Öğrenmeyi öğreten adam Haldun Dormen

GELDİİİİİİİK.

Bak Alya, burası İstanbul...

Birazdan evde olacağız. Bizim gerçek evimiz burada...

Şimdi sen Dubai’deki "wawwaw"ları biliyorsun ama...

Arnavutköy’de de çok güzel köpekler var.

Sabırlı ol, güzel surat, çok az kaldı...

Lütfen ağlama, sıkıldın haklısın ama n’apalım...

Burada bundan da var: Bunun adı trafik! Kendini oradan oraya atmanın sana hiçbir faydası yok...

Dayan az kaldı, kusma...

Beş altı "dur kalk"tan sonra eve ulaşırız...

Bu da bizim şansımıza, maç trafiği...

Hani baba, havaalanında bizi bırakıp gitti ya, dua et kazansınlar, gecemiz mahvolmasın...

Biraz tuhaf bir macera oldu farkındayım, Dubai’den buraya 4 saatte, havaalanından eve 2 saatte geldik. Üstelik hasta oldun. Burnun başladı akmaya şıp şıp. Ateşin çıktı 39’a...

Biraz daha aşkım, biraz daha...

İşte geldik sonunda.

Çok sıkıntı çektin güzelim ama değecek...

Dedenin 50. sanat yılı...

* * *

Ne yalan söyleyeyim, biz Dubai’de kasaba gülü olmuşuz.

Ayağımızda parmaktan geçme terliklerle, şortlarla, makyajsız yaşamaya alışmışız.

Ne trafik ne var ne bir şey...

İstanbul’a gelince dengelerimiz şaşıyor.

Sersemliyoruz.

Dormen Tiyatrosu’nun 50. sanat yılı kutlanmasıydı, bizim de İstanbul’da işimiz yoktu. Yani maaile demek istiyorum. Yoksa, ben arada gelip, bavulu işle doldurup geri kaçıyorum.

Ama maaile olunca bayağı sorunlu oluyor...

Ama sorunlu morunlu. Dün akşam unutulmaz bir geceydi...

Şöyle bir şey düşünebiliyor musunuz, Selpak gibi adam.

Fonksiyonunu, adını taşıyan biri.

Káğıt mendile Selpak diyorsanız...

Türkiye’de bir tür tiyatroya Dormen diyorsunuz. Durum biraz tuhaf, ortada perde yok, sahne yok, artık bir tiyatro binası yok...

Herhangi bir yerde Dormen Tiyatrosu yazmıyor...

Bir tek adam var.

Onun kafasında o tiyatro.

Ruhunda...

Ve faaliyetini hálá sürdürüyor.

Dormen Tiyatrosu, yeni projeler yapıyor, genç insanlar yetiştiriyor.

Ekol olmak da böyle bir şey...

İşte o ekolün 50. yılı sanat yılı kutlandı, Maslak’taki Türker İnanoğlu Merkezi’nde...

* * *

Ben yaptığım işi burada 15 yıldır yapıyorum. Zaman zaman kendimi üzerimden kamyon geçmiş gibi hissediyorum. Yorgunluk yani.

Yıllar insana yorgunluk, bıkkınlık, yılgınlık getiriyor.

Diyecektim...

Utandım.

Diyemedim.

50 yıldır bu işi yapan bir insan, bu kadar dinamik, bu kadar atik, bu kadar heyecanlı, bu kadar istekli olur mu?

Olursa, adı Haldun Dormen olur!

Gecenin birinci bölümünün sunucuları Göksel Kortay ve Metin Serezli’ydi. İkinci bölümün ise Şebnem Özinal ve Kerem Atabeyoğlu’ydu...

İsimleri Dormen Tiyatrosu’yla özdeşleşen bazı oyuncular, bunun kendileri için ne ifade ettiğini anlattılar. Olağanüstüydü. Beni uçuran Betûl Mardin oldu. Neden stand yapmaz anlamak mümkün değil. Resmen Cem Yılmaz’ın dişisi. Bence Haldun Bey’in hatası. "Benim tepsiyle sahneden geçmemi sağla" diye o kadar çok söylemiş ki ona, o kadar tutkulu tiyatrocu yani, Haldun Bey de "Olmaz!" demiş.

Sahneye çıktı "Ben Familya’yım" dedi ve anlatmaya başladı...

"Bizim zamanımızda google yoktu, biz araştıran gençlerdik. Sabahlara kadar oturur, sohbet eder, bilmediğimiz şeyleri öğrenirdik. Zaten 100 tane klasik okumuş gençlerdik, Hasan Áli Yücel’in talebeleriydik..."

"Dormen demek, kalite demekti" dedi.

Sonra bir ara "Kutu gelsin" diye seslendi, sahneye bir tutu geldi: "Hin-i hacet kutusu..."

Ne zaman birinin paraya ihtiyacı olsa, bu antika kutuyu ortaya çıkarır, "Hemen satalım, ihtiyacını karşılayalım" dermiş. Bu karşısındakinin o kadar hoşuna gidermiş ki, koşa koşa başka bir yerden bulurmuş. Yeter ki antika hin-i hacet kutusu satılmasın! Gözümüzle gördük, 33 kişinin hayatını kurtarmış kutu sapasağlam duruyordu.

Ve bu arada müthiş yaratıcı tiyatro hikáyeleri anlatıldı. Örnek mi? Aile büyüklerinin nişan elbiseleri, paçalıkları oyunda kostüm haline geliyor. Son derece esprili anlattı. Ve bir ara seslendi: "Portakal gelsin." Sözünü ettiği Haldun Dormen’in Atın Portakal’ı. Gerçekten görmeye değerdi. Bence stand-up yapması gerekiyor.

Osman Şengezer’in performansı da çok başarılıydı. Dormen Tiyatrosu’nun kapılarını anlattı. Bu kapılar, bulvar tiyatrosunda çok önemli ya. Kapılar açılır, kapılır kapanır, o kapılardan insanlar girer, insanlar çıkar, oyun öyle gelişir. Ama o kapıların sağlam olması gerekir. Osman Şengezer de, o kapılardan neler çektiğini anlattı..

Ve Erol Evgin...

Şarkılarıyla, klasıyla, alçakgönüllüyle, o müthiş sesiyle ve Haldun Dormen’in müzikalleriyle uçurdu bizi. Gecenin en etkileyici olaylarından biri de son dönemde yetiştirdiği genç oyuncularından birinin, "Ben Haldun Dormen’den öğrenmeyi öğrendim" demesiydi...

Ben hangi arada ağlamaya başladım bilemiyorum.

Haldun Dormen’in talebelerini sahnede izlerken mi, büyük usta Erol Günaydın’la "Papaz Kaçtı"da izlerken mi, kaybettiğimiz tiyatrocuların adı sıralanırken mi, isimsiz kahramanlar diye setçi, ışıkçı, teknik ekip sahneye çıktığında mı?..

Yoksa Haldun Dormen sahneye çıktığında mı?..

O kadar büyük bir alkış aldı ki...

İşte diyorsun...

50 yılın özeti...

Müthiş bir sevgi seli...

Ve o, en mütevazı haliyle kolunu kaldırıyor, işaretini yapıyor...

"Perdeeee..."

Ve perde açılıyor....

İşte o perdenin arkasında yüzlerce insan, yolu Dormen Tiyatrosu’ndan geçmiş, şu an gösteri dünyasının neredeyse bütün isimleri...

Bizi selamlıyorlar...

Koptum orada.

Müthişti, müthiş...

Dede’yle gurur duyuyoruz Alya.

Marş marş Dubai’ye dönüyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları