Sevgilisi için tuvalet temizleten adam

Bodrum’un en özel yeri hálá Gümüşlük.

Korunmuş. Bozulmamış. Hálá köy. Sade, sakin. Güzelliğiyle insanın içini ısıtıyor. Yıllara, bozulmuşluğa, çirkinliğine meydan okuyor. Dokuya uymayan saçma sapan minimalist binalar, evler yok. Manasız bir kalabalık yok. Gökyüzüne yükselen kötü müzikler de yok. Zaman durmuş orada. Gümüşlüğün sakinleri, ziyaretçileri o küçücük mücevher gibi köyün kıymetini bilenler.

Mimoza, Gümüşlük’ün en "in" yeri. Akşam yemek yiyeceksen, orada yiyeceksin. Yer bulabilirsen tabii. Bu yüzden de insanlar günler öncesinden yer ayırtıyor.

* * *

31 yıl önce Ağrı’dan gelmiş Fikret.

Mavi gözlü, güzel bakışlı, temiz suratlı bir çocukken...

Bu öğrenmeye ve gelişmeye açık genç, komi olarak sırayla Gümüşlük’ün bütün balık lokantalarında çalışıyor. Hayali de günün birinde kendi yerinin olması. Oluyor sonunda. Çok da popüler oluyor.

Meydana gel, sağa dön sonuna kadar git.

İşte orada dur.

Koyun en en en dibinde Mimoza.

Denizin üstündeki bu küçük lokantanın her şeyini, binasını, mutfağını, tuvaletini Fikret kendi elleriyle yapıyor. Elinden iş gelen adam. Sonra sunuş biliyor, zevkli. Kahveyi bile şık tepsilerde mumlar ve müthiş güzel mimozalarla eşliğinde sunuyor. Altı üstü bir kahve ama öyle değil işte. Ve tabii balık ve mezeler o kadar lezzetli ki -söylememe bile gerek yok herhalde- parmaklarınıza dikkat edin.

Öteki türlü ne yapsan dolmaz zaten lokantan.

Önce yemeğin iyi olacak.

* * *

Beni Fikret ile etkileyen bir başka şey de karısı Sema ile ilişkisi.

Yıllar evvel Gümüşlük’te bakkalda çalışan dünya güzeli bir kız.

Mimoza’ya giderken, yolun sonuna doğru sağda çok şeker bir berber var, eskiden orası umumi tuvaletmiş ve Fikret, aşkı Sema’yı oraya girip çıkarken görür, beğenirmiş.

Sırf o daha steril, daha temiz bir tuvalete girip çıksın diye, temizlik malzemeleri aldırmış, birkaç kişiyi de seferber edip, orayı mis gibi pırıl pırıl yapmış.

Böyle tavlamış kızı.

O sevdiği kadın için tuvalet temizleten erkek!

Bu kadar düşünceli.

Ben çok sevdim Fikret’i.

Mami, Alya, ablam, eniştem, yeğenlerim kalabalık gittik biz Mimoza’ya. Tabii rezervasyon filan yaptırmadık, aklıma bile gelmedi. Meğer iki gün önceden rezervasyon yapmak gerekiyormuş, sabahtan aramak bile yetmiyormuş.

Allahtan Alya’nın hatırına bizi aldılar.

Zannedersin Papermoon ya da Zuma, gerçekten o kadar iş yapıyor, Fikret’in elinde bir defter gelenleri masalarına yerleştiriyor.

Baktım gecenin sonunda her masa doluydu.

190 kişi alıyor Mimoza ama Fikret bundan hiç memnun değil.

Adam neden özel biliyor musunuz, şundan: Küçülmenin yolunu arıyor, lokantasını 80 kişilik bir yer haline getirmek istiyor, "Hayalim, büyürken küçülmek" diyor, "Yüzde 60 küçülmeyi hedefliyorum, o zaman daha iyi hizmet verebilirim, herkesle tek tek ilgilenebilirim."

Alya’nın sonunda uykusu geldi, yanımdaki iki sandalyeyi birleştirdiler, yastıklar, örtüler, kafasını kucağıma dayayıp oh bir güzel uyudu, Barbi’leri ve Ken’iyle...

Ha bu arada arkada Fikret’in kiraya verdiği odalar var, gelecek sene bir aksilik olmazsa onlardan birini kiralıyorum, o kadar güzel ve o kadar denizin üstü ki bak şimdiden söylüyorum mızıkçılık istemem, Fikret’le kimse arama girmesin...

Derinlikli magazin

Bir türlü yer ve fırsat olmadı. Kısmet bugüneymiş. Pelin Batu, tarihin ilk kadın seri katili Elizabeth Buthory’yi canlandırmış. Zaten onun tez konusuymuş. Bir güzel kan dolu bir küvete girip poz vermiş. Son derece yaratıcı buldum. Sizce de öyle değil mi? "Güzel ve seksi kadın" olarak poz vermesinden çok daha orijinal, çok daha yeni ve farklı. Bu da magazin. Ama derinlikli magazin. Pelin Batu’yu başkalarına benzemediği için tebrik ediyorum.

Pornografi

Pazartesi günkü "Ayşe’nin (Özyılmazel) ziyan erkek yazısı neredeyse pornografikti" demiştim. "Abartmışsın. O yazıda erotik bir şey yoktu" diyenler olmuş.

Ben pornografi sözcüğünü farklı bir anlamda kullandım.

Bakın ben de yıllarca eski kocamı, yeni kocamı, annemi, babamı, kedimi, sevgililerimi anlattım durdum. Hálá da anlatıyorum. Ama siz benim bir gün olsun onlardan herhangi birini küçük düşürecek bir şey yaptığımı gördünüz mü? Yaşadıklarımızın karşımdaki açısından olumsuz detaylarını verdiğimi. Benim için doğru olmayan buydu. Pornografiden kastım buydu. Meraklılarına duyrulur.

Karınız sizi aldatırsa affeder misiniz?

Biliyorum ortalama Türk okuru...

Ya da ortalama ahlákın...

Kafadan cevabı hayır.

Köyde, kasabada vurursun, öldürürsün.

Şehirde boşarsın, kapının önüne koyarsın.

Kadın orospu ilan edilir, herkes onu parmakla gösterir, fısır fısır "Biliyor musun kocasını da şöyle aldatmıştı" denir.

Ama nedense aynı şeyler erkek aldattığında geçerli değil.

Öyle ya da böyle yırtıyor erkekler anasını satayım.

* * *

Günaydın’da Bülent Cankurt’tan okudum. Emre Muratoğlu, Mori’nin eski ortaklarından. Karısı İrem onu kocasının iş ortağıyla Ari Duek ile aldatıyor. Küçücük şeker üçüzleri olmasına rağmen boşanıyorlar. Ari ve eşi barışıyor. Bunlar barışmıyor, kadın aldattığı için. Ne var ki 3 sene sonra haber geliyor ki, Kanada’da yeniden evlenmişler.

Bülent Cankurt haberi bize duyururken bol bol ünlem işareti kullanmış.

Neden?

Çünkü adam kadını, onu aldatmasına rağmen affetmiş.

Nasıl olur?

Bülent’in aklının almadığı bu.

Ortalamaya, alışılmış olana aykırı bir şeyle karşılaştığımızda şaşırıyoruz. Yargılıyoruz. Suçluyoruz. Aklımız almıyor.

Aldattığı için kocasının affeden kadın haber olmaya bile değer bulunmuyor ama karısını affeden adam manşet oluyor.

Sizce de bu işte bir tuhaflık yok mu?

Ya aldatmaya karşısındır ya değilsindir.

Erkeğinkine evet, kadınınkine hayır olmaz kardeşim.

Ve neredeyse bu ülkede bütün erkeklerin karılarını aldattığı ve bunun doğal karşılandığı düşünülürse...
Yazarın Tüm Yazıları