Ortadoğu hayalleri

Ramallah Kudüs'e kırkbeş dakikalık mesafede. Arafat, Başbakan Mesut Yılmaz'ı burada ağırlıyor. Ramallah'ın tozlu sokaklarından geçtikten sonra büyükçe bir meydana varıyoruz. Meydanın bir ucunda beyaz-yeşil renkli hantal bir helikopter duruyor. Kızgın güneşe rağmen meydanın ortasında Gazze ve Batı Şeria'da ülkelerine temsil eden Avrupalı, Asyalı diplomatlar yanyana dizilmiş, Mesut Yılmaz'ın elini sıkıyorlar. Arafat'ın da katıldığı mütevazi karşılama töreninden sonra Yılmaz ve beraberindeki heyet meydanın sonundaki eve giriyor. Yanımdaki Filistinli yetkililere ‘‘Burası neresi’’ diye soruyorum.‘‘Arafat'ın karargâhı’’ diye cevap veriyorlar. Uyuduğu, yemek yediği, hükümet yetkilileriyle görüştüğü, yabancı misafirleri ağırladığı yer burasıymış. Başkanlık Sarayı ile yakından uzaktan ilgisi yok. Türk heyetinin peşinden binaya girdiğimde etrafa göz gezdiriyorum. Alelade bir yapı. Resmi bir bina olduğunun tek kanıtı yerdeki kırmızı halılar. Merdivenlerden inerken gözüm tırabzanlardaki toza takılıyor. Suha Arafat Vatikan'da resmi ziyarette. Aklımdan ‘‘Acaba evin hanımı evde olsaydı tırabzanın tozu alınmış olur muydu’’ diye zıpır bir düşünce geçiyor.Binanın önünde Yılmaz-Arafat görüşmesinin sonuçlanmasını beklerken Filistinli gazetecilerle sohbet ediyoruz. Ansızın askerler hepimizin eline birer siyah naylon torba tutuşturuyor. Kumanyamız. Köri soslu tavuklu sandviç, meyve suyu ve bizim Pınar Şaşal suyu. Filistinli gazeteciler ‘‘Kumanya işi olağandışı’’ diye şaşkınlıklarını dile getiriyorlar. Az sonra Yılmaz ile Arafat giriş kapısının önüne alelacele yerleştirilen formika kürsülerden birer konuşma yapıyorlar. Kürsünün dibindeki halıyı silkelemek kimsenin aklına gelmemiş. Birkaç adım önümde duran Arafat'a bakıyorum. Yaşlı ve hasta görünüyor. Konuşurken dudakları titriyor. Kimilerine göre parkinson, kimilerine göre birkaç yıl önce geçirdiği uçak kazası beyninde tahribata yol açmış. Meydandaki köhne helikopter, başkanlık konutuna hiç benzemeyen bina ve bezgin bir Arafat. Her şey, 13 Eylül 1993 günü, İsrail ile FKÖ arasında imzalanan barış anlaşmasından sonra yaşanan atmosferden farklı. O günlerde yine bölgedeydim ve hatırlıyorum. Umut vardı, heyecan vardı. Yoksa Ortadoğu bir hayalini yitirmek üzere miydi?Oysa Filistin'e gelmeden hep güzel şeyler işitmiştik. İsrail ile Ürdün, ABD'nin desteğiyle İrbid kentinde ortak yatırım projesine girişmişti. Türkiye'nin de bu serbest bölgeye katılımı söz konusuydu ve burada üretilecek mallar gümrüksüz ABD'ye ihraç edilecekti. İşadamı Üzeyir Garih'e bakılırsa Amerikalı modacı Donna Karan bile İrbid projesiyle ilgileniyordu. İsrail ile Türkiye arasında varılan bir anlaşma sayesinde GAP bölgesi yakın bir gelecekte dünyayı doyurabilecekti. Türkiye'nin suyu Ortadoğu'ya hayat verecekti. Ramallah'ta bir şey fark ettim; ekonomik hayaller politik hayallerin çok önünde.
Yazarın Tüm Yazıları