Ayşegül Domaniç Yelçe

Sürdürülebilir Yaşam Kültürü

24 Aralık 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

Son yıllarda küresel ısınmanın ve azalan yeryüzü kaynaklarının olumsuz etkileri bireysel yaşantımızda ve tüm dünyada hissediliyor. Oluşan bu farkındalık, sürdürülebilirlik kavramının öne çıkarıyor.

İlk olarak 1983 yılında Birleşmiş Milletler’ in “Ortak Geleceğimiz” raporunda yer verilen sürdürülebilirlik . oldukça geniş bir kavram. Sürdürülebilirlik, özetle; üretimin ve çeşitliliğin devamı sağlanırken; insanlık yaşamının daimi kılınabilmesi anlamına geliyor. Bir kavramın ya da şeyin sürdürülebilir olabilmesi için; şu anki durumunu devam ettirebiliyor ve aynı zamanda kendini yenileyebiliyor olması gerekiyor. Buradan yola çıkarak, bu kavram; gelecek kuşaklara ekonomik, ekolojik ve aynı zamanda sosyal koşulları devam ettirilebilen bir dünya bırakmak için kullanılıyor.

Sürdürülebilirlik denildiğinde akla ilk önce ekolojik anlamı gelse de, bu kavram; ekolojik, sosyal koşullar ve ekonomik bileşenleri bir arada barındıran bütünsel bir bakış açısını ifade ediyor. Sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için bu üç kavramın dengeli bir biçimde yönetilmesi gerekiyor. Sürdürülebilirlik bileşenleri;

Ekolojik Sürdürülebilirlik: Doğada yer alan doğal kaynakların bir gün tükeneceğine ve bu kaynakların akıllı bir biçimde kullanılması gereğine odaklanıyor; ekolojinin korunmasını sağlıyor. Doğa ile birey arasındaki ilişkiyi inceleyen bu bileşen; yaşayan her canlı için büyük bir öneme sahip olan çevresel sürdürülebilirliği savunuyor. Ekonomik ihtiyacın giderilmesi için doğal kaynakların bitmeyecekmiş gibi kullanılması, kalkınma için canlıların yaşam haklarına müdahale edilmesi ekolojik sürdürülebilirliği ilgilendiren konular.

Sosyal Sürdürülebilirlik: Eğitim, sağlık, mutluluk, güvenli bir yaşam, yaşam kalitesi vb. alanlarda toplumsal koşulların sürdürülebilirliği üzerine odaklanıyor. İnsanlar arasındaki ilişkilerin zenginleştirilmesinin yanı sıra, bireysel ve grupsal hedeflere ulaşılmasını sağlıyor. 

Ekonomik Sürdürülebilirlik: İktisadi ve idari bir misyona odaklanıyor. Zira, Üretim ve tüketim dinamiklerinin sürdürülebilirliği, ekonomik devamlılığı sağlama ve kalkınma için oldukça önemli.

Ancak, alt başlıklara ayrılsa da, tüm sürdürülebilirlik unsurları birbiriyle ilişki içinde bulunuyor. Sosyal açıdan yeterince çevre bilincine sahip olmayan toplumlar, ekonomik açıdan büyüse bile sürdürülebilirlikten uzak kalabiliyor.

Sürdürülebilirlik temelleri üzerinde inşa edilmeyen ekonomiler mevcut kaynakları sınırsızmış gibi kullanıyor. Madenler ve ağaç, hayvan gibi canlı unsurları içeren kaynakların aşırı tüketimi; canlıların bugününü ve geleceğini tehlikeye atıyor. Bunun en basit örneği son zamanlarda çeşitli elektronik cihazların üretiminde gözleniyor.

Yazının Devamını Oku

Sanata ve müziğe adanmış kısacık bir ömür

20 Aralık 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

Bugün biraz hayal kurmak istiyorum. 

Gözlerimi kapatıyorum… İşte yine, yıllar önceki gibi, bir konser salonundayım. Genç bir kadının çaldığı arpın sesi okşuyor kulaklarımı. Müziği dinlemeye doyamıyorum…

Sahnedeki, parmakları arpin tellerinde bir kuğu zarafetiyle dolaşan, bu genç kadın 1 Haziran 2009 tarihinde elim bir uçak kazasında yitirdiğimiz, dünyaca ünlü arp sanatçısı F. Ceren Necipoğlu…

Ablası A. İmre Tüylü’ nün sözleri ile, “Ceren’in hikayesi bir defter kapağında gördüğü arp çalan kız resmiyle başlıyor. O resmi gördüğü zaman yüreğine saplanan arp ve müzik aşkı, küçük Ceren’ i konservatuvarın hazırlık sınıfından Indiana Üniversitesi’ndeki yüksek lisans yıllarına, oradan da Anadolu Üniversitesi’ndeki öğretim görevliliğine kadar uzanan bir yolculuğa çıkarıyor.”

İstanbul Alman Lisesi, İstanbul Belediye Konservatuvarı ile İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Arp Bölümlerinde eğitim alan Necipoğlu, 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Yarı Zamanlı Arp Bölümü ileri devresi ile Boğaziçi Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü’ne devam etti. 1997 yılında buradan mezun olan Necipoğlu, ardından burs kazanarak gittiği ABD’de Louisiana Eyalet Üniversitesi’nin Arp Sanat Dalı yüksek lisans programını bir yılda tamamladı. Sonra da Indiana Üniversitesi Müzik Fakültesi’ nin davetini kabul ederek, dünyaca ünlü arpist ve pedagog Susann McDonald’ın sınıfından arp sanat dalında master derecesiyle mezun oldu. Susann McDonald’ın yanı sıra Judy Loman, Marie-Claire Jamet gibi virtüözlerle arp; Christian Lardé, Dennis Parker, Thomas Robertello, Kate Lukas gibi tanınmış ustalarla oda müziği çalıştı. Öğrenimi süresince CRR Senfoni Orkestrası, Akdeniz Gençlik Orkestrası, Louisiana E. Üniversitesi Senfoni Orkestrası ve Opera Topluluğu, Indiana Üniversitesi Senfoni Orkestraları, Ohio Light Opera Orkestrası, Columbus Indiana Philharmonic ile sahneye çıktı.

Türkiye’ ye dönüşünde, Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ nda Arp Sanat Dalı eğitimini başlatma görevini üstlendi. Uluslararası bir kariyere sahip olan, İranlı besteci Amir Mahyar Tafreshipour’ un “A Persian Reflection” (2006) adlı arp konçertosunun Türkiye’deki ilk seslendirilişini 2009 Ocak ayında Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrası eşliğinde gerçekleştirdi.

Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğretim Görevlisi ve Arp Anasanat Dalı Başkanı Fatma Ceren Necipoğlu, Brezilya'nın Rio de Janerio kentinde düzenlenen Uluslararası Arp Festivali’ nde Türkiye'yi temsil ederek, Türk eserlerinden oluşan bir konser verdi.

Necipoğlu, Rio de Janeiro konserinden dönüşte Air France Havayolları uçak kazasında, Brezilya açıklarında düşen uçakta, yaşamını yitirdi.

Yazının Devamını Oku

Kadına Yönelik Şiddet II

1 Aralık 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

Bir önceki yazımda söz vermiş olduğum gibi, Ekim 2024’te hayattan koparılan kadınlarımızın isimlerin ve kısa hikayelerini Sizler’le paylaşıyorum:

Aydın’da yaşayan 34 yaşındaki 2 çocuk annesi Sibel Aygan, işe gitmek için evden çıktığı sırada eskiden evli olduğu Mustafa Yıldırım tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü. Failin Sibel Aygan’ı, kendisini aldattığını bahane ederek öldürdüğü öğrenildi.

İzmir’de yaşayan 31 yaşındaki Aylin Palas evli olduğu Musa Palas tarafından av tüfeğiyle vurularak öldürüldü. Fail cinayeti işledikten sonra intihara teşebbüs etti.

İstanbul’da 19 yaşındaki İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil, Semih Çelik tarafından öldürüldü. Fail; Ayşenur Halil’i Eyüpsultan’daki evinde bıçaklayarak, daha sonra da İkbal Uzuner’i Edirnekapı surlarında kafasını keserek öldürdü. Fail aynı surlarda intihar etti.

Tekirdağ'da bir ev satış mağazasında şoför olarak çalışan Eren Uzuner, aynı mağazadaki platonik aşk beslediği Fatma Özdemir'i iş yeri yakınlarındaki çay ocağının önünde arkadaşı Barkın Perçin ile otururken gördü. Uzuner, Özdemir ve Perçin'in yanlarına gidip, üzerinde taşıdığı tabancayla ateş etti. Özdemir ile Perçin, vücutlarına isabet eden kurşunlarla yaralandı. Uzuner, elindeki silahla geri döndüğü mağazada bu kez iş arkadaşları N.Ç.K. adlı kadın ile S.D.' yi vurup yaraladı. Çevredekilerin ihbarıyla bölgeye gelen sağlık görevlileri, Barkın Perçin'in başına isabet edenle kurşunla hayatını kaybettiğini tespit etti. Hastaneye kaldırılan yaralılardan, ameliyat edilen Fatma Özdemir de hayatını kaybetti. Eren Uzuner ise çıkarıldığı adliyede tutuklanarak cezaevine konuldu.

Mersin'de 10 yaşındaki kızıyla yaşayan Sonay Öztürk Aslan, bir süredir görüştüğü U.A. adlı şahıs tarafından boğularak öldürüldü. Polis tarafından adresine operasyon düzenlenen şahsın, olay sonrası kafasına silah sıkarak intihar ettiği ortaya çıktı.

Diyarbakır Sur’da bir işyerinin önünde 29 yaşındaki Uzman Çavuş Muhammed Recai Işık; aynı yaşta ve boşanma aşamasında olduğu eşi Bedriye Işık’ı, yanında getirdiği tabancayla ateş ederek ağır yaraladı. Muhammed. R. Işık, daha sonra tabancasını başına dayayıp ateş etti. İhbarla olay yerine gelen sağlık ekipleri tarafından, her iki Işık’ın da yaşamlarını kaybettikleri belirlendi.

Bursa’da yaşayan 1 çocuk annesi 35 yaşındaki

Yazının Devamını Oku

Kadına Yönelik ŞiddetI

27 Kasım 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

İki gün önce, yani 25 Kasım 2024, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” (International Day For The Elimination of Violence Against Women) idi. Bu özel gün, 1999 yılında, toplumda kadına yönelik şiddete karşı farkındalık oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu Kararı ile ilan edildi. Ben, yine, konu ile ilgili yazımı biraz gecikerek yazıyorum. Ama, inanıyorum ki; aslında her gün kadına şiddetle mücadele etmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz.

Kadına yönelik şiddet, “BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi” tarafından; “Kadına, kadın olduğu için yöneltilen veya orantısız biçimde kadınları etkileyen şiddet” olarak tanımlanıyor. Söz konusu Komite tarafından; cinsiyete dayalı şiddetin, ‘kadınların erkeklerle eşit olarak hak ve özgürlüklerini kullanmalarını ciddi şekilde engelleyen ayrımcılık biçimi’ olduğu ifade ediliyor.

Kadına yönelik şiddet, her nerede meydana gelirse gelsin; kadınların fiziksel, ruhsal, sosyal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmelerine ve onurlarının zedelenmesine yol açıyor. Ayrıca bu konu, pek çok zaman; yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, fiziksel ve duygusal bütünlük hakkı gibi temel insan haklarının ihlâl edilmesine yol açan bir insan hakları meselesi olarak da karşımıza çıkabiliyor.

Kadına yönelik şiddet, toplum açısından yıkıcı etkisi bulunan küresel bir olgu. BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’nin verileri; küresel ölçekte her üç kadından birinin, genellikle yakın partnerleri tarafından, fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığını gösteriyor. 

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre; Ekim ayında ülkemizde 48 kadın cinayeti işlendi, 23 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu.  %47’si evli olan bu kadınların %17’si bekârdı, %40’ının medeni durumu ise tespit edilemedi. Yaşam hakları ellerinden alınan bu kadınların; %35’i 36-65, %23’ü 25-35, %13’ü 19-24, %2’si 15-18, %8’ de 0-11 yaş aralığındaydı. Öldürülen kadınların %6’sı 65 yaşından daha büyüktü, %13’nün ise yaşları tespit edilemedi. Ekim 2024’te öldürülen kadınların % 40’ı evli oldukları erkek tarafından katledildi

Öldürülen 48 kadından 10’u boşanmak istediği ya da evlenmeyi, ilişkiyi, barışmayı reddettiği yani kendi hayatına dair karar almak istediği için; 3’ü ekonomik bahanelerle; 3’ü katilinin oğlunun intiharına sebep olduğunu düşünmesi yüzünden, 1’i de katili evli olduğu kadına hakaret ettiğini düşündüğü için katledildi. 48 kadından 31’inin ise hangi bahanelerle öldürüldüğü tespit edilemedi.

Ekim ayında yaşamı sona erdirilen 48 kadından 19’u evli olduğu, 3’ü eskiden evli olduğu erkek; 6’sı tanıdığı biri; 5’i birlikte olduğu, 3’ü eskiden birlikte olduğu erkek; 4’ü akrabası; 3’ü babası; 2’si kardeşi; 2’si oğlu tarafından öldürüldü. 1 kadının ise katiliyle yakınlığı tespit edilemedi.

Yine geçen ay hayattan kopartılan kadınların 26’sı evinde, 9’u kamusal alanlarda, 7’si sokakta, 2’si suda ya da su kenarında, 1’i ıssız bir yerde, 1’i eğlence mekânında, 1’i çay ocağında öldürüldü. Bir kadının öldürüldüğü yer ise tespit edilemedi.

Yazının Devamını Oku

Sevgili Öğretmenim Fatma Ramazanoğlu Torun Reid anısına…

24 Kasım 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün "Millet Mektepleri’ nin Başöğretmenliği" ni kabul ettiği gün. Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında, onun "başöğretmen" oluşunun yıldönümlerinde ülke çapında “Öğretmenler Günü” kutlanmasına karar verildi. O tarihten beri, ülkemizde her 24 Kasım’da “Öğretmenler Günü” kutlanıyor.

Ve bugün “Öğretmenler Günü”. Öncelikle tüm öğretmenlerimizin bu özel gününü yürekten kutluyorum.

Bir çocuğun ailesinden öğrendikleriyle başlayan gelişimi, ilk ve orta öğretimi boyunca öğretmenlerinin verdiği bilgiler ve onlardan alarak kendisine uyguladığı örneklerle pekişiyor. Her çocuğun hayatında ise, hemen hemen mutlaka, çok önemsemiş olduğu bir ya da bir kaç öğretmen bulunuyor. Tabii, benim hayatımda da…

Öncelikle ben bir öğretmen kızı ve bir öğretmen torunuyum. Annem edebiyat, dedem ise tarih öğretmeniydi. Şimdilerde de kızım Sabancı Üniversitesi’ nde öğretim görevlisi.

Ama ben bu yazımı, yaşamımı derinden etkileyen, hatta kişiliğimin oluşmasındaki en büyük paya sahip olan Sevgili Öğretmenim Fatma Ramazanoğlu Torun Reid’ e ithaf etmek istiyorum.

Fatma Ramazanoğlu’ nu ilk kez Üsküdar Amerikan Lise’ndeki öğrenim yıllarım sırasında, 1967 yılının Eylül Ayı’ nda, tanıdım. O ders yılında, kendisi Psikoloji Öğretmenimiz’ di. Psikoloji dersini mi çok sevmiştim, yoksa o dersi bana çok sevdiren çiçeği burnunda öğretmenimi daha da mı çok sevmiştim uzun zaman düşünüp durdum. Ama artık biliyorum… Ben, önce bizlerden yalnızca 13 yaş büyük olan Sevgili Öğretmenim’ i ve O’nun sayesinde de ‘psikoloji’ ve ‘felsefe’ derslerini sevmiştim. Zira Sevgili Fatma Ramazanoğlu, bir sonraki yılda da  ‘felsefe’ öğretmenimiz olmuştu.

Fatma Ramazanoğlu Torun Reid, Üsküdar Amerikan Lisesi’nden mezun olduktan sonra, üniversite lisans ve uzmanlık eğitimini psikoloji ve felsefe dallarında Amerika Birleşik Devletlerinde, Kuzey Carolina Üniversitesi’nde tamamlamıştı. Ayrıca uzmanlık sonrası, Londra Tavistock Kliniği’nde kişilik testleri üzerinde, New York Fordham Üniversitesi’nde çocuk ve ergen terapisinde, New York Masterson Enstitüsü’nde kişilik bozuklukları konularında eğitim görmüştü.

Meslek hayatının ilk on yılında psikoloji ve felsefe öğretmenliği ile okul psikologluğu yapan Fatma Ramazanoğlu Torun Reid, ne mutlu ki o dönemde bizlerin de öğretmeni ve yol göstericisi oldu. 1979 yılında Türkiye’nin ilk psikolojik danışmanlık merkezi olan “AŞAM Çocuk ve Aile Gelişim Merkezi” ni kuran Sevgili Öğretmenimiz, bu Merkez’ de uzun yıllar bireysel, grup, aile ve çift terapisi alanlarında çalıştı ve pek çok kişinin hayatına dokundu.

Yazının Devamını Oku

Çocuk hakları

22 Kasım 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

Çocuk hakları; kanunen veya ahlâki olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim, sağlık, barınma, fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel kavram.

“Çocuk Haklarına dair Sözleşme” ise, çocukları hak sahipleri olarak tanıyan benzersiz ve evrensel bir çerçeve sunuyor bizlere… BM Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989’da kabul edilen Sözleşme, o günden bu yana tüm dünya devletlerinin hemen hemen tamamı tarafından onaylanmış bulunuyor.

Kapsamlı tek bir belgede çocukların sağlığı ve refahı için gerekli önkoşulları tanımlayan Çocuk Hakları Sözleşmesi ile; tanınan hakların fiilen gerçekleşmesi için gerekli önlemlerin alınmasında kişilere, ana babalara, topluluklara ve hükümetlere düşen yükümlülükler belirleniyor. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinin ardından, ardından her yıl 20 Kasım tarihi, dünya genelinde “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak kabul edildi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ‘ nun 14 Aralık 1954'te aldığı kararla da, Dünya Çocuk Hakları Günü “BM'nin İlan Ettiği Uluslararası Günler” listesine eklendi.

Ayrıca, 2000 yılında Dünya Kadın Konferansı’ nda, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi’nde yer alan Madde 19 ve 34 konularında daha aktif rol alınmasını sağlamak amacıyla; 19 Kasım “Dünya Çocuk İstismarını Önleme Günü” olarak ilan edildi.

“Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi”; çocukların yaşam, sağlık, eğitim, oyun, ifade özgürlüğü, korunma ve katılım gibi temel haklarını içeren en kapsamlı insan hakları sözleşmelerinden biri. Bu sözleşme çocukların benzersiz ihtiyaçlarına ve haklarına odaklanırken; aynı zamanda onları koruyucu, destekleyici ve katılımcı bir ortamda büyütmeyi hedefliyor.

Tam adıyla “Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme” nin çok sayıda maddesi, çocukların sağlıklı bir yaşam sürdürmelerini desteklemekte. Sözleşme’ nin 6. Maddesine göre; “Her çocuk, esas olarak yaşama hakkına sahiptir.” İlaveten, 24. Madde gereğince; “Her çocuk ulaşılabilir en yüksek sağlık standartlarından yararlanabilmeli; gerekli tedavi ve iyileştirme hizmetlerinden faydalanabilmelidir. İhmal edilen, terk edilen, istismara uğrayan ya da işkenceye tabi tutulan çocukların iyileştirilmeleri ve yeniden topluma kazandırılabilmelerinden devletler sorumludur.”

Çocuklar bir ülkenin geleceği ve umudu olmalarının yanı sıra, toplumun en kırılgan grubunu oluşturuyor. Bu nedenle en iyi koşullarda dünyaya gelmelerinin sağlanması, büyümeleri ve gelişmeleri için en uygun ortamın hazırlanması, geleceğe dönük fiziksel, ruhsal ve zihinsel donanımlarının en üst düzeyde oluşturulması ülkemizin geleceği açısından hayati önem taşıyor.

Ülkemizde halen uygulanmakta olan Sağlıklı Dönüşüm Programı’ nda ‘ana ve çocuk sağlığı! öncelikli konular arasında yer alıyor

Yazının Devamını Oku

Akciğer Kanseri

17 Kasım 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

1995 yılında, her kasım ayı “Akciğer Kanseri Farkındalık Ayı” olarak belirlendi. O tarihten beri, tüm sağlık kuruluşları ve ilgili sivil toplum örgütleri tarafından kasım ayı boyunca, konu ile ilgili farkındalığı artırmak amacıyla; çeşitli etkinlikler düzenleniyor, duyurular yayımlanıyor.

Ben de bu vesileyle konuya hâkim bir doktorla görüşüp, ondan öğrendiklerimi Sizler’ le paylaşmak istedim. Ve Koç Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden, nefes alma sorunum nedeniyle yaşadığım rahatsızlıklarda defalarca hayatımı kurtarmış olan Sevgili Doktorum F. Işıl Uzel’ den randevu alarak, kendisini ziyaret ettim. Bana vermiş olduğu değerli bilgiler için, buradan kendisine tekrar teşekkür ediyorum.

1991’de St. Georg Avusturya Kız Lisesi'nden, 1997'de de İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi'nden derece ile mezun olan Dr. Uzel, 1998 yılında USMLE (United States Medical Licensing Examination -ABD Tıp Doktorluğu Lisans İmtihanı) sınavını geçip ECFMG (Educational Commission for Foreign Medical Graduates) sertifikasını almış, göğüs hastalıkları konusundaki bilgilerine çok güvendiğim, ayrıca kendisini çok da sevdiğim bir doktor. Türk Toraks Derneği Klinik Sorunlar Çalışma Grubu üyesi, American Thoracic Society (ATS)‘de Thoracic Oncology Assembly üyesi, European Respiratory Society (ERS)’de Clinical Problems Assembly üyesi olan Dr. Uzel’ in başlıca klinik ilgi alanları şöyle sıralanıyor:

Akciğer kanseri en sık görülen ve tüm dünyada en çok ölüme yol açan kanser türü. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) verilerine göre 2022 yılında 2,5 milyon kişi akciğer kanseri tanısı almış ve 1,8 milyondan fazlası ne yazık ki bu nedenle hayatını kaybetmiş bulunuyor.

Akciğer kanseri, akciğerlerde anormal hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalması sonucunda ortaya çıkıyor. Bu hastalık, sıklıkla, bir akciğerde tek odaktan gelişmeye başlıyor. Ancak, aynı zamanda, birden fazla odaktan gelişim de söz konusu olabiliyor. Kanser hücreleri akciğerlerin tamamına, komşu dokulara veya vücudun diğer bölgelerine de yayılabiliyor.

Akciğer kanserlerinin % 80-90’ının nedeni sigara. İçilen sigara miktarı ve içilen süre ne kadar uzun ise, akciğer kanseri gelişme riski de o kadar yüksek oluyor. Yirmi yıl süreyle günde bir paket, sigara içen bir kişinin riski, içmeyen bir kişiye göre yirmi kat daha fazla. Bu oran, günde 40 sigara içenlerde ise 24 kata çıkıyor. Sigara içimi terk edildiğinde, akciğer kanserine yakalanma oranı da giderek azalıyor, beş yıl sonunda da sigara içenlerin yarısı oranına iniyor. Pipo, sigar, puro içen kişilerde de akciğer kanserine yakalanma riski, içmeyenlere göre daha fazla. Ayrıca, kendisi sigara içmeyen ancak uzun süre sigara dumanına maruz kalanlarda da akciğer kanseri riski artıyor. Sigara kullanımının verdiği zarara göre daha az olmakla birlikte, hava kirliliği de akciğer kanseri riskini artıran bir etken.

Genetik yatkınlık, tüberküloz gibi akciğerlerde nedbe dokusu oluşumuna neden olan bir hastalık geçirmiş olmak, radon gazı maruziyeti, sigaraya bağlı diğer akciğer hastalıklarının olması, daha önce akciğer kanseri nedeniyle tedavi görmüş bulunmak ise akciğer kanseri riskini artıran diğer nedenler arasında yer alıyor.

Yazının Devamını Oku

Organ bağışı

10 Kasım 2024
Merhabalar sevgili okurlar.

Bugünün yazısına Sevgili Atamız’ ı anarak başlamak istiyorum. 86 yıl önce hayatını kaybetmiş olmasına rağmen, kalplerimizde yaşamayı sürdüren O Büyük Önder’e olan sevgimiz, tükenmek bir yana, giderek büyüyor. Ruhun şâd olsun Atam… Yattığın yerde nurlar içinde, huzurla uyu… 

*********

Vücutta görevini yapamayacak derecede hasar gören bir organın yerine canlı bir vericiden veya ölüden alınan sağlam ve aynı görevi üstlenecek bir organın nakledilmesi işlemine organ nakli deniliyor.

Ülkemizde her yıl 3-9 Kasım ‘Organ Bağışı Haftası’ olarak anılıyor. Yasal desteğe sahip olmasına karşın, organ ve doku nakli hizmetlerinin geliştirilmesi için öncelikle organ ve doku bağışının sağlanması gerekiyor. Bu bağışın artırılması için; kamuoyunda bu konudaki bilgi eksikliğinin giderilmesi, organ bağışı bilincinin geliştirilmesi ve halkın organ ve doku bağışı konusunda teşvik edilmesi büyük önem taşıyor.

Organ nakli modern tıbbın en büyük gelişmelerinden biri. Türkiye'de karaciğer, kalp ve böbrek nakillerinin başarı oranı yüksek iken, son zamanlarda pankreas nakilleri de gerçekleştirilebiliyor.

Organ bağışı; kişinin hayatta iken, serbest iradesi ile tıbben yaşamı sona erdikten sonra doku ve organlarının başka hastaların tedavisi için kullanılmasına izin vermesi anlamına geliyor. 2238 sayılı yasaya göre on sekiz yaşını tamamlamış ve akli dengesi yerinde olan herkes, organlarının tamamını veya bir bölümünü bağışlayabiliyor. 2238 Sayılı “Organ Ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması Ve Nakli Hakkındaki Kanun” a göre;

Madde 14 - Bir kimse sağlığında vücudunun tamamını veya dokularını, tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlar için bıraktığını resmi veya yazılı bir vasiyetle belirtmemiş veya bu konudaki isteğini iki tanık huzurunda açıklamamış ise sırayla eşi, reşit çocukları, ana veya babası veya kardeşlerinden birisinin; bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının muvafakatiyle ölüden organ ve doku alınabilir. Aksine bir vasiyet ibraz edilmedikçe kornea gibi ceset üzerinde bir değişiklik yapmayan dokular alınabilir. Ölü, sağlığında kendisinden ölümünden sonra organ veya doku alınmasına karşı olduğunu belirtmişse organ ve doku alınamaz.

Büyük dinlerin çoğu organ bağışını onaylamakta ve desteklemekte. Bizim de Diyanet İşleri Başkanlığı’mız Din İşleri Yüksek Kurulu, 6.3.1980 Tarih ve 396 sayılı kararı ile organ naklinin caiz olduğunu açıklamış bulunuyor. Bu Kararda;

Yazının Devamını Oku