Küçükken televizyonumuz bile yoktu

Paris’teki Vogue partisi...

İçeri bir kız giriyor...

Upuuuuuzun bir kız.
Bütün kadınların gözleri, şöyle bir yeni geleni süzüyor...
Benim gibi idare edecek güzellikteyseniz, sorun yok...
Zaten sizi ciddiye alan da yok...
Ama çok güzeller, çok güzellerden hiç hazzetmiyor! Birbirlerine hırsla, araştıran gözlerle, yılan gibi bakıyorlar. Ne giymiş, hangi dizaynırın elbisesi, ayakkabısı nasıl, üzerinde bende olmayan ne aksesuvar var?
Bu sektörde kadınların işi zor... Çoook zor... Sürekli bakımlı, sürekli iddialı olmak zorundalar.../images/100/0x0/55ea188cf018fbb8f86afd67

Ben hâlâ kızda kaldım, bu arada...
Zavallı hafif kambur da duruyor, herkes ondan kısa ya...
Şunu fark ettim, bu zapzayıf süper modeller, Afrika’daki zürafalar gibiler, herkese tepeden bakıyorlar...
Ama kız şeker, kız çocuksu...
Diyorlar ki, “Bu Jessica Stam işte!”
Ben en son Cindy Crawford’da kaldığım için, ismi bana bir şey ifade etmiyor.
“Vogue Türkiye’nin kapağıydı. Fotoğraflarını Patrick Demarchelier çekti...”
“Ha öyle mi?” diyorum.
Çünkü bir tepki vermem gerekiyor, normal bir şey gibi davranamam...
O zor isimli fotoğrafçı arkadaşın adını duyunca, üç dakika duracaksın, saygıyla eğileceksin, çünkü moda dünyasında Demarchelier’nin adını bilmeyenlere kafa atıyorlar!
“Röportaj yapmak ister misin Jessica Stam’le?”
“Nasıl yani, şimdi mi?” diyorum.
“Tabii” diyorlar.
Bir röportajcı hep hazır ve nazır olmalı. O anda bir Panasonic teyp kayıt cihazına dönüyorum.
Ve dişlerim uzamaya başlıyor...

23 yaşındaki Jessica Stam’ı sorularımla baymadan...
“Elbisenizi çok sevdim” diyorum.
Hani bir sıcaklık doğsun aramızda...
“Erdem’den” diyor.
İçimden, “Kim ulan bu Erdem?” diyorum.
Bugün moda konusundaki cehaletimi, herkes yüzüme vuruyor!
“Londra’da yaşayan bir Türk dizaynır” diyor.
“Evet doğru ya” diyorum gülümsüyorum ve röp başlıyooooor...

KÖTÜ KANADALI GERÇEKTEN YOK AMA...

Jessica çok şeker, çok içten...
Gerçek bir Kanadalı o...
Kanadalılar hakkındaki görüşlerine de katılıyorum, kötü Kanadalı olamıyor.
Ama Kanadalılar -kimse lütfen alınmasın- biraz köylü oluyorlar.
Kötü bir şey değil de köylü olmak, naif oluyorlar, kafalarında 40 tilki dolaşmıyor, dolaşamıyor. Onlar, benim gözümde Crocks ayakkabıların içine çorap giyen, estetik mestetik düşünmeyen, rahatlarını gözeten, son derece iyi kalpli insanlar.
Fakat 23 yaşındaki bir Kanadalıyla daha fazla bir şey konuşulamıyor.
Bu kadar genç insanların, maalesef hikâyeleri olamıyor.
Ama fotoğraf çektirirken bana çok kıyak geçti, boyunu kısalttı, benimle aynı boya gelmeye çalıştı. Benim için Jessica Stam hoş, tatlı bir anıydı.

Model olmaya ne zaman karar verdiniz?
- Hiç öyle bir niyetim yoktu. Hayalim ve isteğim de yoktu.

Nasıl yani?
- 15 yaşındaydım, bir kafede otururken yanıma bir kadın geldi. “Model olmak ister misin?” dedi. Nedense etrafıma baktım, “Ben mi?” dedim. “Evet” dedi. O meşhur bir model avcısıymış. Fotoğraflarımı çeşitli ajanslara yollamak istediğini söyledi.

Siz ne dediniz?
- Ben öyle durdum. Hiçbir zaman çok atak, kendinden çok emin, girişken biri olmadım zaten. Kanada’da bir çiftlikte büyüdüm ben.

Bildiğimiz çiftliklerden mi?
- Tabii tabii...

Hayvanlar filan?
- Olmaz mı? Aklına ne gelirse vardı. Domuzlar filan... Hepsi arkadaşımdı. 6 erkek kardeşimle, güle oynaya büyüdüm. Çok mutlu bir çocukluk. Televizyonumuz bile yoktu.

Şaka bu!
- Hayır değil. Ama ihtiyacımız da yoktu. Hep dışarıda, açık havada geçen bir çocukluk. Gerçek bir çocukluk. Babamın ailesi Hollanda’dan gelmiş, annemin ailesi ise Almanya ve İsveç’ten. Ben tam bir karışımım. Kız çocuğu gibi büyüdüğümü de söyleyemem, kolaysa 6 erkek kardeş arasında kız çocuğu olarak kal!

E peki ne alaka modellik?
- Ben de bilmiyorum, bir heyecan, “Yapayım bari” dedim. Ama ben o dişi dişi kız çocuklardan olmadım hiç, süslü bile değildim. Ne giydiğim de umurumda değildi. Dünyayı gezmek istedim ve para kazanmak... Bak şimdi Paris’teyim. Hayatım, Paris-New York hattında geçiyor. New York’ta bir daire alabilecek parayı şimdiden kazandım. Ve daha 23 yaşındayım. Hayatımdan memnunum, sıkılınca bırakıp üniversite okuyacağım.

Kanada uzak, izole... Öyle bir yerde büyümüş olmak sizi nasıl etkiledi?
- Kanadalılar iyi insanlar. Kötü bir Kanadalıya rastlayamazsın. Kendi halindeler. Ben de öyle bir tipim, ama öyle hemen insanlarla samimi olabilen biri değilim. Biraz mesafeliyim. Ama işte aile bağlarım çok güçlü. Coğrafya da bunu dayatıyor, en yakın yer bilmem kaç kilometre uzakta, o yüzden birbirine düşkün oluyorsun. Modelliğe 15.5 yaşında başladım, 17 yaşında New York’a taşındım.

Bir sürü güzel kız var. Sizce neden siz?
- Hiçbir fikrim yok. Kendimi çok güzel bulduğumu da söyleyemem.

Peki hiç bunalıma girdiniz mi, “Ben köylüyüm, büyük şehre bir çiftlikten geldim” filan diye.
- New York’ta böyle sorunlar yaşamazsın ki, oradaki herkes bir yerden gelme zaten.

Bu mesleğin en sıkıcı şeyi?
- Çok seyahat etmek gerekiyor. Başta o cazip görünen, bir gün nefret ettiğin bir şey haline dönüşüyor. Sürekli uçaklara biniyorsun, hiç evde değilsin, hep dışarıdasın, hep otel odaları...

En ilginizi çeken şey?
- Şimdi sen benim çeşitli dizaynır isimleri filan vermemi istiyorsun ama benim ilgimi emlak çekiyor.

Nasıl yani?
- Evler, daireler... Aklım fikrim New York’ta aldığım dairede. Tek istediğim bir an evvel onun içini döşemek. Çok heyecan duyuyorum bundan. Kendimi hep o evi yerleştirirken hayal ediyorum.

Spor filan yapıyor musunuz? Ya da sizin gibi bir top model olunca yediklerinize hep mi dikkat etmeniz gerekiyor?
- Ben koşuyorum. Gittiğim her yerde sabah uyanıyorum, şortumu giyiyorum, kulağıma i-Pod’umu takıyorum ve kilometrelerce koşuyorum. Sonra dalmayı seviyorum. Ekstrem sporlara da meraklıyım.

Ya bu iş hep devam ederse, okula gidemezsen, üniversite okuyamazsam diye endişe duymuyor musunuz?
- Hayır. Çünkü modellik, hayatımın bu dönemi için seçtiğim bir şey. Bir ömrü var, bitecek.

Neden mankenler ördek gibi yürürler?
- Üzerlerindeki kıyafeti gösterebilmek için öyle gerekiyor.

Bir kadının gardırobunda olmazsa olmazı nedir?
- Bence beyaz gömlek ve deri ceket. Bir sürü şeyle birlikte kullanabilirsin ve kendini çok farklıymış gibi yutturabilirsin.

Romantizm kareniz?
- Sevgilimle kanepede sarılıp, film izlemek...

İstanbul’a geldiniz mi hiç?
- Geldim, Moda Haftası için, çok da sevdim. Unutamayacağım şey, gözümün önünde biri Boğaz’a düştü, bizim manken kızlardan biri. Biliyorum gülmemek gerekiyor ama çok komikti.

“Hayat felsefem” diyebileceğiniz bir şey?
- Anı yaşamak.

Hayatta korktuğunuz bir şey var mı?
- Var tabii. Yüksekten korkuyorum.
Yazarın Tüm Yazıları