Oğullar ve makamlar

Canım oğulcağızımın haniyse bebeklikten beri deli diváne biçimde dinlediği "hard rock"tan, şüphesiz onu bırakmasa dahi yine de "serefnûma semaii"ye geçmesi kadar mutlu bir şey olabilir mi?

"Çok insan anlayamaz eski musikimizden

Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden"

Yahya Kemal Beyatlı

Oğlum alaturka musikiye merak sardı. Bu tutku aniden zuhur etti.

Düşünün, daha düne kadar "hard rock" tınıların en kulak tırmalayanıyla uyanmakta ve bunların en zar patlatanıyla zıbarmaktaydık ki, durum birdenbire değişiverdi.

Şimdi, sabah gözümüzün çapağını Münir Nurettin Selçuk’un "Çıkar Yücelerden"iyle açıyoruz. Akşam da rüyalar yatağımıza Udi Hrant’in "Kürdilihicazkár Taksimi"yle yatıyoruz.

Gün boyu ise Deniz Kızı Eftelya Hanım’ın sesinden Kanûni Artaki Efendi’nin "Daktilo"sunu yahut Mahmut Celálettin Bey’in "Nevá Cicaz Gazel" dinliyoruz.

Ve tabii arada bir de aşka gelip, Şükrü Tınar’ın klarnetini kastederek "Varol Dramalı" veya Kemani Nubar Bey’in enstrümanına atıfta bulunarak "yaşşa Ermeni" türünden naralar atıyoruz.

Yani, mahdum beyim atıyor demek istiyorum.

Oysa, "Aman oğlucuğum, canım oğlucuğum, gözünü seveyim, dur! Hem aşağıdakiler hışımla yukarıya çıkıp ikimizi de benzetecek; hem de ekmek paramızı kazanmak zorunda olan babacığın ancak ve ancak konsantrasyonla yazı yazabiliyor" diye yalvarıyorum ama, işiten beri gelsin.

Sanki duvara konuşmuşum, iki saniye geçmiyor ki kendisini Hanende Ağyazar Garebetyan Efendi sanıp "Kesik Kerem"e eşlik etmeye kalkışıyor. Be evládım, bari git kendi odanda dinle!

Eh işte talihli çocuk sayılırsın, şu kadar para bayılıp oraya da bir CD aleti almıştım.

Yook, hazret kılını kıpırdatmıyor.

Oturma ve yemek odası işlevine ek olarak aynı zamanda tek çalışma mekánımı oluşturan salondaki müzik seti nispeten daha alengirliymiş de, beyefendi nağmelerin hakkına ancak onunla varabiliyormuş.

Artı, özrü kabahatinden büyük, "Baba, senin taş plak kopyası koleksiyonun tam antika ve hepsi dehşet cızırtı çıkartıyor. Bu set bile çok kıtıpiyoz kalıyor" diye ekliyor.

Buyrun bakalım!

Evet buyrun bakalım, çünkü mahdum beyin nazik kulağına hoparlör beğendiremediğimiz gibi, hazret bir de "koleksiyonun antika" diye burun kıvırmaya kalkışıyor.

Efendi efendi, her ne kadar pederinin öyle ciddi bir alaturka kültürü yoksa da, bilesin ki o mırın kırın ettiğin koleksiyon az kişide vardır.

Hepsi teker teker ve yıllar içinde toplanmıştır.

Hatta, "eskiye rağbet olsa bit pazarına nimet yağardı" ahmaklığının hálá hüküm sürdüğü o görgüsüzlük döneminde, babacığın ta New York’lardan İstanbul-Constantinople kayıtlı hicáz makamlarını, saz semailerini, ud taksimlerini gerisin geri buraya taşımıştır.

Kıymetini ve de haddini bil!

HARD ROCK’I BIRAKIR MI

Her halükárda, dediğim gibi, özellikle birayı çektiği vakitler, bizimkisi kendisini icrácı yerine koyup arada bir nára atmayı sürdürüyor.

Böyle giderse ben de, Ara Güler Usta’nın sihirli objektife düşürmüş olduğu o fasıl heyeti sahnesindeki tabeláyı asacağım.

Müzik setinin bulunduğu yere kalın ispirtolu kalemle, "Háriçten gazel okumak ve şarkı terennüm etmek zabıta kararıyla yasaklanmıştır? Direksiyon" diye yazacağım.

Ve bazen cinlerim öylesine başıma üşüşüyor ki, "sana da, yörük makamına da" diye söylenerek dizüstü bilgisayarımı kapıyor ve ara kapıları kasten hışımla çarparak, en son sükûnet ve mahremiyet mekánım olan yatak odama sığınıyorum.

Neymiş, paşazademiz alaturka musikiye merak sarmışmış.

Allah bilir, yakında Osmanlıcaya da merak sarar ki, bu defa da hát öğreneceğim diye gözüm gibi sakladığım eski yazı kitaplarımın canına okur.

Ah ah, işte evlát çilesi!

Tabii ki şaka söylüyorum! Tabii ki látife ediyorum!

Tabii ki bire bin katarak ve pireyi deve yaparak abartıyorum!

Çünkü, canım oğulcağızımın haniyse bebeklikten beri deli diváne biçimde dinlediği "hard rock"tan, şüphesiz onu bırakmasa dahi yine de "serefnûma semaii"ye geçmesi kadar mutlu bir şey olabilir mi?

Bir baba için bundan daha büyük bahtiyarlık düşünebilir?

Çünkü, dev Yahya Kemal’in en başta zikrettiğim beytine tekrar dönüyorum:

"Çok insan anlayamaz eski musikimizden.

Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden"

Ve yaş on sekiz, işte canım oğlum, can-ı canánım oğlum da şimdi o kendi "b-i-z"ini anlamak irádesini beyan ve talep ediyor!
Yazarın Tüm Yazıları