Takside mi sadece

UNUTUYORUZ...
Hep unutuyoruz, her yerde her zaman...

Bugün manşetimizde işte, AŞTİ duraklarında taksilerde unutuyoruz mesela.
Altı ayda 220 cep telefonu, daha irice unutkanlıklara örnek 172 lap-top...
Varsa yarım kilo altın, onu da.
Ve bu ay Razaman, oruç filan derken “unutma rekoru” kıracağız, biliyoruz bunu da.

British Museum’da, altın bir tablette yazan o sözler gibi:
“Hades’in ülkesine indiğinde kapılardan birinin solunda, beyaz servinin yanında bir çeşme göreceksin.
Bu unutuş çeşmesidir, sakın suyundan içme...”
Biz içiyoruz o sudan her sabah.
İftarımızı da “unutuş çeşmesinin suyu” ile açıyoruz...
Unutuyoruz, sonra.

İşte 17 yıl geçti.
Metroları, metrobüsleri, tramvayları unuta unuta geldik bugüne, sonunda devrettiler hükümete.
Bazen Hipodrom’daki “unutuş çeşmesi”nden içtik suyumuzu oraya unuttuk.
Bazen birer birer yok olan tüm meydanlarımızdan içtik, kana kana...
Sonra ne meydan kaldı birtane, ne meydanda çeşme...
Onu da unuttuk.
Belki takside, otobüste unuttuk, belki ekran başında...

İzmir’de yaşayan 23 yaşındaki Ömer Durdu’dan da beter hayatımız.
O kalp fonksiyonları durduktan sonra hayata döndürüldü...
Okuduk gazetelerden, hayata döndü ama yaşamının son 5 yılını unuttu...
Bizim kimbilir kaç yıl, unuttuğumuz.

Zuhal Olcay, “Unutulmaz deme bana unutulur unutulur” diye mırıldanıyor radyodan.
Dinliyor, bayılıyor, sonra o şarkının sözlerini unutuyoruz.
Çünkü Unutuş Çeşmesi’nin suyuyla suluyoruz pencere çiçeklerimizi.
Sokaklarımızı o suyla yıkıyoruz.
Ve unutuşun suyu, bazen sarhoş, bazen sersem ediyor bizi.
Unutuyoruz...
Yazarın Tüm Yazıları