Gidenlerden...

“Her şey anneyle başlıyor ve yine anneye varıyor.” İnsan annesinden ayrılınca ailesiz, yersiz, yurtsuz, köksüz hissediyor. Bunu geçen hafta yaşadım... Gidenin, sadece yaşadıklarıyla, kalbine sığdırdıklarıyla gittiğine inanırım. Peki, ya giden ‘can’dan kalanlar?

Haberin Devamı

Hepimiz bir ailenin içine doğuyor ve orada hayat buluyoruz. Artıyoruz, çoğalıyoruz, paylaşıyoruz. Gün geliyor eksiliyoruz ya da eksildiğimizi sanıyoruz...

Aile şifa... Aile ilaç... Aile merhem... Aile ev, yuva... Ama en çok da anne... “Her şey anneyle başlıyor ve yine anneye varıyor.” Ve insan annesinden ayrılınca ailesiz, yersiz, yurtsuz, köksüz hissediyor. Sonrası sahipsiz bir acı, derin bir hüzün. Giden ‘can’la birlikte sırtınıza, kalbinize, yüreğinize değen, gözyaşınıza ortak olan eller. İyi ki var o eller!

Gidenlerden...

Gidenin, sadece yaşadıklarıyla, kalbine sığdırdıklarıyla gittiğine inanırım. Peki, ya giden ‘can’dan kalanlar? Onlar da yolunuza rehber, yolunuza ışık oluyor. Her Hakk’a yürüyenin bir değil, bin öğretisi oluyor. Acıyı acının sofrasında ağıtlarla, türkülerle paylaşmak...  Köklere dönmek... Köklere, geleneklere, göreneklere, değerlere sarılmak... “Acılarda buluşmak” derler ya, gerçekten de acılarda buluşuyormuş insan.

Haberin Devamı

Gözyaşını silmek, sarılmak, dokunmak, temas etmek, gözün göze değmesi bile buluşturuyormuş, birleştiriyormuş. Artık ‘veda’nın, ‘veda etmenin’ sözlük anlamı değişti bende. Her vedadan öğreneceğimiz ne çok şey, alacağımız ne çok ders, öğreti varmış. Her veda bir hayat okulu, her veda bir hayat hocasıymış... Hele ki veda eden, veda edilen can anneyse çok daha başkaymış...

Annemden öğrendik... Birliği, beraberliği, kökleri, değerleri... Sazı, sözü, türküyü... Toprağı, doğayı, dalda açan çiçeği... Emek vermeyi, hayat vermeyi... Karşılığını beklememeyi... Candan sevmeyi...  Bir insanın kalbine, yüreğine girmeyi... Canın başka bir canda da var olduğunu bilmeyi...  Dolu dolu ‘ciğerim’ demeyi... Sevene, sevilene kurban olmayı... Bağışlamayı... Eline, beline, diline sahip olmayı... Ama en çok da aileyi, aile olmayı... Acıda, tatlıda bir arada olmayı... Acıyı da tatlı edebilmeyi...

“Dostun gül cemali cennettir bana... Ne çare ayrılık zamanı geldi... İstemem ayrılmak senden sultanım...” Hakk’a yürüyen tüm annelere, tüm canlara yol dolusu, kucak dolusu selam olsun...

Haberin Devamı

Taziyede yapılmaması gerekenler

1- Kalbinize, yüreğinize, sırtınıza dokunan eller, dostlar, arkadaşlar elbet acınıza yoldaş oluyor, şifa oluyor. Ama azı karar, çoğu zarar. Uzun soluklu sarılmalar, boyuna asılıp kalmalar, üzerine üzerine yıkılmalar, senelerin hasretini bir çırpıda çıkarmalar, insana soluk aldırmayanlar fena.

2- Kendinize not! Taziye evi sosyalleşme yeri değil. Köşelerde üçerli, beşerli fiskos yapmanın, çene çalmanın, iş-güç, magazin, futbol konuşmanın yeri zamanı değil!

3- Yemeyin demiyorum yine yiyin! Ama acının sofrasında olduğunuzu hatırlayarak, kendinize hatırlatarak yiyin. Ve aç gitmeyin! Pideyle, ayranla hasret gidermeyin. Canın ardından sevdiği yemekleri azar azar, tadımlık yiyin!

Haberin Devamı

4- “Kaç yaşındaydı?”, “Birden mi oldu?”, “Çok ağrısı var mıydı?”, “Son zamanlarını nasıl geçirdi?”, “O an neler söyledi?”... Bir kere giden canın yaşını sormayın. Çünkü her uğurlama erken uğurlama, her veda erken veda. Sonra ölümün, gidenin, kalanın sırasına karışmayın. “Sıralı olsun” diye insanları sıraya dizmeyin. Psikologluğa kalkışıp da zaten acısı olan insanlara ahkâm kesmeyin. Sadece orada olmanız bile büyük bir şey. Bazen insanın varlığı, sözlerinden çok daha kıymetli. Taziye evi de böyle bir şey.

5- Gözyaşı takipçileri bu madde size! Bırakın insanlar ağlasınlar, yaslarını, acılarını içlerinden geldiği gibi, gözlerinden aktığı gibi yaşasınlar. Bir de mendil bekçileri var tabi. Son gözyaşınızda, tam rahatladığınız anda mendille yanınızda bitenler. Acıklı acıklı bakıp, insanın da canını acıtanlar, sil baştan ağlatanlar. Ağlatmayın, mendilinizi kendinize saklayın.

Haberin Devamı

6- Taziye sahiplerinden teselli bekleyenler... Amacınızdan şaşmayın, kendinizi şaşırmayın. Tamam, herkesin bir hikâyesi var. Giden canı var, uğurladığı var ama acısı olan insanları zor durumda bırakmayın. Acılarına acı, gözyaşlarına gözyaşı katmayın.

7- Elbet herkesin taziyeyle ilgili bir bilgisi var. Ama herkesin ki kendine. “1’inci gün ne yapılır? 2’inci gün ne yapılır? 3’ü gün ne yenir, ne içilir?” Herkesin kendi bileceği iş. İnsanları sık boğaz etmeyin.

8- Her şeyin bir adabı var! Hele ki taziye evinin. Tamam yaz günü, sıcak ama plaja gider gibi taziye evine gidilmez. “Geçiyordum uğradım...”, “Kusura bakma şuradan geliyorum” denmez. Taziye evi araya sıkıştırılmaz.

Haberin Devamı

9- Adap tamam, giyim kuşam tamam... Mutfağa girdiniz, yardım edeyim dediniz ama mutfak da taziye evinin bir parçası. Yani mutfağa girince yas bitmiyor. Servise yardım edeceğim, ikram yapacağım diye hemen kek-pasta-börek tariflerine girişmeyin. Başka zaman tarifleşin.

10- Hadi diyelim boş bir an yakaladınız, iki dakika sessizlik oldu, hemen telefonlara saldırmayın. Telefon görüşmelerinizi, sosyal medya işlerinizi taziye evine sıkıştırmayın.

11- En önemliyi en sona sakladım. Kötü gün dostu olmak güzel, kötü günde bir arada olmak, acıya omuz olmak güzel. Ama acıdan beslenmek diye de bir şey var. Acıdan, acınızdan beslenen insanlara aman diyeyim. İyi günde de yanınızda olan insanlarla acıyı paylaşmak çok daha güzel. Kulaklara küpe edeyim.

 

Yazarın Tüm Yazıları