Toz duman meseleler

Malum, magazin çorbası 2012’ye girmek üzereyken had safhada hararetli bugünlerde.

Haberin Devamı

Her şey birbirine karışmış durumda. Haliyle kafalar da...
Olan biteni izlemek hem yorucu hem eğlenceli hem de tiksindirici. Bir Türkiye klasiği işte.
Üçü bir arada. Üç film birden gibi. İzlerken gizli gizli zevk alıyor, ama sonra izlediğine bin pişman oluyorsun.
Neyse, uzun girizgah sonrası buyrun magazin çorbasının tadına tuzuna:
- BİR KLASİK Seda Sayan’ın kendi programında “soytarııı” diye diye kadırgalanıp dalgalandırdığı muhteşem öfkesi bir TV klasiği olmaya aday.
Aslında o an öfkesinden belli ki daha neler söyleyecek Sayan. Ama kendini tutuyor arada, sonra hop yeniden kadırgalanıyor. Öfkesine asla sözüm yok ama “porno” tehdidini hala anlamış değilim. Kimin pornosundan bahsetti?
Ve bel altı girişimlere karşılık vermenin yolu yine bel altı mıdır? Bunun bel üstü bir yolu yordamı yok mudur?
Yoksa biz çok mu safız anne? Hani bizim gençliğimiz (ayrıca) nerede?
- PEREZ DUYSA Köse’nin yabancı karşılığı Perez Hilton deniliyor. Katılmıyorum, Perez’in iğneli dili Köse’de zerre yok. Zaten olması da mümkün değil, çünkü hakaret edermiş gibi görünen o espri tarzı Amerikan kültürüne özgü.
- NE BU? Ve herkesin kafasına takılan soru: Bay Köse ne yapmaya çalışıyor? Kimse tam bir yanıt bulabilmiş değil, ama şu açık: Anti kahraman olmak istiyor kendisi. Ve aslında sevilmek, onaylanmak...
- SESSİZ KALMAK “Bay X hakkındaki iddialar karşısında önce sessiz kaldı, sonra dava açtı.” Son günlerde en sık duyduğum cümle bu. Ve ne yazık ki insanların algısında şöyle yer ediyor, “Bak sessiz kalmış, demek ki söylenenler doğru!” Evet, böyle düşünülüyor.
İsteniyor ki kız köpür, yak yağmala, ortalığı birbirine kat, efelen debelen... Sessiz kalınca insanlar kabullendin gitti zannediyor. Ses duymak istiyorlar; yani kan aksın, taraflar birbirini bıçaklasın.
- EMEK AH EMEK! Bunca parıltılı patırtı arasında kimsenin tarihi Emek Sineması’yla ilgilenecek hali yok tabii. En son Atilla Dorsay, Mehveş Evin ve Kanat Atkaya yazdılar Emek’i. Şimdi de Emek’i yıktırmak istemeyenler 24 Aralık Cumartesi günü saat 16’da Taksim Meydanı’nda buluşuyor.
Aslında Emek üzerine bir yazı daha yazmak istiyordum ama Elazığlı bir okurdan öyle bir mail geldi ki, vazgeçtim. O çok güzel anlatmış çünkü.
Şimdi ben çekiliyorum aradan, o anlatıyor.
Sonraki kutuda tabii...

Haberin Devamı

‘Anlayana’ bir Emek maili

Haberin Devamı

Yaşım 70. Kelebek’teki son gerçek sinema salonu yazınızı okudum. Bendeniz 1956 ila 1960 yılları arasında Elazığ’da sinema aşıklısı ve hizmetkârı olarak çalıştım.
Elazığ’da bir Saray Sineması vardı. Ta 1930’lu yıllarda Almanlar bir kültür hazinesi olarak yapmışlar.
Kadife kaplı yirmi locası ve serinletme vantilatörleri ile tam bir sinema salonu idi. Perşembe günleri hariç günde dört-beş film gösterimi yapılırdı.
Civar illerden akın akın sinemaya gelinirdi. Boşuna Elazığ’a şarkın Paris’i demezlerdi. Her neyse...
Elazığ’daki o güzelim Saray Sineması’nı yıkıldı ve yerine iş hanı yapıldı. İşte buyurun nereden nereye...
Şimdi Elazığ’da restoran bile yok. Bol bol çiğ köfte, dürümcü, köfteci bulursun.
Bilmem ileri mi gidiyoruz yoksa geri mi?
Artık her şey para olmuş. Merak etmeyin yakında İstanbul’da benim defalarca film seyrettiğim Emek Sineması’nın da başını yiyecekler”. (Tuncay M.)

Haberin Devamı

Salt’taki Ca’d’Oro

Yazması zor, söylemesi kolay (Kadaro) şehrin yeni restoranı Ca’d’Oro’ya gittik geçen gece.
Hatırlarsınız, bu restoranın içinde bulunduğu Salt Galata’yı, Salt Galata’nın yer aldığı bol led’li Karaköy Bankalar Caddesi’ni daha önce yazmıştım uzun uzun. Neyse, Ca’d’Oro’nun yemeklerini deneyelim dedik arkadaşlarla. Herkes bir şeyler tattı, yedi.
Sonuç, ortalamaydı. “Vayy” olmadık. Belki de beklentimiz yüksekti.
Çünkü mekan abartısız iyi bir ambiyansa ve konuma sahip. Tek “vayy” olduğumuz şey fiyatlardı. Çünkü yemeklerin fiyatı benzer birçok restorana göre hayli makuldu.

Yazarın Tüm Yazıları