Şanslı bir gazetecinin cenaze gözlemleri

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Bir gazetecinin hayatında böyle olay kaç defa olur? Bir, iki, bilemediniz üç... Ama Hürriyet gibi bir gazetenin yöneticisi olunca, bu yol açılıyor.

Dün ben böyle bir olayı yaşadım.

AL NADWA SARAYI

Bütün dünyanın önde gelen liderleri oradaydı. Başka gazeteci yoktu.

Ve ben dünyanın önde gelen bütün liderleri ile beş saat boyunca omuz omuza, yan yana Küçük Kral''ın cenazesini izledim.

Özel günüm, sabah saat 7.40 civarında Cumhurbaşkanı'nın uçağı ile Esenboğa Havaaalanı'ndan ayrılmamız ile başladı.

Uçakta Cumhurbaşkanı Demirel ile Türkiye siyaseti üzerine önemli konuşmalar yaptık.

Bunları yarına bırakıyorum.

Saat 10.00 sularında Amman'ın Kraliçe Alia Havaalanı'na indiğimizde, tam anlamıyla bir kraliyet cenaze törenine katılacağımız belli oluyordu.

Havaalanı resmi uçakla doluydu.

Oradan doğruca Türk Büyükelçiliği'ne gittik. Saat 12.15'te Büyükelçilik'ten hareket ederek saraya gittik.

Kral Hüseyin'in naaşı rezidansından gelirken biz, bütün dünyanın devlet başkanlarının toplanacağı Al Nadwa Sarayı'ndan içeri giriyorduk.

BURUN BURUNA

Daha saraya ilk adımımı attığımda ABD Başkanı Bill Clinton'la yüz yüze geldik.

Başkan, ikinci kata çıkarken elimi sıktı. Tam o sırada İranlı bir yetkili yanımıza geldi.

Clinton'ın elini hararetli bir şekilde sıktıktan sonra, şunları söyledi:

‘‘Ben ülkem dışında yaşamak zorunda olan bir İranlı'yım. Sayın Başkan, çok cesur bir başkan, çok cesur bir insan olduğunuzu size söylemeliyim. Kalplerimiz, dualarımız sizinledir...’’

Başkan Clihton'la bu ilk karşılaşmamızda fazla konuşma imkanı bulamadık.

Ancak daha sonra Raghdan Sarayı'nda yeniden karşılaşınca bir süre sohbet ettik.

Bunu yarınki yazımda anlatacağım.

Al Nadwa Sarayı gerçekten çok ilginç görüntülere sahne oldu. Etrafta bizden başka ne Ürdünlü, ne yabancı hiçbir gazeteci yoktu.

O nedenle iki saate yakın gözlem yapma imkanı bulduk.

Cumhurbaşkanı Demirel aşağı yukarı dünyanın önemli bütün liderleri ile görüştü.

DUAYEN DEMİREL

Demirel sanki bütün başkanların ‘‘duayeniydi’’.

Bu, katıldığı yedinci başkanlık cenazesiymiş. Bugüne kadar kimlerin cenazesine katıldığını da tek tek sıralıyor:

ABD Başkanı Eisenhower, Yugoslavya Cumhurbaşkanı Tito, Mısır Cumhurbaşkanı Nasır, Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle ve Mitterrand, Alman Şansölyesi Adenhauer ve şimdi Kral Hüseyin.

Al Nadwa Sarayı'nda bir cenaze diplomasisinin ne olduğunu saniye saniye izliyorum.

Cumhurbaşkanı Demirel, bir anda karşısında ABD Başkanı Bill Clinton'ı buluyor. Clinton, tebessüm ederek Demirel'in yanına geliyor ve ‘‘How are you Mr. President?’’ (Sayın Cumhurbakanı, nasılsınız?) diye hatırını soruyor.

Tam bu sırada Cumhurbaşkanı Demirel, karşıdaki bir koltukta oturan Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin'in yanına doğru gidiyor.

Yeltsin'in ciddi bir rahatsızlık geçirdiği her halinden belli oluyor. Danışmanları Demirel'le el sıkışabilmesi için Yeltsin'i kolundan tutup zorlukla ayağa kaldırıyorlar.

Demirel, Yeltsin'in yanından ayrılırken birden karşısına İngiltere'nin İşçi Partili Başbakanı Tony Blair çıkıyor.

ÜST KATTAKİLER

Demirel giriş katındaki odada dinlenirken, gazetecilik dürtülerimle sarayı dolaşmaya koyuluyorum.

Bir üst katta özel odalarda başkanlara görüşme imkanı hazırlanıyor. Ben de ikinci kata çıkıp odaları tek tek geziyorum.

Soldaki kapıyı açtığımda Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ile Yaser Arafat'ı görüyorum.

Chirac, Arafat'ın elini tutmuş. Tam bir Akdenizli. Onlar konuşurken bir Fransız diplomat da zabıt tutuyor.

Yan taraftaki odaya geçerken kapıda Prens Charles ile yüz yüze geliyorum.

Saçları epey beyazlaşmış.

Onun hemen yanında Tony Blair var.

Avrupa'nın ve Amerika'nın bu yeni siyasileri üzerindeki izlenimlerimi yarın yazacağım.

Buradan Hüseyin'in naaşının konulduğu Raghdan Sarayı'na doğru yola çıkıyoruz.

Aradaki 400 metreyi yürüyerek gideceğiz. Biz tam kapıdan çıkarken, Suriye Cumhurbaşkanı Hafız Esad'ı görüyoruz.

Dikkat ediyorum, Cumhurbaşkanı Demirel ondan uzak durmaya özen gösteriyor.

KRAL'A FATİHA

Oysa biraz önce Yunanistan Cumhurbaşkanı ile sarmaş dolaş sohbet etmişlerdi.

Raghdan Sarayı'nın birinci katındaki salona yerleştirilmiş olan katafalkın önünden geçerken Demirel ellerini kaldırıp dua etmeye başlıyor.

Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı Cem ve ben bir süre dua edip aşağı iniyoruz.

Bütün devlet başkanları alt kattaki Hüseyin'in çalışma odasına alınıyor.

Biz de oraya giriyoruz.

Karşımda üç ABD Başkanı ve Clinton oturuyor.

Orada bir süre Başkan Clinton'la sohbet ediyoruz.

Oradan dışarı çıkıp Kral Hüseyin'in naaşının top arabasına konmasını bekliyoruz.

Ve o andan itibaren yürüyüş başlıyor. Önde Muhafız Alayı'nın gaydalı bandosunun eşliğinde yürüyoruz.

Burada artık ne protokol, ne güvenlik var. Yanımda İspanya Kralı Carlos, önümde Fas Kralı Hasan'ın oğlu, sağımda ise Alman Şansölyesi Schröder yürüyor.

Sade ama etkileyici bir cenaze.

Ve son an geliyor. Kral Hüseyin, dedesi ve babasının gömülü olduğu Kraliyet Mezarlığı'nın ucunda bir yerde toprağa veriliyor. Bizler ise, onun hemen önünde kurulmuş olan çadırlarda bekliyoruz.

EZAN VE ÇAN

Amman'ın bütün camilerinde Kuran okunuyor. Aynı anda kliselerin çanları çalıyor.

İşte o an top atılmaya başlıyor. Yanıbaşımdaki Başkan Clinton top seslerini duyunca dışarı çıkıp olup biteni görmeye çalışıyor.

Kral gömüldükten sonra Hanedan ön tarafa yerleşiyor. Bizlerse dar bir kulvardan geçip taziye sırasına giriyoruz.

Ama o dar geçittte büyük bir izdiham yaşanıyor. Yanıbaşımda yürüyen Çek Cumhurbaşkanı Havel bir ara sıkışma tehlikesi yaşıyor. Onu kurtarmak için vücudumu öne çıkarıyorum.

O sırada hemen arkamdaki Belçika Kraliçesi'nin zorda olduğunu görüyorum.

Ona yol açmaya çalışırken bir anda kendimi yeni Kral Abdullah'ın önünde buluyorum.

El sıkışıyoruz. Dördüncü sırada tahtı kaybeden eski Veliaht Prens Hasan var. Dikkat ediyorum. Ona sarılıp öpen sayısı daha çok.

O ise ağlıyor.

Oradan yeniden Al Nadwa Sarayı'na dönüyoruz.

Zemin katının dip salonunda cenaze yemeği hazırlanmış. Dikkat ediyorum, yemekler Türk-İtalyan ağırlıklı.

Çerkes tavuğu ve patlıcan salatanın yanında İtalyan peynir salataları ve soğuk makarna salataları dikkatimi çekiyor.

Sarayın baş aşçısı Türk'müş.

Ben yemek alırken, hemen arkamda İngiltere Başbakanı Tony Blair sıra bekliyor.

Yemeği alıp salona girdiğimde Fransa Cumhurbaşkanı Churac ile yüz yüze geliyorum. Bir Arap liderle konuşuyor.

Dün Ürdün Krallığı sarayında protokol, güvenlik ve öteki bütün sıkıcı mecburiyetler kalkmıştı.

İnsanlar omuz omuza, sırt sırtaydı.

Ve biz sade ama çok etkileyici bir cenaze törenine katıldık.

Bir gazeteci için inanılmaz bir şanstı. İnanılmaz bir mesleki ders ve tecrübeydi.

Ben de şanslı bir gazeteciydim.



Yazarın Tüm Yazıları