Ateş Yalazan - Arşiv Balıkçısı
Ateş Yalazan - Arşiv Balıkçısı
Ateş Yalazan - Arşiv BalıkçısıYazarın Tüm Yazıları

Sıkı tut beni Mimozam

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük seslerinden, “Sanat Güneşi” Zeki Müren tam 26 yıl önce bugün hayata veda etti.

Haberin Devamı

TRT, “Batmayan Güneş Zeki Müren” adıyla onun belgeselini çekmişti.

O gün İzmir’deki TRT stüdyolarında bir tören düzenlendi. Müren 4 yıldır Bodrum’daki evinden çıkmamıştı. İlk kez bu tören için evinden ayrılacaktı.

Sıkı tut beni Mimozam

Sabah saat 06.00’da kalktı. Zaten 15 gündür törenin heyecanını yaşıyordu. Giyeceği kostümlerle ilgilendi. Tek tek inceledi. Ütülerinin yapılmasını izledi.

O kadar heyecanlıydı ki, ağzına tek lokma yemek koymadı. Sadece ilaçlarını içti. Hareket saati olan 13.00’ü zor yaptı. Saat geldiğinde Bodrum’daki evinden hareket ederken, 6 yıldır yanından ayrılmayan Hüseyin ve Fatoş Bıçakçı çiftine döndü, “Hakkınızı helal edin” dedi.

Haberin Devamı

Sıkı tut beni Mimozam

Hiç mola vermeden İzmir Kültürpark’a gitti.

İzmir’e vardığında saat 16.30, makyajı tamamlandığında 20.00’ydi. Stüdyoya geçti. Muazzez Ersoy ve Ajda Pekkan’ın yanına oturdu.

O gece için kendi tasarladığı kıyafetine “Son gece” adını vermişti.

Törenin en önemli anı, 1951’de TRT radyolarında ilk şarkısını söylediği mikrofonun hediye edilmesiydi.

En büyük korkusu da, o anda sahnede yere düşmekti. Korktuğu olmadı, ödülü alırken düşmedi. Ama mikrofon çok ağırdı.

Çok zorlanıyordu.

Sıkı tut beni Mimozam
25 EYLÜL 1996

Belgeselin sunucusu Hülya Aydın fark etti, mikrofonu elinden aldı. Sonra hafifçe beline sarılıp ayakta durmasına yardım etti, sandalyesine kadar taşıdı.

Zeki Müren, Aydın’ın kulağına eğilip, “Mimozam beni sıkı tut” diye fısıldadı.

Aslında bu Sanat Güneşi’nin son sözleriydi.

Son nefesini o gün... Yüzlerce kez çıktığı... Her seferinde büyük bir özenle hazırlandığı... En mutlu olduğu yerde... Sahnede verdi...

SAHNE KOSTÜMÜNDE İHTİLAL YAPTI

Zeki Müren, ilk kez 1951’de TRT seçmelerinde büyük başarı kazanmış, radyo sanatçısı olmuştu. Sürekli sahne teklifleri geliyordu. Rakamlar o kadar büyüktü ki...

Haberin Devamı

Ama o, Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirmeden bu teklifleri hep reddetti. Okulunu bitirdiği gün Küçükçiftlik Park’ın sahibi Mahmut Alnar kim bilir kaçıncı kez kapısına dayandı. Teklif ettiği rakam o yıllar için müthişti. Gecede 1200 lira. Genç Zeki Müren teklifi kabul etti.

Sahneye ilk çıkacağı gün 15 şarkı okuyacaktı. Her beş şarkıda bir değiştirmek üzere üç ayrı frak hazırladı. İlki beyaz, ikincisi siyah, üçüncüsü “cıvıl cıvıl, ışıl ışıl” bordo renkliydi. Kendi kostümü tamamdı ama bir başka sorun vardı.

Sıkı tut beni Mimozam

‘CANIM ÜSTADIM’

O yıllarda saz heyeti günlük kıyafetlerle çıkıyordu sahneye. Kendisi kıyafetine bu kadar özenirken, onların “kirli gömlekle, yamalı ayakkabılarla” arkasında çalmalarını kabullenemiyordu. Saz heyeti dediysem, hepsi deve dişi gibi isimlerdi:

Haberin Devamı

“Selahattin Pınar, Sadi Işılay, İsmail Şençalar, Yorgo Bacanos, Kadri Şençalar, Şükrü Tunar, Necdet Gezen (Müjdat Gezen’in babası), Fevzi Aslangil, Hakkı Derman.”

Sıkı tut beni Mimozam

6 TEMMUZ 1995

İlk prova sonrası onları köşeye çekip kırmadan “Mavi ceket, gri pantolon ve gri papyon” giymelerini istedi. “Bu Türkiye’de hiç yapılmadı. Sizin sayenizde bu yeniliği ben getirmiş olsam” dedi. Hepsi sabırla dinledi ama Selahattin Pınar itiraz etti. Selahattin Bey kılığına kıyafetine çok dikkat eden biriydi. Zeki Müren’in sözlerine bayağı bozuldu:

“Zeki Bey, ben her zaman şık giyinirim. Her gün ayrı kravat, ayrı gömlek giyerim. Kostümlerimi de özenle seçerim. Ben sahnede herkesin giydiği formaları giymem.”

Haberin Devamı

KOSTÜMLE KAHVEYE GİTTİLER

Zeki Müren hem çok kararlı hem de tatlı dilliydi. “Canım üstadım” dedikten sonra şu sözlerle ikna etti Selahattin Pınar’ı:

“Diğerlerine de bu konuda siz örnek olun. Siz giyerseniz onlar da giyerler.”

İşte ilk kez seyirciyle buluştuğu 26 Mayıs 1955 gecesi “sahnede ihtilal yapmaya” başlamıştı bile. Ama sonraki günlerde başka bir sorun çıktı. Saz heyetinde bazı isimler sahne kostümlerini gündelik yaşamlarında da giymeye başladı. Çalgıcılar kahvesine o kıyafetlerle gidiyorlardı. Zamanla kıyafetler eskiyor, yine hırpani görüntüler oluşuyordu.

Zeki Müren bunun da bir çaresini buldu.

Kış konserleri için yakalarına parlak şal deseninden bordo renkli parçalar koydurdu. Yakalar bu kadar parlak olunca hiçbiri Beyoğlu’ndaki Çalgıcılar Kahvesi’ne giderken sahne kıyafetlerini giyemedi. Kıyafetler sahneye kaldı.

Haberin Devamı

GAZİNOLARA PODYUMU O GETİRDİ

Gazinolardaki T şeklinde podyumları İstanbul sahnelerine getiren de Zeki Müren’di. Salonda arkalarda kalıp kendisini göremeyenler için gazino sahiplerine özel podyum yaptırdı. İş disiplini de müthişti. Üstelik sadece sahneyle değil, hemen her şeyle kendisi ilgileniyordu:

“Gazino kulisine erkenden giderdim. Benden evvel sahneye çıkan hanımların, beylerin veya komedyenlerin neler yaptığını, onların aldığı alkışların reaksiyonunu ölçerdim. Müdürden ve sahne amirinden hangi müşterilerin gazinoda olduğunu, ön masalarda tanıdığım, tanımadığım kimlerin olduğunu, kimlerden çiçek geldiğini öğrenirdim. Sonra kuliste oturur, o çiçeklere göre liste hazırlardım. Listemdeki müşterilere güzel güzel sıfatlar koyarak o çiçek teşekkürlerimi sahnede okurdum.”

PAŞA LAKABI NASIL KONULDU

Aspendos konserlerini meşhur eden Zeki Müren’di. Orada ilk konseri 1969’da o vermişti.

Konser gecesini “Antalya bomboştu. Sokaklarda, caddelerde kimsecikler yoktu. Aspendos’a vardığımda gözlerime inanamadım. Bütün Antalya Aspendos’a dolmuştu” diye anlatıyordu. Zeki Müren’e “Paşa” lakabının takılması da o konsere denk geliyor. “Ben bana ‘Paşam’ diye hitap edin demedim hiç kimseye. Zaten böyle bir şey düşünülemez benim için” diyordu. Hürriyet’te 24 Haziran 1992’de yayınlanan röportajında “Paşa” lakabının nasıl konulduğunu şöyle anlatıyordu:

“Aspendos konserinden sonraydı. Antalya’da 27 bin kişi huzurunda, 52 şarkı okuduğum gece, 1969’un 31 Mayıs gecesinin ertesi günü, Derya Motel’de halk, ‘Musikinin paşası’ diye tempo tuttu. ‘Paşam’ lafı oradan kaldı.”

ARŞİVE EN ÇOK GİREN İSİM

Zeki Müren’in hayatını bir çırpıda anlatmak hiç de kolay değil.  Hele bir gazete sayfasında, imkânsız. Hürriyet arşivinde hakkında en çok haber bulunan isim belki de o. Neredeyse Hürriyet’in ilk sayılarından itibaren binlerce sayfada onun adı var.

Ölümünden yaklaşık 14 ay önce Hürriyet’te hayatını anlattığı bir yazı dizisi yayınlandı.

“Ben Zeki Müren” başlıklı 10 günlük dizide Ceyhan Gür imzası vardı. Ben de bugün bu yazı dizisinden sadece birkaç küçük anıyı anlatacağım.

İLK KALP KRİZİ 1980’DEYDİ

Zeki Müren’in kalbiyle ilk imtihanı, vefatından 16 yıl önceydi.

15 Haziran 1980 günü Kuşadası’ndaki Kalamaki kumsalında, şemsiyenin altında güneşleniyordu.

Sıkı tut beni Mimozam

O günü “Her zaman olduğu gibi, o gün de çok şakacıyım. Biraz da formdayım. Dilimin ucunda en güzel fıkralar, bal, şeker oluyor sanki” diye anlatıyordu.

Tam o sırada kalbi sıkıştı, gözleri buğulandı. Bir çığlık duydu: “Yetişin... Zeki Müren ölüyor.”

Daha sonra duyduğu cümleler şöyleydi:

“Güneşte çok mu kaldı acaba?”

“Estetik ameliyatı olduktan sonra hiç güneşe mi çıkılır?”

“Zaten gut hastalığı da varmış.”

Bir otomobilin arka koltuğunda önce özel bir hastaneye götürüldü. Doktor Erol Baştan kameraların karşısına geçti. “Ümitliyiz” diyordu ama “Daha fazla bir şey söylemem imkânsız” deyip bitiriyordu.

Gerçekten de o gece durumu ağırlaştı. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne nakledildi, yoğun bakıma alındı. Bir hafta hastanede kaldı. Genel durumu düzelmişti. Ama Egemen Bostancı, “Paşam sizi bir de Ankara’ya, Hacettepe’ye götüreceğim” diye tutturdu.

Hacettepe’de “Damarlarda tıkanıklık olabilir” denilince ABD, Houston yolu gözüktü.

Sıkı tut beni Mimozam
18 HAZİRAN 1980

Orada anjiyo oldu. Üç ana damardan ikisi tıkalıydı. 

Kapalı damarların görevini daha küçük damarlar üstleniyordu. Bu durum yıllarca sürdü.

Hem kalp, hem de gut hastasıydı.

Kendi ifadesiyle “ABD’de 54 gün aç kaldı” ve “zorla 25 kilo” verdi.

8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da ameliyatını yapan ünlü profesör De Bakey, “Amerika’da sizin kadar ünlü sanatçılar yılda en fazla 2-3 konser verirler. Siz ne kadar çok çalışıyorsunuz” dedi.

Zeki Müren “Vallahi biz Ramazanlar hariç yılda 11 ay şarkı söylüyoruz” deyince şaşırıp şöyle karşılık verdi:

“O zaman şişmanlıkta, yediklerinizde sebep aramayın. Bu, sahne stresinin verdiği bir kalp yorgunluğu.”

O günden sonra sahneleri azalttı, kendine daha çok zaman ayırmaya başladı.

Yazarın Tüm Yazıları