Teamülün ve verasetin sonu

TÜRKİYE’nin tek ve yegâne bir kurumunda selefler halefleri belirliyor.

Haberin Devamı

Gidenler gelenleri, çıkanlar kalanları, kalkanlar da oturanları tayin ediyor.
Nerede mi? Tabii ki TSK’da!

EVET evet, apoletli paşalar işte bir Ağustos günü buluşuyorlar ve kendilerinden boşalan koltuğa diğer hangi apoletlilerin geçeceğine yine bizzat kendileri karar veriyorlar.
Oysa başka hiçbir makamda hiçbir kimseye böyle bir ayrıcalık bahşedilmiyor.
Hele hele, seçilmişlerin yönettiği demokratik rejimlerde asla ve asla bahşedilmiyor!
Fakat kabul, belki şirket sahipleri istisna sayılabilir. Ancak unutmayalım ki burada mülkiyet söz konusudur. Patron değil mi, ister oğluna, isterse de kapıcıyı veraset hakkı tanır.
Kaldı ki oralarda bile kararlar artık hissedar ve borsa nabzı tutulduktan sonra alınıyor.
Her halükarda ordu yalnız ulusun mülkiyetinde olduğuna ve tapusu, senedi, tahvili de kimseye tevdi ve hibe edilmediğine göre, TSK’yı özel firmalarla kıyaslamak saçmalık olur.
Ama o TSK yine de tınmıyor ve yukarıdaki ayrıcalığına da “teamül” dedirtiyor.

Haberin Devamı

ARABÎ kökenli bu “teamül” kelimesi iş ve uygulama anlamındaki “amel”den iner.
Türkçede kazandığı boyutla da “olağanlaşmış bir durum”u tanımlar.
Pekii, “olağanlaşmış” her şey iyi ve doğru mudur? Hele hele, yasal ve hukuki midir?
Asla!

ASLA, zira her zaman değil ama bazen, muhtelif defalar, bir şeyin “olağanlaşması” bir “olağanüstülük”ün kendini dayatmasından kaynaklanır. Giderek kanıksanır. Sıradanlaşır.
Zaten bizzat sözcük etimolojisi kendisini ele veriyor. “Olağanlaşmak” fiili “a priori”, yani en baştan, özünde bir “olağan olmamak” durumunun varolduğu fikrini içerir.
İşte, halef komutanları selef komutanların belirlemesini açıklamak için kullanılan ve inanılmaz şey, kendisine “sosyal demokrat” diyen CHP liderinin de hiç yüzü kızarmadan sahiplendiği bu “teamül” yakıştırması, yukarıdaki türden bir dayatmanın sonucudur
Resmen yasal ve resmen hukuki olmaması bir yana,  asla “olağan” falan değildir!
Bilhassa da o “teamül” diye yutturulan şey dahi aslında bir “ve-ra-set” sistemidir!
12 Eylül’le birlikte cihet-i askeriyenin cebren empoze ettiği “olağanüstü” bir veraset mekanizması zaman içinde “olağanlaşmış” ve giderek de kanıksanmasıdır ki, nokta!

Haberin Devamı

İMDİİ, YAŞ gelişmelerine, yani iktidarın TSK kademesi tarafından dayatılan listeye bu defa “emret komutanım” demeyerek ilk kez sıkı durmasına baktığımda ne görüyorum?
Tabii ki bütün demokrasilere özgü sonsuz sıradan bir “olağanlaşma” görüyorum!
Öyle, zira yukarıdaki “restleşme” aslında “nişanı sivil alır, tetiği asker çeker” diye formüle edilen ve öyle laf ola beri gele “teamül”lere falan değil, en yasal hukuki zemine oturan hükümet- ordu ilişkisini evrensel standartlara çıkartmak mücadelesine tekabül ediyor.
Başka bir deyişle, “veraset”i “olağan” kılan “olağanüstülük” artık nihayet buluyor.
Son olarak, aklıma bir anekdot geldi yazımı onunla noktalayayım.

Haberin Devamı

2. Savaş’ta Amerikan ordusunun en ünlü ve en kibirli generallerinden birisi olan Mac Arthur hem bu şöhretine, hem de Cumhuriyetçi Parti desteğine güvenerek 1951’de hükümete kafa tutmuştu. Bütün ABD’de yer yerinden oynadı. Washington ricâli skandalla çalkalandı.
Ve Başkan Truman 11 Nisan akşamı kendisini azletti. Gece de eşiyle sinemaya gitti.
Eğer şu sıra Ankara ekranlarında “teamülün ve verasetin sonu” diye bir film oynuyorsa, eh kekâ salonlar zaten klimalı, sıcak Ağustos gecesinde ben de ona giderdim.

Yazarın Tüm Yazıları