Sherlock Ayşe Holmes-1

İki gündür silah, daha doğrusu can dostu zoruyla yaptıklarımdan, daha da doğrusu bana yaptırılanlardan ötürü kendimle bir savaş içindeyim.

Haberin Devamı

Aşağı tükürsem; yanında olmadım diye arkadaşım üzülecek, yukarı tükürsem ki zorunlu tükürdüm; çıkacak sonuçtan belki bir sürü insan üzülecek, bu bir sürü insandan biri de yine arkadaşım olacak. Bol tükürüklü bu tuhaf cümleden sonra, uzatmadan hemen konuya giriyorum beni canım okur dostlarım.

Arkadaşım olan hatun kişiyle dostluğumuz tam kırk senelik, annelerimiz sınıf arkadaşıymış, aynı yılda evlenip, aynı yıl da bizleri doğurmuşlar. Beraber büyüdük bu yaşa kadar; hiç ayrılmadan. Her gün her saat görüşemesek de ben biliyorum ki hayatta en çok güvenebileceğim insan Merve; o da biliyor ki onun içinde aynısı benim. (Merve takma isim)

Geçen gün aradı; “Sana geliyorum, acil konuşmalıyız” dedi.

Geldi ki surat murat darman duman, ağlamaktan gözleri kapanmış, el ayak tirtir titriyor.

“Hayırdır?”

Haberin Devamı

“Aldatıyor hayvan herif, artık kesin eminim ama bana resim lazım mahkeme için, onun içine etmem için.”

“Dur, hemen saçmalama. Nereden eminsin?” derken öyle bir zılgıt yedim ki kapadım çenemi.

“Aptal saptal konuşma Ayşe ya, zaten sinirlerim bitik”

Bana bile posta koyduğuna göre durum ciddi diye düşündüm.

“İyi sustum, tamam. Ne yapmayı düşünüyorsun?”

“Düşünüyoruz olacak. Çünkü aklımdakileri seninle beraber uygulayacağız.”

“Ha tamam, arayalım benim avukatı; merak etme yanındayım ben.”

“Ondan bahsetmiyorum; beraber derken, beraber benim hayvan adamı takip edeceğiz. Çabuk giyin; saat 15.00’de Zırtıngen Otel’de toplantım var demişti, bakalım aslı neymiş; yerinde görelim.”

Bir saat dil döktüm, ben yapmam, yapamam dedim. Hadi diyelim ki yaptık ve yakaladık; sonucuna hazırlıklı mısın dedim, yaşadıklarımı tekrar hatırlattım. Çok kararlıydı ve eğer onunla bu dedektifçilik oyunun içinde yer almazsam bir daha benimle görüşmeyeceğine dair iki kızı üzerine yemin etti.

Bu benim kaderim, evlerine yemeğe misafir gelse yemekleri bana yaptırırlar, hastalansalar “Ayşe gel”, aldatılsalar “koş Ayşe”, daha bir sürüsü… Anlayacağınız benim Yetiş Ayşe halim sadece gazete üzerinde yaşayan bir şey değil.

Sherlock Ayşe Holmes-1

Haberin Devamı

Gittim, giyindim; tabi tam kamuflaj halde. Yeni aldığım küçük fotoğraf makinesini aldım, küçük bir defter ve kalemi de çantama koydum; not tutarım belki şu saat şuradaydı, buradaydı diye. Böyle de bir delilik var bende, bir iş yapacaksam ciddiye alır hemen mükemmeliyetçi tarafım. On dakika içinde donanımlı bir dedektif oluvermiştim.

Zırtıngen Otel’e gelince Merve; “Bekleyelim” dedi.

“Ne biçim dedektifsin kızım, ne beklemesi? Bakalım burada mı? Öğrenelim önce.”

“Nasıl öğreneceğimizi söyler misin Ayşe?”

“Kaçtı bunun arabasının plakası?”

“34......................”

Arabadan indim, otelin kapısındaki görevliye gidip; “34....... plakalı arabamı getirebilir misiniz, kağıdı kaybettim ama  ıh ıh ıh…”  “ıh ıh ıh böüü”; biraz cilve yaptım demek oluyor.

On dakika sonra araba geldi.

“Buyurun.”

Haberin Devamı

“Ay kusuruma bakmayın bir toplantıya daha girecekmişim, geri götürün lütfen.”

Adam; “Bu kılıkla hangi toplantıya gidiyorsan?” der gibi baktı ama gözlerim konuştu yine “ıh ıh ıh” diye. Bağladık işi.

Arabaya geri döndüm; “Evet seninki buradaymış, artık bekleyeceğiz.” (Bu arada kapıdaki valelerin daha uyanık olması gerekir, ya ben alıp gidiverseydim o arabayı? Neyse)

Başladık beklemeye, bekle bekle beni sıkıntılar bastı. Baktım bu dedektifçilik halimiz bir günle sınırlı kalacak gibi değil, telefonumdan internete girip bir site buldum. Oh neler neler; kameralı çakmak, ses kaydı yapan kalem; dedim ya işimi ciddiye alırım ben, iki arada bir derede üç beş şey sipariş ettim.

Haberin Devamı

Aslında şaka bir yana eğlenmeye başlamıştım ama eğlenmemin tek sebebi Merve’nin kocasına duyduğum güvendi. Bu bir kaç gün nasıl olsa bize hatıra olarak kalacak, anlatıp anlatıp gülüşecektik.

İki saat kadar sonra Merve’nin kocası,  yanında bir kadın ve bir adamla kapıda göründü ve arabasını istedi. Valenin değişmiş olması ve problem çıkmaması da Allah’ın işi işte.

“Bak gördün mü, iş toplantısıymış Mervoş; yoksa yanlarında adamın işi ne?”

“Sen sus da takip et.”

Bir zılgıt daha yedim ve göreve devam ettik; takip ama ne takip, Amerikan filmlerindeki polisler halt etmiş. Bu sırada Merve hiç susmadan konuşuyordu;

“Şerefsiz ne olacak, Allah’ından bul hayvan herif, senin donuna kadar almazsam adımı ..........diye değiştireceğim. O sevgiline var ya bak neler neler edeceğim; tüm Türkiye duyacak, tanıyacak bu yuva yıkan zırtapozu. Ayşe hele sizi bir yazsın da gazetede, bak o zaman işyerindeki haline de. Çocukları da yarın yollayacağım İsveç’e teyzemin yanına; onları da nah görürsün sen, bla bla bla…”

Haberin Devamı

“Ayşe yazacak mı? Yuh artık, saçmalama. Derin nefesler al, hadi canım. Aaa dur, bak araba durdu.”

Adamın arabası bir alışveriş merkezinin önünde durdu, içimden kadın insin diye dua ettim ama maalesef diğer adam indi.

Bizim araba sallandı tabi; “Bak gördün mü işte baş başa kaldılar. Ulen hemoroitli, burnunu karıştıran adam; senin yatağın da rezaletti zaten, alsınlar tüm kadınlar seni, başlarına çalsınlar.”

İşte o an geldiler bana; “Yuh artık” dedim, saçmalamaya başladın.”

Kaldığımız yerden devam ettik takibe, karnıma ağrılar girdi. “Ay Allah’ım” dedim, “şu adam kadını da bir yere bırakıverse de ben de şu Merve’yi evine bırakıversem ve evime gitsem.” Zaten öyle olacağından neredeyse emindim de.

Bir ara elim gitti, biraz sakinleşelim diye cdye bastım, içinde Frank Sinatram başladı yumuşak yumuşak my way demeye.

Koptu bir çığlık daha Merve’den ve gözlerinden seller sular.

“Kapat şunu, inadına mı yapıyorsun? Evet evet, inadına yapıyorsun, my way bizim onunla şarkımız, sanki bilmiyorsun.”

Hayda, dedektifçilik günü kotarmadı, bir de psikolog oluvermem gerekti.

“Saçmalama nereden hatırlayacağım ya, ben eski kocamla şarkım neydi onu hatırlamıyorum; seninkini mi hatırlayacağım? Bak şimdi sakinleş, hatta biraz çocukluğuna inelim senin. Şimdi mesela bu adamın seni sürekli aldattığını sanmanın sebebi, acaba babanın anneni aldatması olabilir mi?”

Öyle bir baktı ki, yine sustum. Tam o sırada adam Bebek yokuşundan inmeye başladı. Saat olmuş 18.00, bizimkiler karşıda oturur, bu saat Bebek’te ne saati; happy hour. Bir an içime kurt düştü ama Merve’ye çaktırmadım, hem belki kadın Bebek’te oturuyordur ama öyle değil mi?

Bebek’e indiğimizde Merve’nin telefonu çaldı, arayan bilin bakalım kim? Kocacığı tabi.

“Ne var? Haaaa evet, heeeeeee yok ya? Vay be, hım tabi tabi, oldu canım oldu. Niye mi böyle konuşuyorum? Yooo gayet normalim, keyfim mi? Yo, gıcır gıcır. Gece bir gibi geleceksin öyle mi, aaa Amerikalıları mı yemeğe çıkaracaksın? Hım anladım, yooo gergin falan değilim, hayır regli falan da değilim. Bye.”

Soramadım bir şey. Sadece evi aradım, Ivanka ve Begüm’e; “Beni yemeğe falan beklemeyin” dedim ve Bebek Otel’in önüne kampımızı kurduk.

Not: Devamı salıya.

Yazarın Tüm Yazıları