Öfke koleksiyonu

Özgür, dingin ve onurlu bir yaşamı sadece kendi çocuklarımız için değil, başkalarının çocukları için de talep ederek başlayabiliriz yeni bir hayata.

Haberin Devamı

“Öfkeliyken hatalar bize sislerin arasındaki bir beden gibi daha büyük görünür”
Michel de Montaigne

Öfke dinlemeyi imkânsız kılar, dinlenmemek ötekini çileden çıkarır, öfkeliyi anlamaktan, kavramaktan alıkoyar. Öfke kibrin yancısıdır, kendi başına oynar, pas vermez, pas almaz. Kendi sesinin sihrine yenik ve sağırdır. Tek sesli ve ezbercidir. Soru sorulmasından hoşlanmaz öfke, soruları sorar, yanıtları o verir. Hiçbir meselenin etrafından dolaşmaz, uzlaşmaz, yıkar geçer. Tek tipçidir, çoğulcuyu sevmez, çoğunluğu kollar öfke.
Kolay öfkelenir misiniz? Öfkeyi meselelerinizin kilidini açan bir anahtar olarak kullanır mısınız? Öfke yardımıyla bir derde derman olmuşluğunuz, birilerini ikna etmişliğiniz var mıdır? Öfke nöbetleriyle geçen zaman zarfında hayatı kaçırdığınızı düşündünüz mü hiç? Sahi; baldan tatlı mıdır öfke? Kaç kalp kazandınız öfkeyle ya da uğradığınız zararların envanteri mevcut mu belleğinizde?

Haberin Devamı

Öfke ikliminde tükeniyor ömrümüz. Kızgınız; evde, trafikte, işyerinde, okulda, tribünde, hastanede, TV tartışmalarında, Meclis oturumlarında, mahkeme salonlarında... Öfkeyle savunuyor, suçluyoruz birbirimizi. Toplu küfrediyoruz; hakemlere, siyasilere, âkil insanlara, ötekilere, kavramlara, yaşama biçimlerine, inançlara, filmlere, hatta uyarına geldiğinde bir rubaiye... Sevgiyle sövgü, tespitle hakaret, ifade özgürlüğüyle boşboğazlığın arasından su sızmaz bu coğrafyada. Temelsiz bir öfkeyle, güzel şeyleri çirkin biçimde söyler, öfkenin güdümünde çirkinliğe topluca boyun eğeriz.
Bu duygu ve davranış bozukluğunun kökeni, türümüzün hayatta kalmak için yaslandığı temel güdülere uzanıyor: Yeni her şeye şüpheyle endişeyle yaklaşmak. Yerleşik düzeni değiştirme potansiyeli taşıyan her yeniliği öncelikle tehdit olarak algılamak. Önce ve muhakkak tu kaka ilan etmek. Yalnızlığımızın yoldaşı şuurumuzu, kalabalığa karıştığımızda kitlenin kaba güdülerine teslim ediveririz.

MAHKEMEDE GÖRÜŞÜRÜZ

Bakın Fazıl Say, sağlamasını yapmadan Ömer Hayyam’a mal edilmiş bir rubaiyi Twitter aracılığıyla takipçileriyle paylaştı. Muhtemelen öfkeli bir anında. O paylaşım takipçileriyle sınırlı kalmadı, takipçisi olmayan öfkelilerce de fark edildi. Küfrün çarkları harekete geçti, karşılıklı hakaret içeren mesajlar atıldı, öfkeli gayretkeşin biri şikâyet dilekçesiyle mahkemeye koşturdu, bir savcı şikâyeti davaya dönüştürdü ve dava Say’ın 10 ay hapis cezasına çarptırılması ve infazın ertelenmesiyle sonuçlandı. Say beş yıl zarfında benzer bir suç işlerse ertelenen ceza uygulanacak.
Bu arada dava sürecinde sosyal, yazılı ve görsel medyada yorumlar, gerilimli tartışmalar, polemikler havada uçuştu. Kimi siyasiler öfkeden fayda devşirmeyi denedi, davayı konu ederek saf tutanlar kendi tezlerini ilgili ilgisiz demeden pazara çıkardı. Sonuç; bir alay zaman kaybı ve yersiz toplu öfke nöbeti...

Haberin Devamı

BİRKAÇ İYİ ADAM

İşini gücünü, ailesini, öteleyip barış arayışına katkıda bulunmak üzere yollara düşmüş iyi niyetli yurttaşlar -âkil insanlar- var. Bu insanlar büyük paralar karşılığında bu görevi kabul etmekle itham edildi. Kerli ferli adamlar ciddiye alıp tartışmaya kalktılar bu dedikoduları. Emek Sineması eylemini Ergenekon’a bağlayan köşe yazısı okuduk. Bunlara inanan tedbirsizlerle işin aslını bilenler birbirlerine sitem ediyorlar günlerdir.

Ülkeyi yıllardır maddi manevi büyük kayba uğratmış bir kan davasının bitme ihtimali karşısında, bu barışın kime yarayacağını hesaplamaya girişecek kadar öfke esiri olmuşuz. Bir ülkede barıştan olumsuz etkilenebilecek birileri olduğuna mı yanalım, birilerinin diğerlerine barışı çok görecek kadar gözü dönmüş olduğuna mı?

Haberin Devamı

Sıklıkla yaşadığımız bu ve benzeri gerginliklerin her biri bir tür kitlesel yaprak toplama seansı... Birlikte yaşama kültürü gelişmemiş, tahammülsüz, alıngan, meselelere iyi yanından bakmayı enayilik sayan toplumun hastalıkları bunlar. Bu öfke koleksiyonunu reddetmek mümkün oysa. Özgür, dingin ve onurlu bir yaşamı sadece kendi çocuklarımız için değil, başkalarının çocukları için de talep ederek başlayabiliriz yeni bir hayata.

Tanrı gülüşünle öfkeni almış senin,
Birinden cennet yapmış, birinden cehennem.
Sen cennetimsin benim, ben senin uslu kulun;
Açılsın kapıları bana cennetimin!

Hayyam’sız kalmayın…

Yazarın Tüm Yazıları