Hiç değerli bir âlime yapılır mıymış bu

SUAT Yıldırım adlı ilahiyat profesörü, “Paralel” dalgasından gözaltına alınınca...

Haberin Devamı

Cemaat medyası çığlığı bastı:

“Değerli bir âlime böyle bir muamele yapılır mı hiç?”

 

*

 

Eğer bugün Suat Yıldırım gibi “değerli bir âlim” gözünün yaşına bakılmadan gözaltına alınabiliyor ve hiç kimseden ciddi bir itiraz yükselmiyorsa...
Bunun tek bir nedeni var:
Bütün bir Türkiye...
Suat Yıldırım gibi değerli bir âlim için ağlayanların, İlhan Selçuk gibi değerli bir yazarın gözaltına alınıp hapislerde sürünmesini sağlamak için nasıl çırpındıklarını hatırlıyor da ondan...

 

*

 

Şöyle bir devran, şöyle bir kısırdöngü söz konusu:
-Cemaatçiler geldiler, İlhan Selçuk’u aldılar... Kimsenin sesi çıkmadı.
-Hükümetçiler geldiler, Suat Yıldırım’ı aldılar... Kimsenin sesi çıkmadı.
-Kim bilir belki yarın birileri gelip bugün alanları alacak... Ve yine kimsenin sesi çıkmayacak.

 

*

 

Haberin Devamı

Ne diyordu Gülden Karaböcek ablamız?
“Bu devran hep böyle sürüp gitmez ki/Sen de solacaksın günün birinde.”

 

 

Beş süper basit Musul sorusu

 

 


-SORU BİR: Girdiysek niye çekildik?

 

*

 

-SORU İKİ: Çekilecek idiysek niye girdik?

 

*

 

-SORU ÜÇ: Madem çekilecektik, niye çekilmeyeceğiz dedik?

 

*

 

-SORU DÖRT: Durup dururken Irak’la niye papaz olduk?

 

*

 

-SORU BEŞ: Barzani bize ne dedi de çekildik?

 

Haberin Devamı

 

NOT DEFTERİMDEN

 


-KANADA İLAHİSİ: Kanada, bir grup Suriyeliyi mülteci olarak kabul etmiş. Gelen mülteciler için bir tören düzenlemişler. Törende dev bir çocuk korosu, Peygamberimizin Medine’ye hicretinde söylenen “Talaal Bedru” ilahisini söylemişler. Dinledim ilahiyi... Muhteşemdi. Önce çok takdir ettim Kanada’yı... “Niye aynısı bizde yapılmıyor” falan dedim. Ama hemen sonra kafama dank etti. Anlı şanlı Kanada’nın ülkeye törenle aldığı Suriyeli mülteci sayısı sadece iki yüz imiş... Sonra da dedim ki: “Ulan bize de sadece iki yüz mülteci gelse... Bırakın ilahi söyleyerek karşılamayı, Medine’nin platosunu kurarak karşılardık.”

 

*

 

-İSMAİL KILIÇARSLAN: Son yıllarda yaşadıklarımdan öğrendiğim şey şudur: Hükümet yanlısı medyada benden söz edilecekse... Mutlaka “dalaksız”, “dönek”, “Nişantaşı”, “beyaz çorap” türü bin türlü aşağılama ve hakaretle söz edilir... İtiraf edeyim ki Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan’ın yazısında benden “Ahmet Abi” diye söz ettiğini gördüğümde çok şaşırdım. “Dalak” demiyordu İsmail. “Dönek” de demiyordu. “Beyaz çorap” da demiyordu. “Çakma Nişantaşılı” da demiyordu. Kıyasıya eleştiriyordu ama hiçbir hakaret kelimesine yer vermeden ve “abi” demeyi ihmal etmeden. Berhüdar ol İsmail! Gözlerimi yaşarttın yahu.

 

*

 

Haberin Devamı

-SEDAT ERGİN’LE ANLAŞMA: Genel Yayın Yönetmenimiz Sedat Ergin’le mutat günlük telefon görüşmelerimizden birinde benim birilerine “orangutan” diye hakaret etmem ve ardından da tüm orangutanlardan özür dilemem meselesini konuşuyorduk. Sedat Ergin “Artık hayvanları bir hakaret nesnesi olarak kullanmama yolunda bir karar almalıyız” dedi. Ben de kabul ettim. Ey ahali! Bundan böyle... Birine kurnaz diyeceksek zavallı tilkileri, birine nankör diyeceksek masum kedileri, birine kaba saba diyeceksek sevimli ayıcıkları, birine inatçı diyeceksek sempatik keçileri, birine halt ettin diyeceksek güzelim eşekleri işin içine katmayacağız. Kararımız budur.

 

Hiç değerli bir âlime yapılır mıymış bu

 

 

Celal Şengör’ün açıklaması

 

 

Haberin Devamı

CELAL Şengör, Fatih Sultan Mehmet’in “Ben bu Muhammed’in dediklerine inanmıyorum” dediğini öne sürünce...
Ben de “Hani bunun kanıtı hocam” diye sormuştum.

 

*

 

Celal Şengör, bana gönderdiği cevapta bir makaleyi kaynak olarak gösteriyor.
Şengör’ün açıklaması şöyle:

 

*

 

“Sevgili Ahmet Bey...
Konuyla ilgili makalenin künyesi aşağıdadır:
Raby, J., 1982, A sultan of paradox: Oxford Art Journal, cilt. 5, S. 8. Raby, ifadenin bizzat II. Bayezid’in olduğunu söylüyor.
Julian Raby doktorasını Fatih hakkında yapmış kıymetli bir tarihçi ve bilhassa san’at tarihçisidir. Arthur M. Sackler Gallery ve Freer Gallery of Art direktörüdür.
Raby’nin doktorasının tam künyesi de şudur: Raby, J., 1980, El Gran Turco—Mehmed the Conqueror as a Patron of the Arts of Christendom: PhD, Oxford Üniversitesi, Oxford, xvii+532 sahife + 79 levha.”

 

*

 

Haberin Devamı

Şengör’e cevap olarak sadece şunu söylemek isterim:
Jeoloji biliminde durum nedir bilmiyorum ama tarih ilminde öyle şeyler vardır ki kaynak gösterilerek kanıtlanamaz, öyle şeyler vardır ki kaynak gösterilerek çürütülemez.

 

 

Çarşamba Sohbetleri’nde Arzu Yılmaz var

 

Hiç değerli bir âlime yapılır mıymış bu


KÜRT siyasi hareketi üzerine çalışan akademisyen Arzu Yılmaz’la Kürt sokaklarındaki umutsuzluğu konuştuk.
-Kürtler ne zaman çözümün gerçekleşemeyeceğini anladı?
-Kürtler ne zaman büyük bir umutsuzluğun içine düştü?
-Özyönetim ilanlarına neden kitlesel destek verilmiyor?
Hepsi ve daha fazlası yarın Hürriyet’te ÇARŞAMBA SOHBETLERİ’nde...

Yazarın Tüm Yazıları