Sosyalleşme böceği

NORMALDE öyle girişken, insanlarla çabucak kaynaşan, yeni insanlarla tanışmak için can atan biri değilimdir. Ben durayım böyle, hayat gelişsin, eşim belli dostum belli falan filan.

Fakat şu Portland yolcuğu sırasında sosyalleşme böceği mi ısırdı beni diye düşünmeden edemiyorum. Bir sürekli olarak insanlarla tanışma ve muhabbet etme hali geldi ki üzerime, başkası olsa acımasızca dalga geçerdim.

E, bu durumda dalga geçilecek kişi ben oluyorum. O zaman hızarı çalıştıralım...

Her şey aktarma yapacağım Frankfurt Havaalanı’nda Portland uçağını beklerken başladı.

Havaalanı kafeteryasında kahve içip kitabımı okuyorum efendi efendi. Üzerimde çocukların futbol oynarken çekilmiş bir fotoğrafının yer aldığı bir UNICEF tişörtü var.

Kahveyi veren kız ‘‘Futbolcu musun?’’ diye soruyor. (Bu soruyla ilgili süper bir anım var, onu da anlatayım sonra.) İçimdeki kötü insan bütün uyuzluğuyla ‘‘Ne yani koyun resmi olsa kasap mı sanacaktı?’’ diyor, o sese uymuyorum ve ‘‘Hayır ama hastasıyız bir yerde futbolun’’ diyorum.

‘‘Ben futbol oynadım bir süre’’ diyor. Daha önce futbol oynamış bir kadınla tanışmışlığım yok. Maçlarını filan seyrettim ama. İlginç geliyor ve ‘‘Hangi mevkide oynuyordun?’’ diyorum.

Ben tabii ki onun yalancısıyım ama lisedeyken bayağı hızlı bir santrformuş. Defans oynayarak başlamış, sonra santrfor yapmışlar. ‘‘Niye bıraktın peki?’’ diye soruyorum, dizinde ciddi bir problem yaşayınca bırakmak zorunda kalmış.

*

Kimsin, necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun gibi konularda laflıyoruz. Bu arada kahve almaya gelen bir başka eleman da futbol konuştuğumuzu duyuyor ve bize katılıyor.

Muhabbete yancı giren eleman St. Pauli taraftarı çıkıyor. St. Pauli, ayrıca yazılması gereken şahane bir Hamburg takımıdır. İki sezon önce Bundesliga'dan düşmüştü.

St. Pauli Beatles'ın ilk sahneye çıktığı, azınlıkların, marjinallerin yaşadığı, batakhane diyarı bir Hamburg semtinin takımı.

Geçen sezon da tutunamadılar ve bir küme daha düştüler. Yine de kombineleri çıkar çıkmaz bitiyor. Rengi kahverengi-beyaz. Karizmatik bir durumları yok renk itibarıyla ama tavrını seviyoruz St. Pauli'nin ve tişörtünü ara sıra gururla giyiyoruz.

Bunları anlatınca Alman arkadaş çok seviniyor ve duygulanıyor. Kafeteryadaki kız Hertha Berlin'i tutuyormuş. Tuttuğu takımın uyuz olduğunu söylüyoruz, bozuluyor.

Sonra ben diyorum ki: ‘‘Uçağa yetişmem lazım, yolum da uzun, haydi bana müsaade.’’ Eski futbolcu kızla, Londra yolcusu olan St. Pauli taraftarı genç ‘‘İyi yolculuklar’’ diyorlar.

*

Bu biiir. İkinci sosyalleşme patlamasını dün bahsetmiş olduğum Portland'lı Gibson Abi'yle yaşıyoruz. Onu bir daha anlatmayayım ama dün yazmadığım bir hikayemizi anlatayım Gibson Abi'yle

ABD'den ayrılacağım gün, ‘‘Seni milyoner yapacağım gitmeden Gibson Abi’’ diyorum. Gibson Abi, ‘‘Lotaryada çıkacak numaraları mı bileceksin’’ diyor.

Cebimden 20 milyon liralık banknot çıkarıp veriyorum. Sıfırları sayarken aklı uçuyor Türk Lirası'nın ABD doları karşısındaki durumundan habersiz olan Gibson Abi'nin.

Fazla heyecan delikanlıyı bozar şiarından yola çıkarak ‘‘Gibson Abi, gönül isterdi ki sana 1 milyon dolar çıkarayım. Fakat bu elinde tuttuğun paranın değeri 15 dolar gibi bir şey’’ diyorum. Yine de milyoner olmak hoşuna gidiyor.

Bu ikiydi.

*

Üçüncü hadise İstanbul'a dönüş yolunda Frankfurt'ta gerçekleşiyor. Yine kafeteryadayım. Futbolcu kız yok. Ama benim üstümde yine futbol temalı bir tişört var: Galatasaray tişörtü.

Yanımda oturan eleman ‘‘Galatasaray, Aaakan Sukuuuur!’’ diyor. ‘‘Yes’’ diyorum. Manchester Havaalanı'nda güvenlik görevlisiymiş. ‘‘Yanlış havaalanındasın o zaman’’ diyorum, çok gülüyor.

ABD'ye, Manchester'ın hazırlık maçlarını seyretmeye gidiyormuş. ‘‘Vaaay! Ağır taraftarlık durumumuz var yani’’ diyorum. Tatilini böyle değerlendirecekmiş. Önce Manchester maçları, sonra Amerikalı arkadaşlarıyla ver elini Miami.

‘‘İyi program’’ diyorum. Galatasaray'ı soruyor. Anlatıyorum. ‘‘DeBoer geldi, Hakan Şükür döndü...’’ Manchester'da Galatasaray'ın 3-3 biten maçında tribünde olduğunu söylüyor.

‘‘Ben de İstanbul'daki rövanşta tribündeydim güzelim’’ diyorum. ‘‘Cehennem!’’ diyor. ‘‘Yıkıyoruz Cehennem'i. Bu sene rakiplerin Cennet şeklinde algılayacakları bir olimpiyat stadında oynayacağız’’ diyorum.

‘‘Ferençvaroş mu şampiyon oldu?’’ diyor. ‘‘O senin söylemeye çalıştığın takım Fenerbahçe olmalı. Hayır, Beşiktaş oldu’’ diyorum.

Beckham, Hagi, Nihat, Tugay, Veron, Ronaldinho... ABD dönüşü, bir İngilizle, Almanya'nın bir havaalanında mesela Brezilyalı bir futbolcu üzerine konuşuyoruz.

‘‘Futbol dünyayı nasıl da küçültüyor’’ diyorum, ‘‘Haklısın’ diyor. Futbolun şerefine kaldırıyoruz kahve fincanlarımızı...
Yazarın Tüm Yazıları