Takdir-i ezele talibiz ama gayrete de aşığız…

Günaydın hepinize yepyeni bir günden,Bugün diğer günlerden daha farklı bir gün benim için.Neden mi?Çünkü 36 yıl önce bugün dünyaya gelmişim :)

Haberin Devamı

 

Önce hiçbir şey olmamış gibi yazıda bu detaya girmeden ilerlemek istedim. Okuyanlarım demesin ki aman kendini ne kadar önemsemiş, kendi doğum gününden bahsetmiş gibi bir düşünceye girmesinler dedim. Sonra normal günlük bir yazı yazmayı tercih ettim. Günlük yazımı yazdım ama hiç olmadı. Hiç ben gibi değildi. Tekrar sildim. Yeni bir sayfa açtım. Dedim ki “kızım geldin 36 yaşına hala o ne der, bu ne der diye düşünerek mi yaşamayı seçiyorsun” Beğenmedim kendimi ve hemen baştan başladım.

Açtım yeni bir sayfa, başladım işte iki kelam etmeye…

*

Doğum günleri önemlidir elbet,

İnsan hatırlanmak ister,

Sevdikleri tarafından önemsenmek ister,

Birde ben şahsı muhterem insanların doğum gününe göre çalışmalar yapan biri olarak bunu nasıl olur da es geçebilirdim ki…

Haberin Devamı

İnsan kendini es geçerse başkalarını duymaz ki, öyle değil mi?

Ben kendini çok es geçmiş biriyimdir ve bu yüzden de doğum günleri çok çok önemli gibi gelmez. Bu bir hatadır. Herkesin doğum günü değerlidir ve hatırlamalıdır.

Doğum günlerime çok fazla bir anlam yüklemem. Evde hem anne, baba, kardeşlerle kutlamışımdır. Lisede çok güzel olurdu. Bir de üniversite de heyecanlı olurdu. Daha sonra hiç öyle heyecanlı doğum günlerim olmadı. Bir heyecanda aramadım. Arasaydım bulurdum herhalde…

Kutlayamayan, unutan arkadaşlarım olur da unutur ya da bana mahcup olur diye onlara birkaç gün önceden esprili mesaj bile atarım. Hatta doğum günümde kutlamayı unutan arkadaşlarım ya da ailemden biri olursa esprili bir şekilde arar ve derim ki “cezalısın bana ne alacaksın” diye takılırdım.

Yani ne kimseyi kırarım ne de bugün doğdum diye birinin dünyasını başına yıkarım. İsteyen hatırlar, istemeyen hatırlamaz, isteyen 10 gün, isteyen 20 gün sonra kutlayabilir. Neticede dünyanın bu ağır yükleri ile dolu yolculukta başkası gözünde kendime bu kadar anlam yüklemeyi aptalca buluyorum. İşte şimdi olduğu gibi sizle doğum günümü paylaşıyorum. Bugün de tarihte bir anı, bir hatıra olarak bulunsun diye duygularımı dile getiriyorum.

Haberin Devamı

Yüzyılın pandemisine denk gelen doğum günümde sadece ve sadece sağlıklı olduğum için, hiç kimseye muhtaç olmadığım için ve sevdiklerim yanı başımda olduğu için çok mutluyum. Sevdiklerim derken belki 1 aydır göremediklerimin bile şu an nefes alıyor olmalarını bilmenin kudretini içimde yaşıyorum. Şu an içinizden geçirdiğiniz iyi dileklerinizi çok iyi biliyorum. Hepinize sonsuz teşekkür ederim…Sizlerle bu yolu yürümek tarifsiz…

Dünya’ya bir sebepten gelirken hangi tarihte, hangi anne ve babaya ya da hangi ülkeye, hangi şehre geleceğimi, kimi seveceğimi, kiminle evleneceğimi, nerede çalışacağımı ya da insanlık için hizmet etme gibi bir şansımın olup olmayacağını ya da ne bileyim işte kimin annesi olacağımı bilmeden geldim. Bu yolculuk enteresanmış….

Haberin Devamı

Her şeyi Sezen Aksu şarkısında açıklamış: “Seçmediğin bir hikâye de uzun ya da kısa vadede keşfediyorsun” hepsi bu…

Nasıl olmuşta bu ilmi bilmeye layık bulunmuşum kısmıyla çok gurur duyuyorum. Bakın öyle böyle bir gurur değil bu…

Uzun uzadıya buraya 36.yaş klasiklerinden öğrendiklerimi yazmayacağım. Çünkü hala öğrenmeye çalışıyorum. Yok efendim şu yaşıma geldim de şunu bildim şunu gördüm demek ne fayda…Onlar havalı sözler…

Ben bugün sadece kendime dedemin benim ilk torunu olmamdan ötürü yazdığı bir mektubunu hediye ederek günü anlamlandırıyorum. Bu mektubu ben doğduktan 1,5 ay sonra yazmış. Çünkü ben çok zor bir doğumla dünyaya gelmişim. Öldü diye bırakılmış, annem enfeksiyon almış. Ben nefes alamamışım vs. Tüm ailenin her beni gördüğünde sen ne zor doğdun, öldün dirildin demesiyle büyümüş bir çocuğumdur. Dolunay çocuğuyuz biz…

Haberin Devamı

1,5 ay ailem ve babam bana annemi öldürüyormuşum gözüyle bakmış. Bu yüzden sanırım o zor günlerin üzerinden biraz zaman geçince kaleme almış diye değerlendiriyorum.

Dünya’ya gelmekte pek inat etmişim desek daha doğru olur :)

 

Peki hadi binelim zaman tüneline 25-04-1984 yılına beraber gidelim…

 

“Bir şeyler düşünüyorum. Düşünceler yumak yumak eski iplik.

Yeniden düşünüyorum. Doğumu düşünüyorum, ölümü düşünüyorum.

Bu seferde varlığın anlamı ve önemi devreye giriyor, çatal kazık oluyor yere geçmiyor.

Bir ömür, yıllar önemli değil.

Kendine uğramadan yaşar mı?

Yaşarsa yaşamış sayılır mı? Kendine uğradığında, kendinde kaldığında suçlu mu sayılır?

Kime karşı suçludur?

Haberin Devamı

Neden? İnsan inandığıdır halbuki…

Kalpten kötülükler, elin ele, dudağın dudağa değmesiyle atılabilir.

(Williams) Sizi, sizi anlayan bir arkadaş yaratır.

(Rolland) İnsan çevrenin yaratığı değil, çevreyi yaratandır. Sadece yeteri kadar sevebilirseniz, dünyanın en güçlü insanı olabilirsiniz.

 (Fox) İlginç olan, en iyiyi yine en iyiyi isteyenin olur. Nesneler değişmez, biz değişiriz.

Karışık duygular yaşıyorum ve aklıma en önemli tavsiyeler geliyor.

 

Diyeceğim şu ki, elindeki müspet verileri sağlam tut, onların ışığında yeni şeyler görmeye gayret et. Ama sakın olasın kerrat cetvelini gevşetme, acabalardan kaçın. Biraz da felsefe okumanı, bilhassa okumanı tavsiye ederim. Zira bütün ilimlerin babası felsefedir. Büyük bir adam olacak gibi duruyorsun. Olmasan ne olur onu da bilmiyorum. Benim köklerimden gelen bir evladın aydın birisi olmasını isterim. Olmasan da problem değil. Sağlıklı ol, adaletli ol, insan ol. Bu bile yeter. Âmâ o kara gözlerde bir naiflik, bir insanlık gördüm gibi hanımefendi. Bu beni etkiledi.

 

Senin sevginin varlığını hissetmek beni bu dünya üzerinde biraz daha kaygılandırmış olsa da bu kaygının ileride bana çok büyük güzellikler getireceğini de görüyor gibiyim sanki.

İyi geçineceğiz gibi…”

*

Bir bilsen dedecik, senin mektuplarının 36 yıl sonra bana hediye olduğunu…

Ben böyle şanslı olur muydum acaba?

Bu dünyada yokken de yokluğumla birileri geçinir miydi?

İnsan varlığıyla kimseyle geçinemiyor?

Ya da ne bileyim senle benim geçinmeye hep bir gönlümüz olmuş gibi mi, ne dersin…

Yolundan devam…

 

Kova insanlığı keşfetmektir.

İnsan bilinci kova çağı özelliklerini göstermeye başladıkça bir yandan da bu tür değişimlerim doğurduğu kaygılarla başa çıkmak zorundadır. Biz bir değişimin ara dönemini yaşamaktayız. Gerçeğin tanımları kaymış bulunmakta.

İbadet, iman, devlet, temizlik, aile tüm bu tanımlar yeniden şekilleniyor.

Her şey bir keşmekeş içinde sanki…

Şimdiki halimize bakınca geçmişteki kör inançlarımızı sorguluyoruz.

Biz ulusal miraslarımıza, dilimize, paramıza sahip çıkma mücadelesine doğru ilerliyoruz.

Geleceğin kolay bir cevabı yok.

El yordamıyla arıyoruz. Bu da kova çağının en mükemmel senaryosudur zaten…

Her şey olması gerektiği gibi giderken insan şuursuz ve bilinçsiz şekilde ilerliyor.

Yeni bir bilinç ve yeni bir anlayış geliştirmemiz gerekiyor. Korkmayın ve korkuların sizi tuzağa çekmesine izin vermeyin.

Benim gibi bugün doğan ve bu hafta doğan tüm dostlarımın doğum günlerini kutlarım…

 

Hepinize dostluğunuz için ayrıca teşekkür ederim…

Sevgilerimle…

Mutlu günler dilerim…

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları