Sonu Irak’a benzemez inşallah

FENERBAHÇE-El İttihat maçını izlemek için gittiğim Halep’ten, Ortadoğu’nun geleceği ile ilgili karamsar duygularla döndüm.

Halep’te yaşadıklarım, Ortadoğu diktatörlüklerinin geleceklerinin çok uzun olmadığı düşüncemi yerle bir etti.

Yetmiş bine yakın insanın, hiç de insani olmayan koşullara katlanarak girebildikleri bir stadyumda kendilerini soğuk havada saatlerce bekleten insanı yuhalamasını beklemiyordum ama böyle çılgınca bir sevgi gösterisinde bulunabileceklerini de hesaplamamıştım.

Beşar Esad’ın daha otomobilinin görüntüsü stadyum içindeki dev ekrana yansıdığında kopan kıyameti unutamayacağım.

Diktatör, "Canımız, kanımız Esad’ın" çığlıkları arasında stada girdi. Biraz sonra da "Suriye Esad’ın askeri olmak istiyor" yazılı bir pankart açıldı.

Esad’ı yakından görmek için bir ara zincirlerinden boşalan insanların arasında kaldım.

Üzerlerinde giyecek doğru dürüst bir şey olmayan, karınlarının da tok olmadığı belli olan bu çılgın kalabalığın gösterdiği şey sevgi miydi diye düşündüm sonra.

Sevgi ise nasıl bir temele dayanıyordu? Ulaşılamaz ve yanına yaklaşılamaz olana duyulan türden bir sevgi mi?

Aynı insanlar, kalabalıkta kaybolup ağlayan çocuğu elleriyle kenara itip, yürüyüp gidebiliyorlardı oysa.

Esad’a böyle çılgın sevgi gösterisinde bulunanlar acaba evlerinde nasıl yaşıyorlardı?

Onlar da karılarına, çocuklarına, diktatörün kendilerine davrandığı gibi davranıyor olmalılardı.

Böyle bir toplumun, kendi kaderini eline alabilmesi için belli ki daha çok zaman vardı.

"Canımız, kanımız Esad’ın" sloganının bir benzeri vaktiyle Saddam için de söylenirdi.

Stadyumda çevremdeki kadınlara, çocuklara ve erkeklere bakarken, kaderleri da inşallah Irak halkınınkine benzemez diye dua ettim
.

Hangisi daha iyi acaba?

İSVEÇ Veliaht Prensesi Victoria geçenlerde "diplomasi stajını yapmak üzere" Ankara’ya geldi.

Prenses, ileride ülkesinin kraliçesi olacak.

Buradan da bir Ortadoğu ülkesine geçti, böylece bu bölgenin sorunlarını yakından öğrenecek, tahta geçtiğinde karşısına bu bölgeyle ilgili bir sorun çıktığında şaşkın şaşkın haritaya bakmayacak.

Prenses, İstanbul’da havaalanında valizini de kendisi taşıdı, fotoğrafları gazetelerde yayımlandı.

Biz de yakında bir cumhurbaşkanı seçeceğiz.

Büyük olasılıkla Recep Tayyip Erdoğan, partisi çoğunlukta olduğu için, bugüne kadar dünya ve ülke meseleleri ile sergilediği olanca eğitimsizliğine rağmen cumhurbaşkanı seçilecek.

Tarihin bu döneminde cumhuriyetten vazgeçip, monarşiye dönelim gibi saçma bir şey söylemeyeceğim elbette.

Bunu yazdığım için de bazı çevreler tarafından "seçkinci olmakla" suçlanacağımı da biliyorum.

Ama düşünmeden de edemiyorum: Hangisi daha iyi?

Arada en az 50 yıl fark var

NE zaman bir Arap ülkesine gitsem Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar büyük bir devrimci olduğunu bir kez daha anlıyorum.

Halep’in sokaklarında dolaşırken de aynı şeyi bir kez daha hissettim.

Zaman sanki 40-50 yıl öncesinde durmuş gibiydi.

O kadar ki Halep Otobüs Garajı’nı gördüğümde çocukluk yıllarımdan hafızama kazınmış bir görüntünün beynimde ortaya çıktığını fark ettim.

Çocukluğumun Ankara Etlik Garajı sanki zaman tünelinden çıkmış ve karşıma gelmiş gibiydi.

Sadece o değil. Halep’in en iyi otelinde kaldık ama bir internet bağlantısı yakalayıp, yazımı geçene kadar saatler harcadım.

Hiçbir şekilde organize olamayan, planlı hareket etmeyi başaramayan bir devlet yapısı vardı karşımızda.

Stadyumun kapısında takım ile birlikte otobüslerin içinde kapıların açılmasını beklerken saatlerce konuşuldu.

Hiçbir yere varılamadı.

Sonunda kaba güç galip geldi ve polisleri itip kakarak içeri girmeyi başardık.

Ortadoğu’da kaba gücün her zaman öne çıkmasının küçük bir örneğiydi bu sıradan olay.

Ve benim için en ilginci de her şeyin diktatörün o andaki isteklerine göre yürüyor olmasıydı.

Takımlar sahada ısınırken bir anons yapıldı: Cumhurbaşkanı takımlarımızı onurlandırmak için bekliyor!

Bir futbol takımının maça çıkmadan önce yeterince ısınmamasının yol açabileceği sakatlıklar Suriye devletinin protokol görevlilerinin umurunda bile değildi
.

El İttihat takımı oyuncuları hemen ısınmayı bıraktı ve şeref tribünü önünde dizildi.

Bizimkiler bu emri takmadılar tabii.

Bu küçük örnek bile Türkiye ile Suriye arasında yıllar içinde kolayca aşılamayacak farklar olduğunu gösteriyordu.
Yazarın Tüm Yazıları