Milletvekili Anastasia garsonluk yapıyor

Anastasia Andreadaki, adını 1990 yılında yapılan genel seçimlerde Yeşiller Partisi’nden Pire bölgesinden milletvekili seçilerek duyurdu.

Bugün varlığından kimsenin pek haberdar olmadığı söz konusu partinin o dönemdeki sloganı ‘Profesyonel politikacılara hayır’dı ve genç Anastasia adeta bu slogan için biçilmiş kaftandı.

Ressamdı. Metal tepsiler, tabaklar üzerinde resim yaparak sağlıyordu geçimini.

Gençti, uzun kıvırcık saçları vardı. Koskoca gözlüklerinin arkasında cin gibi bakan gözler. Dudaklarında tatlı mı tatlı bir tebessüm...

Daha parlamentoya geldiği ilk gün 299 meslektaşına birer kırmızı gül hediye ederek dikkatleri üzerine çekmişti. Çevreci idi ya, tam birbuçuk yıl oturduğu milletvekili koltuğundan kalkarak çevre sağlığı, eğitim, savunma harcamalarındaki müsriflik gibi konularda tam 180 kez konuştu.

Yeşiller Partisi’nin tüzüğü iki yılda bir milletvekillerinin değişmesini öngörüyordu Anastasia da partisinin bu kuralına uyarak istifa etti.

Pek çok politikacının kaderi ya, unutuldu sonraları. Ta ki 2000 yılındaki vali seçimlerine kadar. Pire’de vilayet meclis üyesi seçildi ve üçbuçuk yıl bu görevde kaldı.

Politikayla iç içe idi ama politika karın doyurmuyordu. Geçimini sağlaması için çalışması gerekti. Ne bir devlet dairesinde, ne bir holding kuruluşunda iş aradı. Milletvekili ve vilayet meclisi üyesi olduğu dönemde yüzlerce kartvizit vermişlerdi kendisine ama o tek birinin telefonunu bile aramadı. Her zaman olduğu gibi özgür ruhunun sesini dinledi ve geçen kış Atina’nın varoş semti Egaleo’da bir tavernada garson olarak çalışmaya başladı. Yarım kilo şarap, bir porsiyon kalamar, bir grek salat, bir tzatziki...

Malum mevsim ya, taverna geçen mayıs ayında kapandı. Anastasia’nın evinde tenceresinin kaynayabilmesi için paraya ihtiyacı var. Bu sefer Pire’nin varoş semti Nikea’da bir kafeteryada iş buldu. Bir frappe kahve, bir orta şekerli, iki gazoz...

Etnos Gazetesi’ne verdiği demeçte halinden hiç şikayetçi olmadığını söylüyor ve geçmişe baktığında ‘Aktif Politika benim için galiba hataydı’ diyor.

Sahi, Türkiye’de onca eski milletvekilleri arasında Anastasia’ya benzeyen var mı?

Srebrenica katliamı için özür dileyin

Haber pek de yankı uyandırmadı. Uyandırmaması da belki herkesi memnun edecek bir gelişmeydi. Liberal politikanın savunucularından ve son seçimlerde Yorgos Papandreu’nun lideri olduğu Pasok’tan milletvekili seçilen Andreas Andrianopulos, 10 yıl önce 8 bin Müslüman Boşnak’ın Srebrenica’da öldürülmesinde, Yunanlı gönüllülerin rolü ile ilgili parlamentoya bir soru önergesi verdi. Ardından, Atina’da bir savcı bu ihbarın üzerine giderek soruşturma başlattı.

Atina, Slobodan Miloseviç rejiminin başlıca müttefiklerinden birisiydi o dönemlerde ve bazı Yunanlı gönüllülerin, hálá eski Yugoslavya’nın Savaş Suçluları Mahkemesi tarafından aranan Radovan Karadziç’in askerleri ile birlikte savaştıklarına dair çok az da olsa bilgiler bulunuyordu. O zamanlar bahane ‘Ortodoksluk’, bahane ‘Yunan-Sırp kardeşliği’, bahane ‘emperyalizme karşı omuz omuza mücadele’ idi.

Srebrenica’daki katliamdan sonra Yunan bayrağının da çekiliği haberleri dolaşmıştı bir süre, hepsi o kadar. Bugüne kadar kimse taşın altına elini koymadı. Adeta herkes Yunanlı gönüllülerin Bosna’da neler yaptıklarını unutmak, unutturmak istedi.

Geçtiğimiz günlerde üniversite öğretim üyesi, gazeteci, siyasetçi toplam 163 Yunanlı aydın ortak bir bildiriye imza atarak, Yunanistan’ın, Srebrenica’da katledilen 8 bin kişinin ailesinden resmen özür dilemesini ve Yunanlı gönüllülerin işledikleri suçlar için adalete hesap vermelerini talep etti.

Bildirinin yayınlanmasından bu yana günler geçti, pek ses seda yok. Pek de olmayacak gibi...

ATİNA REHBERİ - 04

Atina’da yaz dediniz mi bütün yollar güneye, yani İstanbullu Rumların ‘işgali’ altındaki Paleon Faliron semtinde başlayıp, tanrıça Hera’nın tapınağı ve güneşin batışı ile ünlü Sunion kasabasına kadar uzanan yaklaşık 50 kilometrelik sahil şeridine çıkar.

Eğer otomobiliniz yoksa, şehir merkezinden otobüs ya da Olimpiyat Oyunları nedeniyle inşa edilen yeni trenle bu upuzun sahilin önemli bir bölümünü gezip görebilirsiniz. Otobüslerin son durağı Varkiza, yeni trenin ise Glifada.

Otobüslerin derdi malum. Yoğun trafik, kalabalık ve klimaların genellikle arızalı olması... Yeni tren ile yolculuk rahat olmasına rahat da, sorun neredeyse kaplumbağa hızı ile gitmesi. Üstelik iki dakikada bir durak var. Zaten bu trenin emekliler için düşünüldüğü söyleniyor. Sabahları evi silip süpürecekler ya, kadınların o saatlerde kocalarına pek de yıllardır aynı yastığa baş koydukları hayat arkadaşları gibi baktıkları söylenemez. Eh adam emekli, nereye gitsin? Çıkıyor evinden sabahın bir vakti, yeni trene biniyor. Son durağa gitmesi, orada bir tur atıp kahve içmesi ve dönmesi akşamı buluyor.

Sahil şeridinde Rumların mezecisi, kebapçısı, midyecisi, baklavacısı ile İstanbul’a benzetmeye çalıştıkları, gökyüzü çanak antenleri ile dolu Paleon Faliron semtine rastlayacaksınız. Daha ilerideki Kalamaki ve Alimos’da denize sıfır kafelerde sabahın buraya göre erken sayılan saatlerinden (yani 11.00 civarı) itibaren servis yapılıyor.

Gözleri ve estetiği son derece rahatsız eden beton yığını Ellinikon’dan, belediye plajının bulunduğu Vula semtine kadar olan bölüm eğlence yerleri ile dolu. Romeo, Poseidon, Frangelico, Asteria, Thalasa ve daha nice müzikhol ve gece kulüplerinde yaz geceleri neler oluyor, ne siz sorun ne ben söyleyeyim! Alkol, libido, ter, bronzlaşmış bedenler, bir o tarafa bir bu tarafa kıvırmalar, tahrikkar ve tabii günahkar bakışlar...

Söz eğlenceden açıldı ya, geçenlerde Asteria adlı müzikholü teftişe gittim. Panos Kiamos adlı genç bir şarkıcı sahne alıyor. İnanın o kadar çok güzel genç kadının, o kadar dekolte kıyafetlerle o kadar çok masanın üstüne çıkıp dans ettiğini yıllardır görmemiştim. Çocuğun sesi güzel ama kadınlar durumu epey abartmışlar. Adam ne dese yapıyorlar. Kalkın diyor, kalkıyorlar, kıvırın diyor kıvırıyorlar, acı çekip daha çok kıvırın diyor, ‘emrin olur’ dercesine itaat ediyorlar, bir kadeh daha diyor, iki içiyorlar. Ne şanslı adam ya...

Bağımsızlığını ilan etmiş eğlence bölgesindeki Glifada bir zamanlar neredeyse tam bir Amerikan köyüydü. Atina’da yaklaşık 10-15 yıl önce kapanan bir ABD üssü vardı. Eğlence tarzları malum Amerikan askerleri buraya gelir, dolarlarını burada harcarlardı. Şimdi son derece lüks bir çarşısı olan Glifada’da, tabelasında ‘No dogs, No Greeks’ (Köpekler ve Yunanlılar giremez) yazan bar bile hatırlıyorum.

Atina’nın sahil şeridi Uzo ve deniz ürünleri satan kantinlerin olduğu Kavuri ve sosyete semti Varkiza ile devam ediyor. Ondan sonrası banliyö dışında. Sıra sıra yazlık villaların olduğu Aya Marina, Anavisos, Lagonisi, Nea Foça (yeni foça) ve Sunion.

Hani eğer buraya kadar gelirseniz, salaş iki balıkçı lokantasından birinde mutlaka mola verin.

Atina rehberi gündem elverdikçe devam edecek...
Yazarın Tüm Yazıları