 1915 tarihinde, Bozkır / Konya’ nın Meyre Köyü’ nde dünyaya geldi. İstanbul’ da Davutpaşa Ortaokulu ve Pertevniyal Lisesini bitirdikten sonra, yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde tamamladı. Üniversite yıllarında başladığı öğretmenliği, 1969’da sağlık nedeni ile emekliye ayrılıncaya dek sürdürdü. Mardin, Akhisar, Eskişehir, Amasya, Konya ortaokul ve liselerinde öğretmen ve yönetici olarak çalıştı,

Konya Lisesinde öğrenciyken öğretmeni Pertev Naili Boratav’ın yönlendirmesiyle bilimsel araştırmalara yöneldi. Gerek mesleği gerekse özel gayretleriyle dolaştığı yerlerden derlediği masallarla Türk folklor ve edebiyatına katkılarda bulundu. Şiirleri İngilizce, Almanca, Felemenkçe ve Korece’ ye; masalları da Almanca’ ya ve Azeri Türkçesi’ ne çevrildi. “Allı ile Fırfırı (1976) adlı eseriyle “1977 Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını Yarışması Ödülü’ nü kazandı.

İlk şiiri 1937 yılında Servet-i Fünûn Dergisi’ nde, ilk yazısı ise 1938’de Halk Bilgisi Haberleri’ nde yayımlandı. Servet-i Fünûn ve Varlık dergilerinde çıkmaya başlayan şiirlerini hece ölçüsüyle yazdı. Sonraki şiir ve yazıları Varlık, Kaynak, Yeditepe, Şairler Yaprağı, Dost, Güney, Kıyı, Türk Dili dergilerinde yer aldı. 1947 yılından sonraki şiirlerini ise serbest nazımla yazdı.

ABD’li Prof. Dr. Bruce Reiprich tarafından bestelenen şiirleri 1994-96 yıllarında ABD ve Türkiye’de seslendirildi. W. Eberhard ile Pertev Naili Boratav’ın yayımladığı “Typen Turkischer Volksmaarchen” adlı kataloğa verdiği kırk yedi masal tipi ile, bu esere en geniş katkıyı sağlayan araştırmacı oldu.

Çocuk edebiyatçısı Ülkün Tansel ile Prof. Dr. Aysıt Tansel'in babası olan Oğuz Tansel; Edebiyatçılar Derneği Onur Üyesi ve Türkiye Yazarlar Sendikası Üyesi idi. Kelimelerle sığmayacak kadar değerli ve çok yönlü bir yazar olan Tansel, Ankara’ da 30 Ekim 1994 tarihinde, ardında sayısız şiir ve masal bırakarak yaşama veda etti

Yukarıda da ifade etmiş olduğum gibi, Edebiyata şiirle başlayan Oğuz Tansel, ilk şiirlerini, 1937 yılında, Servetifünûn/Uyanış ve Varlık’ ta yayımladı. Bu tarihten sonra 1940 kuşağı şairleri arasında yer aldı. 1940 kuşağının lirik ve kendine özgü sesi Oğuz Tansel’ i, Adnan Binyazar  “Üç Kanatlı Masal Kuşu” na benzeterek, “Benzemezlikleriyle öne çıkmıştır, benzerlikleriyle değil. Halk bilgisiyle çağdaşlığı özümseyerek kendi bilgeliğini yaratmıştır,”* diyerek tanımlıyor Usta Yazarımız’ ı. Ve işte O’ nun şiirlerinden bir örnek:

“Uyanış

Ana duygularla kabarmış toprak;

Yazının Devamını Oku

Farklı okuma biçimleri de var…

25 Haziran 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

1985 yılında İstanbul’da kurulan Türkiye Yayıncılar Birliği, ülkemizin en eski yayıncı birliği. Türkiye’de yayıncılık sektöründe faaliyet gösteren yayıncıları ve yayın dağıtımcılarını temsil eden Birlik, halen 400’ ün üzerinde üyeye sahip bulunuyor. Birliğin başlıca amaçları:

Türkiye Yayıncılar Birliği’nin iki yılda bir düzenlediği Türkiye Yayıncılık Kurultayı’ nın on birincisi 5-6 Haziran 2024 tarihlerinde Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Kurultay’ da iki gün boyunca; kamu desteği ve mevzuat, yapay zekânın yayıncılığa etkisi, okuma kültürü bağlamında yeni eğitim müfredatı, kültürel ifadelerin çeşitliliği bağlamında yazma ve yayınlama özgürlüğü, günümüzde okurun ve okuma alışkanlıklarının değişimi, e-ticaret ve çoklu satış kanalları gibi önemli başlıklar tartışıldı. Kore Yayıncılar Birliği Başkanı Chulho Yoon, başarılı bir yayıncılık örneği olarak Kore yayıncılık sektörünün gelişimiyle ilgili bilgi ve deneyimlerini sektörle paylaştı. İlk kez profesyonel buluşmaların da gerçekleştiği Kurultay’ da baskı, kâğıt, dijital platform ve sektöre yönelik teknolojik çözüm firmaları yayıncılarla bir araya gelerek sunumlar yaptılar.

Kurultay’ da -özetle- aşağıdaki konularda görüş birliğine varıldı:

Türkiye Yayıncılar Birliği’nin almış olduğu bu kararların tümüne katılıyorum. Ancak benim de kendilerinden naçizane bir önerim olacak. Öncelikle bilmeyenleriniz için tekrarlamak isterim: Ben bir kas hastasıyım. 45 yaşıma kadar 10 parmak daktilo yazabilirken, bugün ancak tek parmakla -o da Mouse ile- bilgisayar kullanabiliyorum.

Eskiden beni en iyi dinlendiren şey, kitap okumaktı. Ama artık sayfaları çeviremediğim için hiç kitap okuyamıyorum. Ve bir gazeteci olarak, bu eksiklik beni çok üzüyor. Acaba yayınevleri, benim gibi kollarını ve ellerini gerektiği gibi kullanamayanların da yararlanabilmeleri için, hiç olmazsa bazı kitapları bilgisayardan okunabilecek şekilde de sunamazlar mı satışa?

Engellerimizi hissettirmeyecek, engelsiz bir yaşam dileği ile...

Yazının Devamını Oku

Çok acı bir veda…

4 Haziran 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

Artık yaşıtlarımızı bir bir kaybediyoruz. Geçtiğimiz Cuma günü Sevgili Dostumuz Ahmet Uğurlu’yu da ebediyete uğurladık. 

Ahmet’in eşi Üsküdar Amerikan Lisesi’nde sınıf arkadaşımdı. Daha okulun ilk günlerinde kaynaşmıştık O’ nunla. Sonra evlerinin bize çok yakın olduğunu öğrenmiştim ve sık sık gidip gelmeye başlamıştık birbirimize. Zira ikimizin de anneleri yürüme mesafesinden daha uzağa gitmemize izin vermiyorlardı.

ÜSTTE SOLDAN (kendi solumuz) İLK BAŞTAKİ KIVIRCIK SAÇLI TATLI KIZ NECEF, ÖNDEKİ UZUN SAÇLI KIZ DA BEN. HENÜZ HAZIRLIK SINIFINDAYIZ.)

İstanbul Yelken Kulübü’ nde (İYK) “Balkan Yat Yarışları” Sekreterliği görevine kabul edilmeme Necef vesile olmuştu. Ve ben o görevde eşim Özer Yelçe ile tanıştım.  O zaman Milliyet Gazetesi’nin spor yazarlarından biriydi Özer. Yarışın ardından, İstanbul Yelken Kulübü’ndeki Ödül Töreni de bittikten sonra sonra, Kulübün İskelesi’nden kalkan motora binerek hep birlikte Moda Deniz Kulübü’ne yemeğe gitmiştik. Sonra da Altın Raket’ te, Özer, Necef ve ben caz dinlemiştik.

Özer’le tanıştığımızdan bir yıl sonra nişanlandık. Nişandan bir yıl sonra da evlendik. Yani Sevgili Necef, bir anlamda mutluluğumuzun mimarı olmuştu.  Ertesi yıl kızımız doğdu. O’na Necef ‘in ilk ismi olan “Zeynep” adını verdik. Hoş, zaten biz Bebeğimiz’i; daha hamile olduğum ilk günden, ultrasonun değil kendi adı bile olmayan bir devirde, kız olacağına yürekten inanarak adlandırmış ve O’nu hep ‘Zeynep geliyor’ diyerek beklemiştik.  Necef o sıralarda yüksek eğitimi için Amerika’daydı. O zamanlar şimdiki gibi olanaklar yoktu yurt dışı görüşmeleri için. Önce aranılacak numara operatöre yazdırılıp telefon başında sıra bekleniyordu ve oldukça yüksek bir bedel ödeniyordu.

1976 yılında annemi kaybettim ve bir iki gün sonra karşımda Necef’ i buldum. Öyle şaşırmıştım ki onu görünce; “Birbirimizden uzakta olunca arkadaşlığımız bundan etkilenecek mi sanıyordun?” diyerek beni kucakladı. Sonra kaldığımız yerden sürdürmeye devam ettik arkadaşlığımızı. 

Necef bir gün Ahmet ile tanıştı ve derin bir tutkuyla bağlandığı bu “Güzel Adam” a aşık oldu. Kısa süre içinde de evlendiler. Bir zaman sonra da oğulları Orhan’ı kucaklarına aldılar. Biz Orhan doğmadan önce Ahmet ile tanışmış ve O’nu çok sevmiştik.

Yazının Devamını Oku

Sosyal etki odaklı projeler geliştiren bir sivil toplum kuruluşu III

29 Mayıs 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

Habitat Derneği (HABİTAT), dijitalleşen dünya ile uyumlu, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen güçlü ortaklıklar temelinde, toplumun tüm kesimlerine yönelik; teknoloji, girişimcilik ve finansal bilinç alanlarında kapasite geliştirici ve sosyal etki odaklı projeler geliştiren bir sivil toplum kuruluşu.

Geçtiğimiz Cumartesi ve Pazar günü, ülkemiz için çok değerli olduğunu düşündüğüm bu saygın derneği konu almıştım yazılarıma. Ve Pazartesi günü derneğin projeleri ile ilgili bilgi vereceğime dair söz vermiştim Sizler’ e.

Sözümü tutamadığım için üzgünüm. Özrümün kabulünü rica ediyorum. Zira, iki gün devam eden müthiş bir migren krizi ve ona eşlik eden yüksek tansiyon problemi yaşadım. Başım hâlâ biraz ağrıyor ve midem hâlâ bulanıyor ama, aldığım ilaçların da yardımıyla, nihayet bugün bilgisayar başına oturabilecek gücü buldum kendimde. Ve kaldığım yerden, HABİTAT Projeleri tanıtmaya devam ediyorum.

Fondation de France ve Habitat Derneği ortaklığında 2024 yılında hayata geçirilen Hayalinin Yanında Projesi, Hatay’da depremden etkilenen 12-16 yaş arası çocukların sosyal gelişimlerine katkı sunmayı ve finansal becerilerini geliştirmeyi amaçlıyor. Proje yerelde gerçekleştirilecek eğitimler, psiko-sosyal destek için grup terapileri ve esnek becerileri geliştirecek sosyal aktiviteler ile çocukların farkındalıklarının artırılmasını hedefliyor.

Hatay’da eğitmen eğitimi alan gönüllüler, fiziksel ve çevrim içi olmak üzere içerikleri yaygınlaştırıyorlar. Uzman psikologlar ile çocuklara psiko-sosyal destek, çatışma dönüşümü ve sosyal arabuluculuk faaliyetleri yürütülerek grup terapisi uygulanıyor. Grup terapisi ile duygusal farkındalık, empati ve dayanıklılık temeli kazandırılıyor. Sosyal davranışlara odaklanarak öğrenmelerine destek olacak sanat terapisi, seramik, drama ve ritim atölyeleri, hikaye anlatımı ve film gösterimini içerecek şekilde çeşitli sosyal aktiviteler gerçekleştiriliyor.

2024 yılında Hatay’ da başlayan Proje, halen devam ediyor.

Habitat Derneği ve uluslararası bir tekstil firması ortaklığında hayata geçirilen Başka Pencereden Bak Projesi; sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda üretim yapan çalışanların kapsayıcılık bakış açılarının ve yeni nesil becerilerinin geliştirilmesini ve ayrıca sosyal uyumun artırılmasını amaçlıyor. Çalışmalar, üretim yapan çalışanlara 6 modül eğitim verilerek; çalışanların finansal risk yönetim, finansal okuryazarlık ve dijital okuryazarlık becerilerinin artırılması hedeflenerek yürütülüyor.

Projenin tamamlanmasının ardından eğitimlere katılan kadınların finansal okuryazarlık, finansal risk yönetimi, dijital finans, çalışma hayatında ekonomik haklar, dijital okuryazarlık ve kısa tarihi ve son olarak internet güvenliği ve bilgi doğrulama alanlarında temel becerilere sahip olmaları bekleniyor.

Yazının Devamını Oku