Müfide İnselel’le tanıştık, pek sevindik Öyle fasulyeden diil, gerçekten...

İlk kez o denli hassas bir anımda yakalanmasaydım yine de bu derece sever miydim bilemiyorum ama Müfide İnselel’in Fasulyeden’ine, Dila Uygun yönetmenliğinde, Bozcaada’da çekilen klibi ilk kez gördüğümde, içimde sonbahar rüzgárlarına terk edilmiş bir sahil kasabasının hüznü (!) vardı.

Haberin Devamı

Ilgın moduna geçtiğimde en hunhar şekilde makaraya sarıldığımı, yine de sarılacağımı adım gibi bildiğim hálde şu geçtiğimiz cümleyi kurabildim ya, anlayın yani hüznün boyutunu...

Klip ve şarkının, halet-i ruhiyeme itinayla tüy dikmesi üzerine, Müfide İnselel’i sevmemek gibi bir lüksüm olamayacağını biliyordum artık.

Kaldı ki şahsen, içinden ‘bünye’ kelimesi geçen bir şarkıyı sevmemem de mümkün değil.

Durumu zorlamanın faydası yok. Abuklasa da seveceğim İnselel’i, sabuklasa da seveceğim yani...

Daha önce şarkı yazarı olarak ismini duymuş olduğumuz, (Demet Sağıroğlu’nun Tabu’su, Funda Arar’ın Aşksız Kal’ı, Zeynep Casalini’nin Refakatçi’si gibi birçok parçanın sözleri ve/veya bestesi ona ait.) Müfide İnselel’in ilk albümü, kendi adını taşıyor. Albümde yer alan 12 şarkının sözü de müziği de ona ait...

HUMPHREY BOGART KILIKLI KÜSKÜN KIZ ÇOCUĞU

Fasulyeden’in klibinde Müfide İnselel, siyahlara bürünmüş, tek başına dolanıyor Bozcaada’nın boş sokaklarında... Ki ben Bozcaada’nın sokaklarına bakıp, Alaçatı’nın sokaklarını görüyorum sanki...

İnselel, deniz kenarında kumlara uzanıyor, trençkotu ve fötrü yok ama işte, bilirsiniz, ufka doğru Humphrey Bogart-Humphrey Bogart bakıyor...

Ve o malûm ‘küskün kız çocuğu şarkısı’nı söylüyor:

‘Pek iyi değilim bu günlerde / Şarap çare olmadı / Yok yemeğe gelemem sizlerle / Karnım hiç acıkmadı / Pek iyi değilim bu günlerde / Serde huzur kalmadı / Israr etmeyin gelemem sizlerle / İkramiye çıkmadı / Fasulyeden sevildim hep / Oynadım fasulyeden / Zararım künyeden mi? / Yoksa külliyen mi bünyeden? / Azat edin beni dostlar / Yittim, yittim, gittim / Belki bir gün dönerim aranıza / Ben şimdilik bittim...’

Müfide İnselel, rahmetli Mete İnselel’in kızı aynı zamanda.

Efendiliğiyle nam salmış bir tiyatro sanatçısı olmasına rağmen, kamuoyu nezdinde daha çok 70’li yılların seks filmleri furyasında çekilmiş komedi-soft porno kırmalarının kahramanı olarak tanınan Mete İnselel’in...

Mesut Yar’ın, Tempo’da, Sesler Yüzler Sokaklar başlığı altında, geçen hafta kaleme almaya başladığı portrelerin ilk konuğuydu Müfide İnselel...

İKİ ÇOCUĞU OLMASA BABAM BU İŞLERİ YAPMAZDI

Leziz yazı olmuş. Geçen haftanın sayısı olduğu için bulmanız mümkün olmayabilir. Okumayanlar, bizim alıntıladığımız bölümle idare etsin...

Mesut Yar, ilkokuldan sınıf arkadaşı olan İnselel’le konuşurken; ‘Müfide, gerginim biraz,’ diye lafa giriyor; ‘Benim köşenin ilk konuğusun. Özgeçmişini okudum, ‘tek gailenin, biyolojik olarak adı konamayan dokunulmaz yerlerimizde hoş tatlar bırakmak olduğunu’ söylüyorsun üstelik. Da Vinci şifresi gibi bir şey bu. Gel biz babandan bahsedelim biraz. Hiç izledin mi meşum filmlerini?’

İnselel’in yanıtı o kadar içten ki gidip kendi babamın sakallarını mı okşayayım istedim, İnselel’in yanağından kesme mi alayım, bilemedim:

‘Hayır ama başka filmleri de vardı. Onları izledim. Yastık gibi tiyatroya taşırdı beni bizimkiler. Kuliste büyüdüm say hani. Beş yaşında konservatuvara başladım. Nedeni mi; bitmeyen tiyatro aşkı, senin ‘Tak Fişi Bitir İşi’nden bildiğin o adamın... Babam çok donanımlı bir adamdı. Çok büyük ve çok yaşlıydı benim için sanki. Babamdı işte. Okuduğu kitapların dörtte birini okumamışımdır daha. Mesnevi felsefesinden dünya coğrafyasına, şiirden politikaya her şeyi hatmederdi. Seks filmlerinin popüler olduğu dönemde çok rahat ettik. Ama eğer iki çocuğu olmasaydı, Sanskritçe öğrenmek, medeniyetten uzak yaşamak, elleriyle yemek yemek isteyen bir adam, Yeşilçam’daki o rezilliğe katlanamazdı sanırım. Koşturmasının farkındaydım. Anneme sorulan tuhaf şeyleri hatırlıyorum. ‘Kocanızı kıskanmıyor musunuz o kadınlardan?’ derlerdi. Annem yapıştırırdı hemen: ‘Bir eczacıyı ilaçlarından kıskanabilir misiniz?’ O dönemde kazanılan paralarla Ferhan Şensoy’la tiyatro kurdu. Çok farklı apoletleri olabilirdi şimdi ama genç öldü. Babam deyince, gözümde hep okuyan ve donla dolaşıp sırtını kaşıyan bir adam canlanıyor. Sanırım hayatta olsa bir de ‘Neden utanacakmışım kardeşim, kadınların hepsi taş gibiydi’ diyebilecek kadar komplekssiz mizaha sahip bir oyuncu.’

NİL’İ, NAZAN’I BIRAKALIM KENDİSİNE BAKALIM

Haberin Devamı

Röportajın sonlarına doğru telefon çalıyor ve Mesut Yar’ı arayan ‘müzik otoritesi’, Müfide İnselel’le konuştuğunu öğrendiğinde; ‘Yeni Nazan Öncel olacak’ yorumunu yapıyor.

Yar, bunu Müfide İnselel’e aktardığında İnselel’in verdiği cevap da ziyadesiyle sevimli: ‘Daha genç olsaydım Nil Karaibrahimgil diyecekti belki de...’

Kime ne derece benzediği konusu şöyle kenarda dursun, zeki ve kendisiyle dalga geçme olgunluğunu haiz bir hanımefendi olduğu muhakkak...

Beş yaşında girdiği İstanbul Belediye Konservatuvarı Piyano Bölümü’nde başlayan eğitimi, arada alınan antraktlarla (İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda dört yıllık keman eğitimi de var) bölünmek suretiyle, gide gele 11 yıl boyunca sürmüş. Neticede Mete İnselel’in vefatıyla son bulmuş.

Okulun ardından tiyatro oyunculuğuyla ve barlarda, müzik kulüplerinde profesyonel şarkıcılıkla iştigal etmiş. Özellikle son birkaç yıldır da ismiyle sık sık karşılaşmaktaydık; daha önce de belirtmiş olduğumuz üzre, şarkı yazarı olarak...

Fasulyeden şarkısı sayesinde suretiyle de tanıştık. Ve tanıştığımıza sevindik... Öyle fasulyeden değil yani; hakikaten sevindik...

(Bu arada işbu metin boyunca ‘fasulyenin faydalarına’ göndermede bulunan bir esprimsi şıfttırtmadığım için liyakat madalyası istiyorum... İstiyordum... Ki... Tüh be!.. Yine biterayak yapmış kadar oldum di mi?.. Katlim vaciptir, vurun beni...)

Yazarın Tüm Yazıları