Paul Wolfowitz ve burnu delik çorapları...

Kayserili bir çorap ihracatçısı “Amerika, Türk çoraplarına kota uygulamasaydı, Wolfowitz yırtık çorap giymeyebilirdi” demiş. Giyerdi.

Haberin Devamı

Kayserili çorap ihracatçısına göre, Wolfowitz’in Selimiye Camii’nde ortaya çıkan burnu delik çoraplarının Çin malı olması ihtimali var. Türk çorapları kaliteli olduğu için, kotaların kalkması halinde, Amerikalıların, bu arada Wolfowitz’in kaliteli çorap giyme şansı olacak.

Wolfowitz’e bir dizi kaliteli Türk çorabı hediye edilmez ve bunları giymesi garanti altına alınmazsa, Dünya Bankası Başkanı’nın burnu delik çorap giymesi kolay kolay engellenemeyecek. Zira, bunun, ABD’nin Türk çoraplarına kota uygulamasından ziyade, Wolfowitz’in kişiliğiyle ilgisi var.

Paul Wolfowitz, günlük yaşamında, giyim kuşamında pasaklılık ölçüsüne varacak ölçüde kendine özensiz, ikili insan ilişkilerinde gayet yumuşak, oldukça alçakgönüllü, siyasi görüşlerinde ise son derece inatçı ve kararlı bir kişiliktir.

Haberin Devamı

Paul Wolfowitz’i tanıyalı on yılı aşkın bir süre oldu. Kendisini hayli yakından tanıyan birisi olarak, kişisel özelliklerine ilişkin olarak, dünyadaki tanınmış şahsiyetler arasında hakkında en fazla yanlış kanaat oluşmuş kişilerin başında geldiğini biliyorum. Wolfowitz, özellikle, “Irak Savaşı’nın mimarı” olarak tanındığı için genellikle bir “canavar” olarak resmedildi. Michael Moore’un savaş aleyhtarı ünlü filmi “Fahrenheit”ı görmüş olanlar, Paul Wolfowitz’i “iğrenç” bir şahsiyet olarak zihinlerine yerleştirmiş olmalılar.

Wolfowitz’in, George W.Bush’un ilk Başkanlık döneminde Savunma Bakan Yardımcısı sıfatıyla oynadığı rolün, ona en azından, Irak Savaşı’nın “fikir babası” sıfatını yerleştirmesi doğrudur. Öyledir. Ancak, bu gerçek, şu gerçekleri ortadan kaldırmıyor:

1.       Amerikalı siyasi şahsiyetler arasında Türkiye’ye en olumlu duygular besleyenlerin başında gelir;

2.       İslam Dünyası’nda demokrasinin yerleşmesine içtenlikle inanan, Müslümanlık ile demokrasi arasında bir uyumsuzluk olduğuna asla inanmayan Amerikalı yetkililerin en önde gelenidir.

3.       Amerika’nın müthiş askeri gücünün, Amerika’nın küresel düzeydeki “ulusal çıkarları”nın yanı sıra ve bununla uyum halinde “demokratik rejim değişiklikleri” yönünde kullanılmasının, öteden beri hararetli savunucusu olmuştur.

Haberin Devamı

4.       Müslümanların “soykırım tehdidi” altında bulunduğu Bosna’da ve daha sonra Kosova’da Amerikan askeri müdahalesini en ateşli biçimde savunarak, Clinton’a müdahalede geciktiği için muhalefet eden de o olmuştur.

 

***       ***     ***

 

Ortak bir arkadaşım aracılığıyla kendisini tanıdığım vakit, benimle ilk uzun sohbetinde, -Washington’da şimdi kapanmış olan bir Malezya lokantası idi- 1991’deki Körfez Savaşı’nda Turgut Özal’ın politikasını hararetle övmüş, aynı şekilde başta o dönemde Amerikan Genelkurmay Başkanı olan Colin Powell ve diğer Amerikalı yetkililerin yaklaşımlarını yerden yere vurmuştu. Konu, Irak’tı ve Wolfowitz, 2001’de Savunma Bakan Yardımcısı olmadan önceki görevinde idi. Baltimore şehrindeki Johns Hopkins Üniversitesi’ninWashington’da lisans üstü ve doktora programının yürütüldüğü itibarlı SAIS’in (School for Advanced International Studies- Gelişmiş Uluslararası İlişkiler Okulu) dekanıydı.

Haberin Devamı

Amerika’nın en önemli beyinleri ve akademisyenlerinin ders verdiği okulun yöneticisi.

Körfez Savaşı’nda ise yine yönetimde, Pentagon’un siyasi müsteşarı sıfatıyla üç numarası idi. Daha önce, Reagan döneminde de yönetimde görev almıştı. Amerika’nın Asya ve Pasifik’ten sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Endonezya (Cakarta) Büyükelçisi sıfatlarıyla.

Paul Wolfowitz, Reagan döneminde ABD’nin Filipinler politikasını değiştirten ve diktatör Ferdinand Marcos’un yıkılmasına, Filipinler’in demokrasiye geçmesinde baş rolü oynamış olmakla övünür. Ayrıca, Endonezya’daki büyükelçiliği sırasında, dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesindeki İslamcı siyasi çevreler ve şahsiyetlerle yakın ilişki kuran tek Amerikan büyükelçisi olması da, onun için ayrı bir övünme payıdır.

Haberin Devamı

Endonezya, onda, İslam ile demokrasinin birlikte pekala mümkün olabileceğinin ipucunu vermiştir. Bunun, onun nezdindeki en çarpıcı örneği ise Türkiye’dir ve Türkiye, bu yönüyle Wolfowitz’i hep heyecanlandırmış ve duygusal bir bağ geliştirmesine imkan vermiştir.

Amerikan Yönetimi içinde, inatla Türkiye’nin önemini ve değerini o savuna gelmiştir ve çok sayıda Türk dostu olmasına da özen göstermiştir. Kendisini yakından tanıyan çok sayıda Türk dostu da olmuştur.

 

***      ***      ***

 

Bu Türk dostlarından biri Mustafa Koç’tur. Washington’da yaşadığım vakitte, Mustafa Koç, üçümüzü bir araya getirmeye bakardı. Georgetown’da buluştuğumuz lokantaya, üçümüz arasında kiralık limuziniyle gelen Mustafa Koç olurdu. Yaya gelip, yaya ayrılan ise bendeniz ve Paul Wolfowitz.

Haberin Devamı

Johns Hopkins Üniversitesi’nin tüm mütevelli heyeti üyelerini SAIS’e para toplayabilmek için 1998’de İstanbul’a getirdiği bir seferinde, benden Zeyrekhane’deki öğle yemeğinde Türkiye’yi anlatan bir konuşma yapmamı rica etmişti ve yemek bitiminde Taksim’deki oteline, yolda özel sohbet yapabilmek amacıyla, benim arabama binerek dönmek istemişti. Lafımız otelin önüne geldiğimizde bitmeyince, bizim eve gitmiştik. Bizim dar sokakta, arabayı park etmeye çalışırken, “sağ yap-sol yap” komutlarını sokakta o verdikten sonra, bizi izleyen apartman kapıcısını işaret edip, “Önemli bir Amerikalı yetkili olduğunu söylesem, işlettiğimi zanneder” demiştim.

Bizim sokakta, o sırada önünde ve ardında eskortla gelip giden bir gazete genel yayın yönetmenive yine özel şoförleriyle, “makam arabaları”yla gidip gelen meslektaşlarımız oturuyordu.

Washington’da bir trafik polisinin kendi kullandığı arabasını durdurup, kendisini tanımadığını, dışarı çıkarttığını ve neredeyse yere yatırılarak ve oldukça kaba bir davranışla arandığını, kendisiyle hafiften dalga geçerek matrak bir hikayeye dönüştürerek anlattığını, o cumartesi akşamının davet sahibi Kemal Derviş de hatırlayacaktır.

Paul Wolfowitz’in burnu delik çoraplı fotoğrafı beni hiç şaşırtmadı. Türk çoraplarının kalitesine güvenen ve onu tanıyanlar, bu görüntüye şaşırdılar ya da rahatsız oldularsa, ona bir bavul dolusu Türk çorabı hediye edebilirler.

Türkiye hakkındaki sevecen duyguları pekişir ama böyle bir hediyenin Irak’a ilişkin görüşlerini değiştireceğinin garantisi olmaz...

Yazarın Tüm Yazıları