Sosyal medyaya 2 saat paydos!

Sosyal medya iyi mi kötü mü, insanlar arası ilişkileri ısıttı mı soğuttu mu, bir gün internete girmezseniz titreme nöbeti geçirir misiniz, takip ettiğiniz kişilerin hayatı kadar kendi hayatınıza hakim misiniz? gibi anket sorularıyla bugünkü Habitus’a hoş geldiniz demek isterim sevgili sanal dünyanın içinde kaybolduğunu fark etmeyen Habitus okuru.

Söyler misin, Facebook’ta ilkokul arkadaşlarını buldun, sonra ne oldu?
Ben cevaplayayım, pek bir şey olmadı.
Zaten lüzum olsaydı ilkokuldan sonra görüşmek için Facebook’un icat edilmesini beklemezdin, değil mi canım.
Çok değil, iki yıl önce Twitter’a bakıp “bu ne saçma iş be, ne işe yarayacak” dedik, şimdi gün içinde 20 kez kontrol etmezsek titreme nöbeti geçiriyoruz.
“O ne demiş, kim kimle konuşmuş” dürtüsüyle dakika başı bakılan Twitter, gününün en az iki saatini çalmıyor mu, sorarım sana.
Ha, sosyal medya ve iletişim kurma aparatlarının tamamen vakit çaldığını, sadece lay lay loma yaradığını savunanlardan olduğumu da söyleyemem. Zamanında MSN Messenger aracılığıyla iş halletmiş, Twitter aracılığıyla röportaj bağlamış, çaresiz kalıp gayrı resmi görünme riskini de alarak bir Facebook mesajı ile kapak çekimi ayarlamışlığım vardır.
Otokontrol mekanizması iyi çalışan insanlarda sosyal medya bağı çok işe yarıyor (tabii o, kesinlikle ben değilim) ama yine de sosyal medyanın vakit çalma özelliği her zaman ağır basıyor...

Bilgisayarı aç ,sıkıntını dağıt

Myjobgroup.co.uk isimli bir İngiliz İK sitesinin araştırmasına göre (nerede bir araştırma, orada bir İngiliz) çalışan İngiliz kardeşlerimin günlerinin sekizde birini sosyal medya sitelerinde geçirdikleri belirlenmiş.
Bakınız söylüyorum, İngiliz araştırmacılar gelsin Türkiye’ye, sosyal medya sitelerinin yasak olmadığı şirketlerde, hatta kafeleri, evleri ofis gibi kullananlar arasında bir araştırma yapsın, çalışanların günlerinin en az üçte biri bu sitelerde geçmiyorsa ben de Habitus değilim.
Hatırlarım, pek popüler bir rock grubunun solisti olan kardeş, günlerce ama günlerce bir Cihangir kafesinde oturup kaşlarını çatarak dünyanın düzenini değiştirecek mailler yazardı.
Çevre meselelerine kafa yorar, Türkiye gündemini etkileyecek konular üzerinde çalışırdı. Yan masada vır vır vır konuşur ve dedikodu yaparken onu çok rahatsız ettiğimi, konsantrasyonunu bozduğumu düşünürdüm.
Bu ciddiyetinin sebebinin yoğun Facebook gezintisi olduğunu fark ettiğimde epey rahatlamıştım...
Neyse efendim, bu araştırmayı haber olarak alan teknoloji sitesi konuyu “insanoğlu internet olmasa da lay lay lom yapacak bir yöntem bulur”a getirmiş.
Tamam, sosyal medya kanallarında geçirilen zamanla tavana bakarak hayal kurmanın “vakit kaybettirme” açısından arasında fark olmayabilir ancak kaybedilen zamanın miktarına ve zihin lapalaşması seviyesine bakacak olursanız “internet meşguliyeti” kupayı alır.
Zaten her ne kadar insanlar arasındaki ilişkiyi sıcak tutuyormuş gibi görünse de gerçek arkadaşlığı, alışverişi sıfıra indiriyor biliyoruz.
Twitter’da “çok eğleniyoruz” ya da “bugün biraz kakam sıvı gibi” olarak anlık bildirimde bulunmanın tek sebebi yoğun can sıkıntısı, artık bunu sosyal medya ile ilgisi bulunmayan “analog” canlı türleri bile biliyor.
Can sıkıntısının sosyal medya önceki versiyonu, o sıkıntıyı “gerçek” bir aktivite ile gidermekti. Artık can sıkıldığı zaman sokağa çıkılmıyor, iki satır kitap okunmuyor.
Aç bilgisayarı, dağıt sıkıntını...

Ani karar

Bakınız, bir menajer dostum, bu hafta başında bir karar aldı.
“Gerçek hayata dönüş” hareketi başlattı.
Ofisinde, çalışanlarıyla birlikte bilgisayarları saat 2 ile 4 arasında kapatıyor. Toplantı, yemek, yani “canlı insan” ile yapılan tüm görüşmeler bu iki saate sıkıştırılıyor.
Ben de bu harekete katılıyor, seni de davet ediyorum sevgili bağımlı Habitus okuru. “Sıcak ilişki” kurmak için buna ihtiyacımız var.
Yazarın Tüm Yazıları