Uçak ve ölüm...

Ölmekten korkuyorum. Daha iyi bir yer gibi, ruh yaşar gibi, başka boyut gibi şeyler beni açmıyor, kesmiyor. Ben bu dünya halini seviyorum.

Haberin Devamı

En önemlisi de, ölmek istemiyorum çünkü evladımı anasız bırakmak, onu acılara boğan bu hayatı ona tek başına yaşatmak istemiyorum. Ha bu benim elimde mi? Değil tabii ki ama en azından bunun için dua ediyorum. Hem kendim, hem ailemin her ferdi, hem de tüm sevdiklerim adına...
Annem der hep, Allah sıralı ölüm versin diye. Geçen günkü uçak kazası, az buçuk bıçaklanmış halime denk geldi. Ah uh diye inliyordum. Canım yanıyordu. Tam diyordum yahu hayat nasıl bir şey, bir varsın bir yok... Şu bıçak iki santim -hadi bilemedin on- kaysa, şah damarına girse! Gazetende ana habersin! Allah sana zaman yazmadıysa...
Ünlü köşe yazarı Ayşe Aral, anasının evinde boğazı kesilmiş bir halde ölü bulundu. Yazarın ölümü tüm dikkatleri üzerine çekti. Olay kaza gibi gözükse de, NYPD, CSI, MİT, herkes, Amerika dahil araştırıyor. Site kameralarına göre, yazar en son bir pizza siparişinde bulunmuş. Şapkalı bu adam, DNA’sı, bala bla...
Yüz tarama... Son sevgili sorguda... Ama son sevgili M.Ö. vefat etmiş. Kemiklerinden DNA bakılacak...
Böyle saçmaladım televizyona bakarken. Tabii bir anda canımın manımın acısı kayboldu. Dedim ki o an, acaba Almanya’ya indiklerinde, akşama plan programları ne olurdu? Almanlar muhtemelen evlerine, belki bir kısmı birer pub’a bira keyfine... Geriye kalan üç beş farklı memleketli otellere, kısa bu şehir turuna, belki bir duş...
Kim ne amaçla gittiyse İspanya-Barcelona’dan Almanya-Düsseldorf’a işte...
Çünkü aslında aklıma gelen, ben de ölüyordum uçakta hem de tam ölümden dönmüşken! Ey Allahım ne zaman bitecek benim bu çilem? Pardon sınav!
Yahu kalbine pil taktır. Pil desin ki hadi len sevmedim seni ben? Nasıl? Vücut kabul etmez! Pil başlar akmaya bir delik açarak kendine. Hani ben bir kumanda, sızıntı aynı ya.
Ameliyat Amerika’da... Doktor dedi “Tehlike fena. Ölüm riski var. Seni kurtarmak için gerekirse dağıtacağım bütün kaburgalarını” falan.
Ben dedim “İki ay yazı geçirip gelsem?” O zaman evliyim. “Tamam” dedi.
İki ayı eller havada geçiremedim ama... Bu sefer de gözlerim şaşı oldu, çift gördüm. Miller Fisher sendromu! Neyse kör topal gittim. Tatlıses gibi ölmeden pil çıktı, bir hafta pilim elimde gezdim. Yeni pil takıldı. Tam döneceğim, uçaktayım, Business... İnişe geçiyoruz sayın yolcular.... Yayayayyayaaaaa!
Evet Ayşe sonunda ev, yaşayacaksın! New York-Türkiye seferi... İnişe geçerken bizim Airbus’a bir yıldırım düş! Uçağın içinden neyin nasıl geçtiğini anlatamam. Tek hatırladığım kucağımda oturan, dost olduğum kabin amiri hostesin “Ayşe ne olur ölmeyelim, ben çocuğumu görmek istiyorum!” dediğiydi.
Ben de diyordum ki, ulan elin Amerika’sında ölmedin, al sana memlekete inişte nakavt... Yalanım varsa kanıtlarım! Neyse ki kurtulduk Allah korudu bizi.
Ayşe’nin notu: Yine de ben sağ salim ulaştım. Allah vefat edenlerin mekanını cennet eylesin, geride kalanlara da sabır versin. Çok zor be çokkkkkkkk...

Yazarın Tüm Yazıları