Tenis kortlarında Big Brother iş üstünde

Uluslararası kortlara çıkan bayan tenisçiler ne herhangi bir kulüp forması giyebilir, ne de milli takımlarda oynayabilir.

Onlar sürekli olarak tenis örgütleri WTA ile ATP’nin denetiminde. Hiç abartmadan, bu iki kurum, Orwell’in nerede, ne olduğunu gözetleyen Big Brother’ından farksız. Tek tek sayılıyor uyulması gereken kurallar. Bununla ilgili bir ceza kataloğu bile var. Hangi suça, ne kadar para cezası gibi. Para cezası beş bin dolardan başlıyor, yirmi bin dolara kadar çıkıyor. Sadece bayan tenisçiler değil. Erkek tenisçiler de bu iki kurumdan nasiplerini bol bol alıyor.

İÇ gıdıklayan kahkahalar, kaçamak gülüşler, davetkar bluzlar, dar pantolonlar, son moda çantalar, yeşil ojeler, uçuk rujlar, mor rimeller eşliğinde. Bacaklar uzun, saçlar sarı. Ünlü bir modaevinin defilesinde podyuma çıkan mankenler. Hayır, değil.

Rus, İngiliz, Amerikalı, Meksikalı, İspanyol, Fransız bayan tenisçiler. Basın toplantısında. Geçen pazar Londra’da başlayan geleneksel Wimbledon Tenis Turnuvası öncesinde.

Basın toplantısına çıkmadan önce, kuliste onları sadece tek bir TV grubu kameraya çekebiliyor. Anlaşma öyle. Sadece o TV kanalı çekiyor ve dünyaya o satıyor. Bunu bilen bayan tenisçiler, mümkün olduğu ölçüde cömert pozlarla çekimi daha da cazip kılmaya çalışıyor. Raketi ele almadan, kazanç kuliste başlıyor.

*

BASIN toplantısında Women’s Tennis Association (WTA - Kadın Tenisçiler Birliği), pür dikkat, hem bayan tenisçileri, hem gazetecileri kolluyor. Tenisçilerin pot kırmasını, gazetecilerin de uygunsuz sorularını önlemek üzere. Hatta, durumu kontrol altında tutmak amacıyla, oksijen saçlı, siyah gözlüklü, blucinli bodyguard, gazetecileri tek tek süzüyor. Abuk sorular sorarsanız, karışmam ha, gibilerinden.

Nihayet beklenen an. Maria Şarapova, Svetlana Kuznetsova, Amelie Mauresmo, Serena Williams arz-ı endam ediyor, hep birlikte. Basın sözcüsü açıklıyor: ‘Yirmi dakika süreniz var, on dakika da TV’lere ayrılmıştır.’ Mübarek, sanki toplama kampı komutanı.

*

İLK sorular epey ucuz. Ne yersiniz, nasıl hazırlandınız, turnuvadaki şansınız ne?.. Ooohh, herkes rahat. Gülüşler daha kaçamak, bacaklar salıncak gibi. Derken münasebetsiz bir gazeteci Kuznetsova’ya soruyor:

‘Geçen aralıkta Belçika’daki turnuvada size yapılan doping kontrolü pozitif çıkmıştı. Bu nasıl oldu, hangi sonuçlar doğdu?..’

Oksijen saçlı bodyguard küplere biniyor. Diğer gazeteci ve TV’lere rica üstüne rica, bu sorunun atlanması için. Kuznetsova ise, yanıt vermeden salonu terk ediyor.

Kolay değil, dünyanın bu ünlü bayan tenisçilerinin arkasında, yine dünyanın ünlü araba şirketleri, telefon firmaları, modaevleri, ayakkabı markaları var. Bayan tenisçilerin her backhand ya da forehand’i bu firmalara milyonlar kazandırıyor. Elbette oyunculara da. Tipik bir win-win durumu, yani herkesin kazandığı bir ortam. Böyle abuk sabuk soruların yeri mi?..

O kadar ki, bazı tenisçilere bazı soruları sormak asla yok. WTA yöneticileri gazetecilere sıkı sıkı tembih ediyor.

Örneğin, Mary Pierce’de babasına ilişkin sorular tabu. Babası annesiyle sürekli kavga ediyor.

Hele de, doping soruları zinhar yasak. Şu zibidi gazeteci de neyin nesi?..

O dudak bükmeler, o kahkahalar, o kıyafetler arasında, bu gibi sorular o güzelim kortları gölgeleyebilir mi?.. Kim izin verir buna?.. Belli ki, bu çaylağın dünyadan haberi yok.

*

ULUSLARARASI kortlara çıkan bayan tenisçiler ne herhangi bir kulüp forması giyebilir, ne de milli takımlarda oynayabilir. Onlar sürekli olarak WTA ile Association of Tennis Professionals (ATP - Profesyonel Tenisçiler Birliği) denetiminde.

Hiç abartmadan, WTA ve ATP, Orwell’in nerede, ne olduğunu gözetleyen Big Brother’ından farksız.

Ne de olsa tenis kortları, tenis topu öncülüğünde, güzelliğin, modanın ve paranın cilveleriyle dolu. Wimbledon bunun kutsal mabetlerinin başında yer alıyor.

Orası pürüzsüz olmalı. Sinek uçmasına izin yok orada. Hele de, duygulara asla. O nedenle, örneğin, hakemin verdiği bir karara yüksek sesle itiraz, ciddi para cezası getiriyor. Seyirci sessiz izlemekle, oyuncu sessiz kabulle görevli. Aristokrat bir oyun. Kuralları ve geleneğin emri böyle.

O kadar ki, oyuncular tenis dışında farklı hobilerini ya da kendilerine ait fikirlerini de kendilerine saklamakla yükümlü. O hobiler para mı getiriyor?.. O yüksek fikirler çok mu gerekli?..

*

WTA ile ATP mengene gibi. Tek tek sayılıyor uyulması gereken kurallar. Bununla ilgili bir ceza kataloğu bile var. Hangi suça, ne kadar para cezası gibi. Para cezası beş bin dolardan başlıyor, yirmi bin dolara kadar çıkıyor.

Sadece bayan tenisçiler değil. Erkek tenisçiler de bu iki kurumdan nasiplerini bol bol alıyor. Örneğin, Boris Becker, Hamburg’da liman işçileri için açıklamada bulunduğunda... Örneğin, McEnroe bazı göstericilere (radikallere) kızdığında... Örneğin, Navratilova eşcinselliği savunduğunda...

WTA ile ATP hemen onların ensesinde: ‘Size ne kardeşim?..’

*

TENİS aristokrat oyunu. İzleyicileri sınırlı ve belirli bir kitle. Oyuncuları tereyağından kıl çeker gibi seçiliyor ve yetiştiriliyor. Dönen para her sefer milyon dolarlarla ifade ediliyor.

Haydi, şimdi Wimbledon kortlarına!.. Şen kahkahalar, kaçamak gülüşler kuliste kalıyor. Tenis topu bir orada, bir burada. Tribünler ayrı bir defile.

Kortlarda Big Brother iş üstünde. Yoo, her şey spor uğruna!..

Maksat, spor olsun!..
Yazarın Tüm Yazıları