Ortamlardan naklen

KASIMPAŞA’DAKİ GİZLİ PARTİBiri avukat (Merve), diğeri mühendis (Emre) iki kardeşin kotardıkları birtakım partiler var.

Organizasyonlarına kısaca, Secret Party İstanbul diyorlar.

Ki daha önce bu köşe topraklarında bahsetmiştim.

Cumartesi gecesi partilerden birine katıldım. Parti nasıldı mevzusuna geçmeden evvel, olay yerine gidişimizin hikayesini anlatmam gerek.

Çünkü parti mekanının adresini aldığımızda şaşırdık. Adreste diyordu ki, Kasımpaşa’ya inin, dümdüz gidin ve denizcilik işletmeleri otoparkında durun!

Hadi bakalım, nasıl yani? Orada nerede parti olur ki? Bitmedi, bir de eklemişler: Otoparka gelince sizi tarafımızdan biri karşılayacak. Size orada bir sürprizimiz olacak!

Merak içinde yola koyulduk. Bu arada hepimizde bir tedirginlik. Sadece adresten dolayı değil, dresscode’a uymayanın içeri alınmayacağını kesin dille belirtmişler.

İstenen kıyafetler de şunlar: Erkeklerde takım elbise, kadınlarda abiye kıyafet!

Ve içimizden hiçbiri tam olarak bu kurala uymuş değil. "Partiye öyle mi gidilirmiş yahu" havasındayız.

Neyse, geldik malum otoparka... Karşılayan filan yok. Bunun üzerine müziğin geldiği yöne doğru ilerliyoruz. Anlaşıldı, burası Denizcilik İşletmesi’ne ait atölyemsi, derme çatma bir bina.

Lakin bir sorunu var: İçerisi buz gibi! Bu yüzden olsa gerek, herkes zorunlu olarak dans ediyor.

Ve üzgünüm, kimse de o "emir, demiri keser" kıyafet kuralına filan uymamış.

Herkes ayrı telden. Türk anarşizmi böyle bir şey işte...

Sonuç? Sıcak bir yere gidelim de neresi olursa gidelim denildi ve gizemli partiden son sürat kaçtık.

NU BUZ’DAKİ SÜRTÜNME KATSAYISI

Nitekim o sıcak sığınak da Salomanje oldu. Deniz Seki oradaydı.

Tamamen pembeler içinde olduğunu anımsıyorum. Eteği, şapkasıyla... Yanında bir adam vardı, ama sevgili değilmiş, öyle söyledi.

Sonraki durak ise Nu Buz oldu.

O ne mahşeri kalabalıktı öyle! Bir ara kendimi otobüste gibi hissettim.

Dedim ki, şimdi birileri o bildik şoför ağzıyla bağıracak:

"Beyler, sağlı sollu ilerleyelim, arkalarda boş yer var".

Böyle diyen olmadı ama birbirine sağlı sollu, önlü arkalı (ister istemez) sürtünmek suretiyle devinip duran kalabalık, vaziyetinden hayli hoşnuttu.

Meltem Cumbul ve Nihat Odabaşı’yla karşılaştık o insan denizi içinde.

Meltem, ay sonuna kadar buralardaymış.

Sonra tekrar Los Angeles’a dönecekmiş.

Sizi Aristo’ya havale ediyorum

Ajdar maalesef yine ekrandaydı. Pişti’ciler sayesinde. Yalnız değildi ama. Bu kez yanında İnternet Mahir ve her ikisini de irdelesin diye çağrılmış Ekşi Sözlük yazarı Otisabi Bey de vardı.

Gecenin Ajdar’ı bile geride bırakan vukuatı, Otisabi’nin sanat tarihinin derinliklerine dalıp bir anda ortamı Siyaset Meydanı’na çevirmesiydi.

Oysa ne güzel eğleniyorduk, ne gerek vardı? Otisabi konsepti anlamamış mıydı? (Geyik ve dalga geçme eşittir reyting, o da eşittir oradaki seyircinin dediği gibi vakit geçirmece...)

Peki Ajda Pekkan’ın gayet nazik ve esprili bir şekilde Otisabi’ye, "Seni Allah’a ve Ajdar’a havale ediyorum" dedikten sonra aldığı şu yanıt: "Ben de sizi Aristo’ya havale ediyorum."

Tam duyulmadı ama sanırım şunu da ekledi Otisabi Bey: "Estetik açıdan..."

Ne gerek vardı Ajda’yı üzmeye? Ki kendisi bu laftan sonra konuşmadı ve "cool kadın" oldu yeniden.
Yazarın Tüm Yazıları