Şaşıracak yeriniz kaldı mı?

BİLİYORUM “Bu ne artık yahu?” eşiği epeyce yükselmiş bir toplumun bireyleri olarak “pişiyoruz cemiyette”.

Şaşırmamız, “Yok artık asumankıroşe” dememiz uzak bir ihtimal.
Mesela 3 öğrenci için ağırlaştırılmış müebbet isteyen savcının iddianamesinde Uludere’de devlet tarafından bombalanan 35 kişi şöyle anıldığında sendeliyoruz ama yıkılmıyoruz(!):
“29 Aralık 2011 tarihinde Şırnak’ta ölü olarak ele geçirilen 35 kişi...”
Hırant Dink’e ceza kesen yargı üyelerinin hepsinin ikbal ırmaklarında rafting yaptığını içlerinden biri ombudsman olduktan sonra öğrenince, hepsinin terfi üstüne terfi aldığını, Dink’e “Suçsuzdur” diyen üyenin ise sürgüne yollandığını duyunca “Aa öyle mi olmuş?”tan öte tepki vermiyor bezgin bünyelerimiz.
Yüzde 70 engelli bir gencin üniversite kavgasında karşıt görüşlü öğrencileri darp ettiğini(!) duysanız şaşırır mıydınız peki?
*
Dünya Engelliler Günü’nü “idrak ettik” dün bildik törenler, bildik demeçler, bildik haber paketleri eşliğinde.
“Kültür Mafyası”, cezaevlerindeki 700 civarında öğrenciyle ilgili dört başı mamur bir haber derlemiş.
Kayhan Tüney’in hikâyesini bu haber sayesinde öğrendim.
Bu ülkede “olunmaması gereken her şeyden” mürekkep bir genç adam Kayhan Tüney: Hem öğrenci, hem engelli, hem Kürt.
“Vah yavrum!” demek için erken davranmayın.
Kayhan’ın hikâyesini okuyun:
*
“Kayhan Tüney, İstanbul Üniversitesi Bilgi Belge Yönetimi’ni kazandığında ailesi mutlulukla kaygıyı birlikte yaşıyor.
Çünkü yüzde 70 engelli Kayhan; sağ kolunu kullanamıyor, sağ bacağında da aksama var. Uzun mesafeyi zorlukla yürüyor.
Eğer çevre koşulları kendisine uygun olursa öz bakım ihtiyaçlarını giderebiliyor. Yine de hiç yakınmadan okulun yolunu tutuyor Kayhan.
Ta ki ikinci sınıfın yarıyıl tatiline kadar. Otobüsle İstanbul’dan Tunceli’ye giderken otobüsü durduruluyor, apar topar indiriyorlar Kayhan’ı; iki gün Ankara’da gözaltında tutuluyor.
İstanbul’da tutuklanıp cezaevine gönderildiğinde tarih 11 Şubat 2011’i gösteriyor. Yani tam 1.5 yıldır Edirne Cezaevi’nde.
72 kişiyle Demokratik Yurtsever Gençlik davasından yargılanıyor.
Delil mi?
‘Barış ve Demokrasi Partisi binasında yapılan ve yasadışı olduğu iddia edilen bir toplantıya ve vicdani ret, anadilde eğitim talebiyle yapılan basın açıklamalarına katılmak.’
*
Kayhan’ın otobüsten inmediği o günü unutamıyor Sevgi (Tüney, Kayhan’ın ablası).
Otobüs şoförü söyleyene kadar gözaltına alındığına dair bilgi verilmiyor çünkü.
Salınır diye düşünüyor. Sadece o değil ki, avukatlar da dahil herkes böyle söylüyor.
Çünkü Emniyet’in hazırladığı fezleke tam bir komedi, Kayhan’ın üniversitedeki kavgalara karıştığı, birini darp ettiği iddia ediliyor. Oysa fiziksel durumu düşünülürse bu imkânsız. 2008’de alınmış sağ kolu ve sol bacağının yüzde 70 engelli olduğuna dair raporu mahkemeye sunuluyor.
‘Yatağını, dolabını düzeltebilir, kıyafetini giyebilir. Ancak bulaşık, çamaşır, ev temizliği yapamıyor’ diyor Sevgi, ‘Kayhan engel durumunun hiçbir şekilde öne çıkarılmasından hoşlanmıyor. Bu yüzden cezaevi şartlarını sorduğumuzda ‘Gayet iyiyim, sorunum yok’ diyor.
Ama herkesin, sizin de tahmin ettiğiniz gibi cezaevi şartları oldukça ağır. Bir de yüzde 70 engelli bir insan için çok daha zor. Arkadaşlarından duydum, koğuş arkadaşlarının yardımıyla kıyafetlerini yıkıyormuş’.
*
Avukatı Ayşe Acınıklı, yersiz suçlamalara karşı Kayhan’ı ayağa kaldırıp mahkeme başkanına fiziksel durumunu özellikle gösteriyor, artık Kayhan’ın savunmasını yapmayacağını söylüyor ve mahkeme başkanına şunu soruyor: ‘Bu çocuğu burada neden tutuyorsunuz?’
Başka tarihe erteleniyor duruşma.
Öfkeli Sevgi.
‘Fiziksel durumundan ziyade Kayhan’ın tutuklu kalmasını gerektirecek hiçbir geçerli delil yok’ diyor, ‘Üniversite öğrencisi olarak bir dünya görüşüne sahip olmasından daha normal bir durum yok! Politik düşünmesini de anlayabilirim. Fakat Kayhan’ın bir gün cezaevi sürecini yaşayacağını hiç tahmin edemezdik. Kayhan da çok şaşırıyor. Onun aile içindeki yeri çok farklıdır. Hepimizin gözbebeğiyken bu ağır suçlamalarla karşı karşıya kalması eminim Kayhan’ı çok kötü etkilemiştir’.
Kuşkusuz en çok da anneleri etkileniyor bu süreçten. Bu sefer çıkacak umuduyla katıldığı her duruşmadan kırılmış hayalleriyle çıkıyor; gözbebeğini, oğlunu bekliyor...”
Yazarın Tüm Yazıları