Vedat Günyol gerçek bir kültür ermişiydi

ÇOK kullandığımız, artık havı dökülen ‘AYDIN’ sözcüğünü Vedat Günyol için söylemenin şart olduğunu belirterek başlamalı yazıya.

Öğretmen kimliğiyle, yazarlığıyla, yayıncılığıyla, çevirmenliğiyle; Türk kültürüne, Türk edebiyatına yaptıklarına bakanlar, tek başına bir kültür ermişiydi derler.

Her gördüğümde, onun gülümsemesi benim içimi ışıtırdı. Yüzü, inancı, ilkeleri uğruna direnenlere özgü yarı derviş, yarı mitolojik kahramanları andırırdı. İlk gördüğümde kafama yerleşen bu fotoğraf, albümümden hiç silinmedi.

Onun için dünya nimetleri; öğrenmek ve öğretmekti.

Hepinizi Çağırıyorum yazısında bu tavrının alçakgönüllü bir itirafı vardır:

‘Hiçbir mülküm yok

Zamandan başka

diyor değerli şair Süreyya Berfe.

Bu dizeler benim yaşamımı özetliyor. Evet, bugüne dek hiçbir mülküm olmadı. Beni 92 (doksan iki) yaşıma taşıyan zamandan başka.’

* * *

CAĞALOĞLU’nda ona rastlardım. Elinde sürekli taşıdığı ağır bir çanta.

Ufuklar’ı da, Yeni Ufukları da kendi başına çıkarırdı.

Çan Yayınları’nın da bütün yükü onun omuzları üzerindeydi.

Yorgunluğun, çalışmanın mutluluğa dönüşmesinin simgesi.

Onun tek başınalığını Cemal Süreya, kutsal metinlere özgü bir büyüde dile getirdi:

‘Orda bir adam var. Vapurdan iniyor. Karaköy’deki posta kutusunu açıyor; sonra merdivenleri ikişer ikişer çıkarak kalabalığa karışıyor. Yaşına karşın, dimdik bir adam. Yüzü sanki bir yazarın değil de bir gökbilim profesörünün yüzü.’

Edebiyatı dünya görüşünün biçimlendirdiğini, yücelttiğini, onun eleştirilerinde bulabilirsiniz. Cumhuriyet aydınının ödün vermezliğini, eleştirilerinde, denemelerinde yazdı. Hayır sadece yazmadı yaşadı da.

Vedat Günyol, halka yukardan bakan, fetva veren bir aydın tipi değildi. Tartışa tartışa, konuşa konuşa, okuya okuya üretirdi, aydının soyutlanmışlığı tehlikesini önleyerek.

Genç kuşaklar mutlaka onun yaşamını da, yazdıklarını da okumalıdır. Bir aydında, dirençle ermişliğin, başkaldırı ile sevecenliğin bu kadar uyum içinde bir arada yaşamalarının sırrını keşfedendi.

Vedat Günyol için düzenlenen 90. yaş günü ve doktora töreninde bulundum.

Onun yüzünde çalışkan bir öğrencinin utangaç ifadesi vardı. Çünkü övülüyordu.

* * *

MEZARSIZ ÖLÜLER’de ne yazmıştı:

‘Benim mezarım, toprakla, taş kitabeyle sınırlı olsun istemiyorum. Peki nasıl olsun? Gönülde, belleklerde olsun iyi mi?’

Anılarımızda, belleklerimizde, kitaplarında hep yaşayacak.

Arif Dino’nun dediği gibi: ‘Çok Yaşasın Ölüler’
Yazarın Tüm Yazıları