‘Özgürlükçü CHP’ için samimiyet testi

KEMAL Kılıçdaroğlu, ‘yeni’ Cumhuriyet Halk Partisi’ni anlatırken ‘Özgürlüklerin yanında olacağız’ dedi, bu arada ‘Parti içindeki korku imparatorluğunu yıktık, sıra ülkedeki korku imparatorluğunda’ diye bir söz de etti.

Haberin Devamı

‘Ülkedeki korku imparatorluğu’ konusunu daha önce de yazdım, zaman zaman ‘sivil dikta’ veya ‘otoriter demokrasi’ gibi şekillerde de söylenen bu ‘korku imparatorluğu’ laflarının kökeninde haklı bir endişe var: Kuvvetler ayrığılı sisteminin yaralı ve eksikli olması, iktidar gücünün denetimsiz kalması.
Esasen pek çok başka sorunun yanısıra 27 Mayıs darbesine giden yolda tartışılan ana konu buydu. Yani, iktidarın denetlenemez olması.
O zaman bu tartışmaların çok daha haklı bir zemini vardı, mevcut Anayasa ‘kuvvetler birliği’ öngörüyordu, geçmişte CHP’nin tek parti iktidarı rakip siyasi partileri bu anayasayla kapatmış, mensuplarını sürgüne göndermiş, ‘İstiklal Mahkemeleri’ gibi olağanüstü yargılamalar yapıp pek çok kişiyi idama veya ağır hapis cezalarına çarptırabilmişti. 1950-60 arası iktidarda olan Demokrat Parti bu yolların hiçbirine başvurmadı ama Anayasada onu engelleyen bir şey de yoktu.
CHP, muhalefette geçirdiği bu yılların son bölümünde hayli verimli çalışmalar yaptı ve demokrasiyi sağlam güvencelere alacak (seçim sisteminden kuvvetler ayrılığı ilkesine ve basıl kanununa kadar) pek çok öneriyi bir araya getirdi. O dönem CHP’nin yaptığı bu çalışmalar daha sonra maalesef 27 Mayıs darbe yönetimince hayata geçirildi ama onları kimin uyguladığı ikincil önemde, yapılan doğruydu.
Şimdi CHP, daha alçak sesle de olsa, 27 Mayıs darbesinin öncesindeki gibi bazı görüşleri, eleştirileri dile getiriyor. Bir kısmına ben bile hak veriyorum bu eleştirilerin.
Ancak bu kez CHP sadece eleştirmekle yetiniyor, ‘Şu kanun şöyle, Anayasanın şurası da şöyle değişmeli’ demiyor. Kısacası, ülkeye neyin nasıl yapılması gerektiğini söylemiyor CHP, onun yerine neyin yapılmaması gerektiğini söylüyor.
Oysa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı biraz daha fazla ciddiye almalı ‘yeni’ CHP ve bir an önce bu eleştirilerini derli toplu hale getirip yeni anayasa için çalışma başlatmalı.
Madem özgürlükçü, madem sivil dikta endişelerinin olmadığı bir Türkiye istiyorlar, yeni Anayasadan daha iyi bir fırsat mı olur?
CHP, ülkeye egemen kılmak istediği demokrasiyi ve özgürlükler rejimini içeren anayasasını ve gerekiyorsa buna bağlı yasalarını bir an önce hazırlamalı ve bir ‘demokratikleşme paketi’ olarak ülkenin gündemine sokmalı.

Haberin Devamı

Kürtlerin özgürlüğü eşitliği, kardeşliği

Haberin Devamı

BU köşede dün yazdım, Kürtler kendilerini modern cumhuriyetimiz içinde özgür, eşit ve kardeş hissetmiyorlar, diye. Çok sayıda okuyucudan ciddi tepki aldım. Düpedüz küfür olan hakaretleri bir yana bırakacak olursak, bana gelen eleştirilerde bir ortak nokta bulabiliyorum: Hepsi savunma güdüsüyle yazılmış, kabaca ‘Bal gibi de özgürler, bal gibi de eşitler, bal gibi de kardeşlerimiz’ diyen görüşler.
Bu görüşlerin sahipleri onları savunmaya devam edebilir, onlar özgürler. Ancak mesele, çatışmanın taraflarından biri olan Kürtlerin ne hissettiği meselesidir. Siz bu kadar özgürlüğü, eşitliği, kardeşliği onlara yeterli görebilirsiniz ama ya onlar yetersiz buluyorsa
kendilerine ‘bahşedilen’i?
Bakın bir basit ve güncel örnek: Türkiye’nin mahkemelerinde Türkçe bilmediğini söyleyen Kürtler artık Kürtçe konuşabiliyor, mahkemelerin yeminli tercümanları var. Bu uygulama epeydir hayatta. Ancak halen Diyarbakır’da görülmekte olan meşhur KCK davasında sanıklara Kürtçe savunma yapma imkanı verilmiyor.
Başka mahkemenin gayrı siyasi davalarda verdiği hakkı bu mahkemenin sırf dava siyasi diye vermiyor olmasını anlamaya imkan yok.
Özgürlük ve eşitlik, hem de kanun önünde eşitlik, bunun neresinde?
Bal gibi eşitsizlik.

Haberin Devamı

Küfür etmeyi ne zaman bıraktım

DOĞRUDAN anama, babama, soyuma, sopuma, karıma, çocuklarıma edilen küfürleri hergün posta kutumda okumaya alışığım.
Eskiden ben de çok küfür eden bir insandım. Ağza alınmayacak laflar benim için sıradan, sözlük anlamlarını çoktan yitirmiş deyişlerdi.
Askerliğimin ikinci veya üçüncü günü küfürlü konuşmayı bırakmaya karar verdim.
Sebebi basitti: Benim için sözlükteki karşılıklarından çok birer mecaz, birer kendini anlatma biçimi olan o küfürler, bu toplumun ezici çoğunluğu için tam da sözlükteki karşılıkları anlamına geliyordu.
‘Ben haklıyım, geri kalan herkes beni yanlış anlıyor’ diyemeyeceğim için küfürlü konuşmaktan vazgeçtim.
Hâlâ zaman zaman ağzımdan öyle bir kelimenin çıktığı, kaçtığı oluyor ve hemen korkuya kapılıyorum: Ya ettiğim küfrü ciddiye alırlarsa, ya söylediğim kelimeyi sözlük anlamında anlarlarsa, diye...

Yazarın Tüm Yazıları