’Türkiye’nin beyefendisi’

OKAN Üniversitesi’nin yeni öğrenim yılına başlamasıyla düzenlenen törene giderken radyodan Habertürk’te Meliha Okur’un programında İngilizce konuşan bir konuk vardı.

Sonradan anladığımıza göre, bu kişi Anton Keller’di. Özal döneminde 1992’de bölgedeki 63’e yakın Türk, Kürt, Süryani, Yezidi gibi aşiret ve grupların oluşturdukları ’Musul Vilayeti Konseyi’ni BM nezdinde temsil eden kişiydi... İsviçreli bir hukukçu, diplomat ve arabulucu olarak Keller, bu konseyin haklarını savunuyordu.

1946’da Türkiye ile Irak arasındaki sınır anlaşmasına göre, Türkiye bir saldırı halinde Irak topraklarından içeri 75. kilometre girebiliyordu. Türkiye’nin self-determinasyon hakkını elinde tuttuğu, hatta buranın Hatay gibi Türkiye’ye katılabileceği görüşü yanında, bölgeden saldırı gelmesi halinde Türkiye’nin bölgeyi silahsızlandırma ve güvenli hale getirme hakkı bulunuyordu... Türkiye’nin ’sıcak takip’ hakkı vardı yani.

Keller, bir anlamda Türkiye’nin hakları konusunda ’gözünü açması’ gerektiğini vurgularken, 1946 anlaşmasını İsmet İnönü ve Şükrü Saracoğlu’nun imzaladığını tam anlatırken... Alt yazıdan "Erdal İnönü’nün öldüğü" duyuruldu. Keller, İnönü Ailesi’ne başsağlığı diyebildi ancak. Ama Keller, K. Irak konusunda çok önemli şeyler biliyordu.

İNÖNÜ MÜZESİ

ÇANKAYA’
da Pembe Köşk olarak bilinen ’İsmet İnönü Evi’ yılda iki kez açılıyor. 26 Ekim-26 Kasım tarihlerinde açılan serginin konusu ’Cumhuriyetin Kalkınma Mucizesi-1923-50’ idi. Hep yenilgiyle sonuçlanmış savaşlardan, parçalanmış, yorgun, yoksul, ümitsiz çıkmış bir ülkenin bu yıllarda nasıl gelişme gösterdiğinin belgesiydi Pembe Köşk... Kızı Özden Toker, babası, annesi ve kardeşleriyle yaşadıklarını anlatırken "Bu zor şartlar içinde yolundan şaşmayan genç Türkiye Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilebilen sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınmanın izleri işte burada..." diyordu. Sağlığı için umutlu olduklarını söylüyordu.

Houston’da son ziyaretçileri geçen cuma günü Şule Bucak, Mustafa Sarıgül, Hikmet Çetin, Onur Kumbaracıbaşı, Halit Toroman ve İbrahim Yıldız olmuştu. Telefondan selam iletmişti; biz de kendisini kısa sürede aramızda görmek istediğimizi söyledik... "Geleceğim, geleceğim" demişti. Ancak iki gün sonra durumu yeniden ağırlaştı ve dün acı haber geldi.

O en has ’Aslan sosyal demokrat’tı.

Musa’dan Erdal İnönü anıları

ERDAL İnönü, mizah duygusu güçlü bir siyasetçiydi. Onun esprilerini en iyi nakleden gazeteci Musa Ağacık’tır. İnönü ile birçok anısını vardır. Dinliyoruz:

Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığının TBMM’de ilk tur oylaması yapılmıştı. Meclis’te yanına yaklaşan Ağacık sordu:

- Sayın İnönü cumhurbaşkanı olmak istediğiniz doğru mu?"

- Cumhurbaşkanlığı istemekle olmuyor Musa kardeşim, seçimle oluyor.

- Biliyorum ama efendim her yiğidin gönlünde bir aslan yatıyor. Acaba sizin gönlünüzde ne yatıyor?

- Musa kardeşim benim gönlüm hayvanat bahçesi değildir.

Gönlünün hayvanat bahçesi olmadığını kanıtlayan ilk bilim insanı ve siyasetçiydi İnönü...

SİZDEN İSTEMEYE GELDİM

"GÜNEYDOĞU
gezisindeydik. Birecik’te bizi karşılayan sakallı, şalvarlı vatandaşların arkasında peçeli, çarşaflı kadınlar vardı. "Başbakan İnönü" diye bağırıyorlardı.

İnönü "Hiç yolu yok Başbakan Ankara’da" diyordu. Danışmanı olan eski Tekirdağ Milletvekili Güneş Gürseler "Tabii insanlar sizi başbakan olarak görmek istiyorlar efendim" karşılığını verdi. İnönü halkın arasına doğru yürüdü. Kadınlara hitaben "Kadınlar sizden istemeye geldim, vereceksiniz değil mi?" diye sordu. Öndeki erkekler "Ula bu karıları bizden istiyor" diye söylendiler. İnönü’ye "Ne için geldiğinizi söyleyin efendim" diye düzeltme yapmasını hatırlattım.

"Oyları demek istedim... Oyları demek istedim..." diye düzeltti.

Sol birleşirse İnönü’nün ruhu rahat edecektir

İNÖNÜ’nün en yakın dostlarından biri Uğur Büke idi... Başbakan Yardımcılığı görevinde özel kalem müdürlüğünü yürüten Büke, son günlere kadar hep yanındaydı. Dün kendisiyle konuşurken İnönü için duygularını aktarmasını istediğimizde "Ne söyleyeyim" dedi Büke:

"Türkiye beyefendisini kaybetti."

Birinci tedavisinden sonra kendisini havaalanında karşılayan Büke’ye "Uğur geldim ama bak nasıl geldim" diyordu. Terapi tedavisi kendisini çok sarsmıştı, bitkindi.

Bu halini kendisine yakıştıramıyordu.

Ancak kendisini kısa sürede toparladı; direncini korudu. Anılarını "Anılar ve Düşünceler" başlığı altında üç kitapta toplamış, bu arada çalışmalarını ’bilim tarihi’ üzerine yoğunlaştırmıştı. Dört kitap hazırlıyordu; bunlardan ilk ikisi ’Fizik’ ve ’Kimya’yı yayınladı. ’Matematik’ ve ’Astronomi’ konularında çalışmalarını da yayına hazır hale getirmişti.

Bunlar önümüzdeki günlerde Boyut Yayınevi tarafından piyasaya sürülecek.

SOLA MESAJ

Uğur Büke’
ye "En çok kime kızardı?" diye soruyoruz:

"Kızmaz, eleştirirdi. En çok istediği şey de, soldaki dağınıklığın bitirilmesiydi. Bu konuda kimin üzerine görev düşüyorsa, bunu gerçekleştirmek için çaba gösteriyorsa Erdal Bey’in ruhu herhalde böyle rahat edecektir."

Söz vermek kolay

5-6 Haziran 2006 tarihinde Sabancı ve Boğaziçi Üniversiteleri 80. doğum günü dolayısıyla ’Erdal İnönü Günleri’ etkinliği düzenlemişlerdi. Houston’da kaldığı otelden eşi Sevinç İnönü ile birlikte etkinliğe katılan İnönü konuşmasıyla hem düşünürdü hem de güldürdü konukları...

"Benim gibi yaşamı boyunca eylemlerden çok fikirlerle ilgilenmiş bir insanın 80. doğum gününde bundan daha güzel bir hediye olamazdı. Bu toplantılar, bilimsel araştırmalar beni biraz daha yaşatıp, ismimden yararlanma fırsatı verdi. Ölümcül bir hastalıkla karşı karşıya kalmak insanları meşhur ediyor. Hiçbir şey yapmadan birdenbire meşhur hale geldim. Ben zaten hiçbir şey yapmadan bir şeyler yapmış gibi görünen bir insanım."

Katılımcılardan birinin "85 ve 90’ıncı doğum günlerinizi beraber yapacağımıza söz verir misiniz?" sorusuna "Söz vermek kolay" yanıtını veriyordu.
Yazarın Tüm Yazıları