Modern Zamanlar

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Post modern flörtler

ARTIK benden hayır yok ! İyicene anladım... Kara bahtıma küseyim, bundan böyle ‘portakalımın yarısı’ hatun kişiyi asla ve asla bulamayacağım. Bir kalebent hükümlüsü gibi ebedi yalnızlığa mahkumum.

Bunu şurdan çıkartıyorum, geçen gün biri İsveçli, diğeri Fransız iki sosyoloğun ‘post modern flört mekanları’ hakkındaki araştırmasını okudum.

Okumaz olaydım, moralim sıfıra indi!

* * *

ÇÜNKÜ, sosyologların önerdiği bu mekanlarla benim hiç alakam olmadığı gibi, öğrendim ki, eh karınca kararınca şunca senedir kullandığım ‘avlanma alanları’nın (!) pabucu da şimdi tamamen dama atılmış...

Kendi açımdan örneklersem, mesela bar tezgahında ‘merakımı af buyurun, içtiğiniz kokteylde rom mu var’ diye girizgah yapıp; sonra konuyu hemen Ernest Hemingway'in Havana günlerine çekip; ardından da aynı yazarın ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’da tasvir ettiği ve Robert Jordan'la Maria'nın uyku tulumu içindeki sahnesini anlatan paragrafa uzanmak artık nanay netice verirmiş!

Demek ki kadın ya ‘hayır, patlıcan suyu var’ diye tersleyecek; ya da, ‘uyku tulumunun fermuarını çekerken inşallah bir yerini de sıkıştırmıştır’ türünden gayet itici, itici olduğu kadar da sadist da bir cevap yapıştıracak.

Sosyologlar tezgah tanışmalarının belki hala İngiliz puplarında mümkün olabileceğini kaydediyorlar, zira buralarda önce hesabın ödenip bardağın sonra geldiği ‘cash and carry’ ilkesi geçerli ya, yanınızda yine içkisini bekleyen kızcağıza dönerek ‘amma da uzattı’ diye yakındığınız takdirde, şansınız yaver giderse, bu kader ortaklığı sayesinde belirli bir iletişim kurulabilirmiş.

Ölme eşeğim ölme!.. Üstelik ben zaten İngiliz puplarından hazetmem...

* * *

PEKİ, ‘post modern flört mekanları’; daha Türkçesiyle ‘yeni ayartma yerleri’ nereleri mi?

Sıkı durun, bir,‘siber kafe’ denilen ve internet ağına dalmış milletin bilgisayar başında fare tıklattığı o sterilize dünyalar; iki, mikrofonu eline kapan ahmakların kendilerini podyumda şarkıcı sandığı ‘karakoe’ lokalleri ve üç; ayağına paten geçirmiş sürülerin hep beraber çıktığı asfalt gezintiler...

Fesüphanallah!

* * *

ÖNCE bu sonuncusundan başlayayım... Hadi yaşımı başımı boş verin, diyelim ki ben de bir çift pateni, yeni deyişle ‘roller’ı zar zor botlarıma taktım ve Fransız sosyoloğun tavsiyesine uyarak Paris'teki toplanma mevkiine gelip, bilhassa refakatçisi ortalıkta gözükmeyen hatunların yanında kaymaya çalıştım.

Ve yine diyelim ki büyük mucize gerçekleşti, ilk yüz metreyi kafamı gözümü yarmadan sağ salim atlattım... Kolum, bacağım, gövdem hala yerinde duruyor...

Takvimi kandırmaya çalışan fakat estetik sarrafı gözlerimi kandıramayan şu hanımcağız eh fena değil, yanına yaklaşıp ‘bir dahaki sefere siz de, ben de çocuklarımızı getirelim. Onlar turu tamamlarken biz de köşedeki terasta aperitif içeriz’ diyeceğim ama kadın ‘tamam’ kabilinden sırtıma şöyle bir dokunsa, bu defa kurtuluş yok, dengemi kaybedip iki seksen yere uzanacağım...

Üstelik, acaba şu kadar cigara paketlik nefesle tempoyu tutturmaya devam edip konuşmanın sonrasını getirmeye mecalim yetecek mi?

Mümkünatı yok, dolayısıyla ‘patenli tavlama’nın patenti bana göre değil!

* * *

JAPON icadı o ‘karakoe’ herzesinin ise adını dahi işitmek istemiyorum!

Değil yeni yetme bir Demi Moore, canım Ava Gardner tekrardan dünyaya gelip ‘hadi tek bir melodi mırıldan, benim kavalyem olacaksın’ bile dese, işkence hariç yeryüzünde hiç bir kuvvet beni bu aparatla anırmaya mecbur kılamaz.

Hayatımın sonuna kadar tek bir kadın saçı teli görmeden keşiş hayatı sürmeye razıyım ve isterse bütün zamanların en bilge sosyoloğu önersin, hatun ayartacağım diye kendimi ele güne; fakat bilhassa kendime rezil edemem...

* * *

CEHALETİMİ bağışlayın, doğrusu şu ‘siber kafe’lerde flört oyununun nasıl oynabileceğini ise çıkartamadım.

Şükür zaten benim kendi internetim var buralara yolum düşmüyor ama bir defa büyük oğlumu götürmüştüm o zaman gördüm, söz konusu mekanlarda herkes önündeki bilgisayarla ilgileniyor... Yanında dünyanın en cazibeli dişisi bile otursa, onunla değil Patagonya'daki sanal bir kızcağızla irtibat kuruluyor...

Velev ki o bitişikteki dişi dikkatinizi çekti, eminim klavyenin başındaki adam şöyle sağa dönüp yüzyüze bir komplimanla uvertür yapacağına, ne eder eder komşusunun e-mail adresini bulur ve onun aracılığıyla temas sağlamaya çalışır.

Allah yazdıysa bozsun, böylesine alengirli şeyler benim harcım değil ve fişmekan hanımı elektronik postayla baştan çıkartacağım diye bir ekrandan diğer ekrana dolanamam...

Dolayısıyla, ‘post modern flört mekanlarına’ ayak uydurabilmesi mümkün olmadığından ve sosyologlar eskilerinin pabucunun da dama atıldığını buyurduğundan, en başta dediğim gibi artık kesin kes anlaşıldı, kulunuz bu gidişle ‘portakalının yarısını’ asla ve asla bulamayacak... Seninle er geç hesaplaşağız ‘post modern zamanlar’, demek ki benim gibi bir ‘modern zamanlar’ yazarından böyle kalleşçe intikam alacakmışsın...

Yazarın Tüm Yazıları