Türkiye’nin ruhları

Paulo Coelho’nun son romanı “Elif”, merakımızı hak ediyor.

Haberin Devamı

Çünkü aranan bu sefer Türkiye’nin ruhu. Öykünün başında üstat şüpheler içinde: Kendisinden, fikirlerinden, başarısından, ruhsal gelişiminden... Fena halde şüpheli!
Bir medyum eşine “Türkiye’nin ruhu, bütün sevgisini kocanıza verecek” diyor: “Fakat kocanız, kanı akmadan aradığını bulamayacak.”
Bunun üzerine Türkiye’ye değil ama Transsibirya Ekspresi’yle Rusya’nın derinliklerine açılıyor. Ekibe son anda bir davetsiz misafir katılacak: Keman virtüözü, ilginç Türk kızı Hilal.
Coelho mistikliğe halel getirmemek için “mecazi aşk” boyutunda takılmaya çalışsa da delifişek Hilal ruhunda fırtınalar koparıyor.
Zamanla anlıyoruz ki, aradığı “Türkiye’nin ruhu” bizzat Hilal’in kendisidir. Onun ruhuyla savrulmak, parçalara ayrılıp birleşmektir.
Malum, aslında “Türkiye’nin Ruhu” rahmetli Oğuz Atay’ın ömrü vefa etseydi yazmayı planladığı kitabın adı.
Hayatını aynı ruhun keşfine adayan Kemal Tahir’in etkisiyle soyunduğu fikrin Brezilyalı Coelho’ya nasip olmasıysa herhalde edebiyat tarihinin cilvesi.
Kendisi Oğuz Atay’dan haberdar mı bilmem. Ama başka yerde bulamadığı derinliği ve heyecanı Türkiye’nin karmaşık ruhunda araması, biz Türkler için şaşırtıcı değil.
Hele bayrağımız dahil her şeyi “kanımız aktıktan sonra” bulabildiğimizi düşünecek olursak.
Öte yandan, masada bir başka kitap: Türkiye’nin Ruhunu Aramak.
Kurtuluş Kayalı tarafından hazırlanıp geçen yıl yayımlanmış eserde aydınlarımız, Kemal Tahir’in fikirlerini tartışıyor.
Üstadın bir sözü alıntılanmış: “Şüphe edeceksin. Evin kapı numarasından bile emin olmayacaksın. Sabah kalkıp kontrol edeceksin. Zira akşam değiştirmiş olabilirler.”
Son olarak da “Elif” romanından yakıcı bir diyalog: “Karına dön! İyi günde de kötü günde de hep yanında olan kişiye dön! İyi yürekli, tatlı, hoşgörülüdür o, ama nefret ettiğin ne varsa ben oyum: Dengesiz, saldırgan, saplantılı, gözü kara!”
“Karım hakkında böyle konuşma!”

Haberin Devamı

Bir avuç ders

- Demek ki “Bir Avuç Deniz” gibi, meselesi olan aşk filmleri de çekilebiliyormuş.
- Demek ki bir aşkı “derin” yapmak için dolambaçlı olmak şart değilmiş.
- Demek ki burjuvazimizin Attilâ İlhan’dan sonra da anlatılacak hikâyeleri türemiş.
- Demek ki “Yeni Türkiye”de bir filmi sınıfsal açıdan okumayı bilecek münevver sayısı azaldıkça azalmış.
- Demek ki bilinçli sadelik hazırlıksız seyirciyi gafil avlayabiliyormuş.
- Demek ki Ayda Aksel ve Can Gürzap sandığımızdan da büyük oyuncularmış.

Haberin Devamı

İncir  Çekirdeği

Emlak hatası: Evi gündüz beğeniyor ama içinde geceleri yaşıyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları