Şantaja boyun eğilseydi

17 Aralık’tan bu yana olanlar hiç yaşanmasaydı, başa gelen tehdit ve şantajlar göze alınmasaydı bugün nerede olur, ne konuşurdu Türkiye?

Haberin Devamı

Fırsat maliyeti açısından bakalım bir de, neyi kaçırdık?

***

Ne Twitter mivitir çıngarı kopar ne de illegal telefon dinlemelerine üç kuruşluk siyasi menfaat uğruna meşruiyet kazandırılırdı.
Kılıçdaroğlu hâlâ yasadışı dinlemelere şiddetle karşı durur, yasal olanların bile sağa sola servis edilmesine isyan eder, “Silivri’de hâkimler, savcılar var ama adalet yok” demeyi sürdürürdü. Ki Baykal ve MHP’ye şantaj kasetlerinde pragmatist davranan Başbakan’ı yerden yere vurmaya yüzü olurdu bugün de.
Haberleşmenin gizliliğini, özel hayatın mahremiyetini savunmaktan vazgeçmezdi muhalefet. O kasetleri çeken, saklayan ve yayanlarla pas alıp vermek utanılacak bir şey olarak kalırdı.
Sınıfsal ayrıcalıklarını kaybedenler kinini, nefetini, öfkesini, hasedini bu kadar rahat kusmaya fırsat bulamaz, ya kursaklarında tutar yahut da umudu kesip çar naçar yutkunurlardı.
İşte bunlar hep kaçıp heba oldu.

***

Biraz daha başa alalım...
İstanbul Adliyesi’ndeki taşlar yerinden oynamazdı.
Özel Yetkili Mahkemeler, bir süre daha hayatımızın parçası olarak hüküm sürerdi.
HSYK’daki dehşet dengesi aynen korunur, bürokratik labirentlerde kimin başına ne çoraplar örüldüğünü ruhumuz bile duymazdı.
‘Milli orduya kumpas’ lafı hayatımıza girmezdi.
Ergenekon, Balyoz, Casusluk ve KCK davalarındaki katakulli iddialarına, iktidar cephesi bu ölçüde ayıkmaz, gözlerini dehşet içinde açmazdı.
Düzmece ihbar ve üretilmiş sahte delil tezleri kolayca alıcı bulmaz, hukuki mağduriyet örnekleri bir gecede öteki milyonlara şipşak inandırıcı gelmez, başına gelmeyen ne demek olduğunu yine anlamaz ve bugünkü yeniden yargılama tartışması başlamazdı.
Uzun tutukluluk tahliyeleri görülmezdi.
Devletin zirvesi, kriptolu telefonlara paralel hat çekildiğinden bihaber gönül rahatlığıyla konuşmaya devam ederdi.
Son 2 yılda 509 bin kişinin dinlendiği ortaya çıkmazdı. Bu sene de takribi 250 bin kişi bir güzel dinlenip kayda alınır, işe yarayacak konuşmalar tapeye dökülüp ihtiyaca göre istismar edilirdi.
Selam diye uyduruk bir örgüt kapsamında binlerce aydın, akademisyen, gazeteci, bürokrat ve siyasetçi takibe alındığını bilmeden hâlâ telefonda lanlı lunlu mavra yapıyor olurdu.
Polis, yargı, TÜBİTAK, maliye ve diğer devlet kurumlarında paralel bir yapılanmanın varlığı ateş topu gibi ülkenin gündemine düşmezdi.
İktidar, yıllarca yatırıldığı o saflık uykusundan bir sabah irkilerek uyanmazdı.

***

Velhasıl, bugünkünden çok farklı bir yerde olurduk...
Her şeyden evvel, tehdit ve şantaj altında koltuğunda oturan bir başbakan ve kukla bir hükümet olurdu.
Yeni bir vesayet rejiminin kuruluşu tamama erer, yürürlükteki ahlaksız itibarsızlaştırma kampanyasının şakşakçıları da kerevetine çıkardı.
Boyun eğmemeyi seçmek bakın nelere patladı, kaçan fırsatlara bakın, yazık!

Yazarın Tüm Yazıları