Yargıda demokratik zihniyet dönüşümü gerekiyor

SON zamanlarda Türkiye’nin gündemini geniş bir şekilde meşgul eden yargı tartışmaları çerçevesinde en önemli çıkışlardan biri Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’tan geldi.

Haberin Devamı

Kılıç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yeni adli yılının açılması nedeniyle gittiği Strasbourg’da yaptığı bir açıklamada, Türkiye’de tutuklamalar ve ifade özgürlüğü alanında yaşanan sorunların yasalardan çok, öncelikle “yargıçlardaki zihniyet”ten kaynaklandığını belirtti, “maalesef...” diye ekleyerek.

* * *
  
Yüksek yargının tepesindeki isim, Cumhuriyet’ten Bahadır Selim Dilek’e verdiği demeçte şöyle konuştu:

“Yargı paketleri sunuluyor, Meclis’ten geçip geliyor. Ancak bunları (sorunları) yasal düzenlemeler değil, yargıcın bu konudaki zihniyeti, anlayışı, evrensel ölçülere, değerlere yatkınlığı, bence bunlar çözecek işi büyük ölçüde... Bu sebeple ben birinci önceliği yargıçlarımızın anlayışına bırakıyorum. Orada başarılı olabilirsek, mevcut yasalarla ve anayasayla bile bu işleri çözmek mümkün. Yani sorun uygulamadan kaynaklanıyor maalesef...”

Kılıç, şu sözleriyle spesifik olarak ifade özgürlüğü alanındaki sıkıntılarda da aynı adresi gösteriyor:

Eğer uygulamada yargıçlarımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki anlayışı ya da diğer uluslararası hak ve özgürlüklerle ilgili sözleşmelerdeki anlayışı içselleştirebilirlerse, ben sorunun çok rahatlıkla aşılabileceği kanaatini taşıyorum.”

* * *

Haberin Devamı

Kılıç, 2010 referandumunda Anayasa Mahkemesi’ne verilen yeni görevle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde yapılan bireysel başvuruların artık AİHM’den önce yöneltildiği mahkemenin başındadır. Bu konumuyla Sözleşme ve AİHM içtihadı çerçevesinde Türkiye’deki hak ihlallerini ve yargının bu alanda verdiği hükümleri denetlemek ve bunlar üzerinde “ihlal” kararı vermek yetkisine sahip en yüksek yargıç sıfatıyla konuşmaktadır.

Kılı
ç’ın bu görüşleri, özel yetkili mahkemelerin kararlarıyla tutuklama ve ifade özgürlüğü alanlarında uygulamaya koyduğu rejimin, Sözleşme ve AİHM içtihatlarını ihlal ettiğinin ilanı olarak görülebilir. Bir anlamda Haşim Kılıç, bu durumdan sorumlu olan yargıçlar için genel bir “ihlal kararı” vermiş oluyor söz konusu açıklamasıyla.

İlginçtir ki, gelinen noktada hükümetin de yargıyla ilgili çok farklı düşünmediğini anlıyoruz. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, haftalardır mahkemelerin tutuklama kararlarıyla ilgili açıktan eleştirel bir kampanya yürütüyor, çıktığı her TV programında bu kararları veren yargıçlara bazen doğrudan bazen dolaylı eleştiriler yöneltiyor, “Tutuklama son seçenek olmalıdır, hemen böyle ‘Geleni alalım atalım içeri’ olmaz” diye konuşuyor.

Aslında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Erdoğan’ın bu konudaki çıkışlarına açıklık getirmek üzere 28 Ocak’ta yaptığı şu açıklamayı da kayda geçirmekte yarar var:

“Başbakanımızın dikkat çektiği, yazılı hukuk karşısında tutuklamaların istisnai ama serbest yargılamaların kural olduğunu bir kere daha yargıya hatırlatmaktan ibaret. Yoksa onları mecbur kılıcı bir düzenleme yapmak da mümkün değil. Yani bugün yargıda görev alanlar eğer özgürlükçü bir anlayışla olaya bakabilseler, bugünkü sıkıntılarımızın çoğundan kurtulurduk diye düşünüyorum”.

* * *

Haberin Devamı

Aslında Avrupa cephesinin bakışı da çok farklı değil. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland da bugün Ankara’da yapacağı konuşma öncesinde Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği mülakatta şöyle diyor:

“Yasalar kadar zihniyet de bir sorun. O zihniyet Avrupa’da bizim ifade özgürlükleri konusunda sahip olduğumuz zihniyetten çok farklı... Yasaları AB standartlarına yaklaştırmak kadar önemli olan Türk yargısındaki o zihniyeti değiştirmek.”

Burada önemli olan, Anayasa Mahkemesi Başkanı, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri ve hükümetin aynı teşhiste birleşiyor olmasıdır.

Bu teşhisten yola çıkarak, yargıda azımsanmayacak bir kesimin, Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleri çerçevesinde tabi olduğu Avrupa hukukunu uygulamamak konusunda gösterdiği direncin, sergilediği “meydan okuma”nın bugün Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri haline geldiği söylenebilir.

Türkiye, bugün yargı sistemini kaplayan bu büyük çatışmada, bir yanda evrensel hukuk, diğer yanda kendini evrensel normlarla bağlı hissetmeyen karşı zihniyet arasında sıkışmış bir ülke görüntüsü veriyor. Bu sıkışmayı aşmanın yolu yargıda demokratik bir zihniyet dönüşümünün gerçekleşmesinden geçiyor.

Yazarın Tüm Yazıları