Ne panda ne penguen, Afrikalı aç çocuk

Pazar günkü yazısında çevre duyarlılığının simgesinin ne olması gerektiğini sorguluyordu Ertuğrul Özkök.

Penguenler mi, kutup ayısı mı, koala mı, panda mı? Bence bir deri bir kemik kalmış aç Afrikalı çocuk...

İstanbul Tasarım Haftası’nda ziyaretçiler Hürriyet reyonunda Hürriyet’in birinci sayfasını kendi görmek istedikleri gibi tasarlamışlardı.

Ertuğrul Özkök, ziyaretçilerin çalışmalarından oluşan sergiyi gezerken, çevre olaylarını ve küresel ısınmayı manşet olarak seçen çalışmaların çokluğunu fark etmiş. Ve, "Acaba biz gazeteciler, çevre olaylarına yeterince ilgi göstermiyor muyuz?" diye endişe etmiş.

Ben medyada tam tersi bir tutum olduğunu düşünüyorum. Küresel ısınma medyada, dünyanın diğer büyük sorunlarıyla kıyaslandığında fazlasıyla yer alıyor. Ve üstelik hep de tek taraflı bir bakış açısıyla. Sergilenen birinci sayfa tasarımları arasında küresel ısınma konulu olanların sayısının fazla olmasının nedeni de bu bence. Medya küresel ısınmayı o kadar tek taraflı ve yoğun olarak işliyor ki, insanlar da bu tek taraflı mesaj bombardımanından etkilenerek, küresel ısınmayı kafalarında bir dogma (doğruluğu sınanmadan benimsenen ve bir ideolojinin temeli yapılan sav) haline dönüştürüyor ve tasarladıkları kapak sayfasının manşetini bu konuya ayırıyorlar.

Hatta bu dogmatik inanç, sergilenecek tasarımların seçimi sırasında da devreye girmiş ve küresel ısınma manşetli tasarımların kayırılmasına yol açmış da olabilir.

Peki küresel ısınma denilince, simge olarak akla hep kutuplarda yaşayan hayvanların gelmesinin nedeni de bu medyatik dogma değil mi?

Eriyen buz kütlesinin üzerindeki ayı fotoğrafı medyada ne sıklıkta kullanılıyor farkında mısınız? Fotoğraf, zavallı bir kutup ayıcığı küçük bir buz adacığının üzerinde mahsur kalmış algısı yaratmak amacıyla, çevreciler tarafından sömürüle sömürüle bitirilemedi. Yakında bir gazetede yine karşımıza çıkacağından eminim. Halbuki kutup ayısı yüzebilen bir hayvan, eriyip kopan buz adacığının üzerinde mahsur kalmasına olanak yok.

Daha geçen gün neredeyse tüm gazetelerde yayınlanan bir haber vardı. Kutup buzullarının sınırlarının ne kadar gerilediğini gösteren uydudan çekilmiş fotoğraflar, tüm medya organlarında küresel ısınmanın kanıtı olarak sunuluyordu. Peki kutup buzullarının sınırlarının gerilediği, buna karşılık buzulların sürekli kalınlaştığını gösteren bilimsel bulgulara yer veren tek bir gazete var mıydı? Hayır. Çünkü kutup buzullarının kalınlaştığını ve sınırları gerilese de buzulların toplam kütlesinin sabit kaldığını gösteren uydu fotoğrafları çevreci yobazların ilgi alanı dışında kalıyor.

Onpunto yazarı Canok Abisel’in bu konuda çok güzel bir makalesi var, koloni.onpunto.com adresindeki günlüğünden okuyabilirsiniz.

Öte yandan bir sürü gazete yazarı, ne olduğu hakkında fikirleri bile olmadığı halde, Türkiye’nin Kyoto Sözleşmesi’ni imzalamamasını eleştirip duruyor. Kyoto Sözleşmesi, sanayileşmiş ülkelerin gelişmemiş ülkelerin sanayileşme hakkını satın almasından başka bir şey değil oysa.

Kyoto Sözleşmesi’nin gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeler için anlamı enerjinin pahalılaşması, refahın daha da azalması demek.

Kyoto Sözleşmesi, Afrikalı çocukları daha uzun süre açlığa mahkûm etmek demek.

Gerçek çevreciliğin sembolü işte bu nedenlerle açlıktan göbeği fırtlamış Afrikalı çocuk olmalı.

Ertuğrul Özkök’e katılıyorum. Medya çevre sorunlarına çok daha fazla önem vermeli. Ama dogmalara yüz vermeden, tarafsız olarak...

İstanbul Belediyesi, Bebek’i öldürmeye kararlı

İstanbul Belediyesi’nin Bebek’te ne yapmak istediğini çözen beri gelsin.

Önce sahil yolunu, denize kazıklar çakarak genişlettiler. Şimdi de yalılarla apartmanlar arasında kalan birkaç yüz metrelik dar yolu, ortaya yaptıkları refüjle iyice daralttılar.

Belediye zaten dar olan ama yol kenarına park edilmesi önlense üç, hatta dört şerit olarak kullanılabilecek yolu, ortasına inşa ettiği refüjle iki şeride düşürdü. Bir başka deyişle huninin ağzını iyice daralttı.

Öte yandan Bebek’in en büyük sorunu otopark. Hafta sonları binlerce kişiyi çeken önemli bir sayfiye semti olan Bebek’te otomobillerin park edileceği alan yok. İnsan, "İstanbul Belediye’sinin amacı, Bebek’in mutena bir sayfiye yeri olma özelliğini yok etmek mi" diye düşünmeden edemiyor.
Yazarın Tüm Yazıları