Kritik nokta

TÜRKİYE’de siyasi gündem yoğun olunca Kıbrıs’takilerin sesi duyulmaz oluyor.

Haberin Devamı

Nitekim 18 Nisan Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye’deki kamuoyunu pek ilgilendirmedi. Ama adaylardan şimdiki Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın aynı yere tekrar seçilmesi veya Başbakan Dr. Derviş Eroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesi bazı farklılıklar yaratabilir.

Ama oraya gelmeden belirtelim:

Kıbrıs Türkleri’nin en duyarlı olduğu şeylerden biri, oradaki önemli konulara Ankara’nın ne tepki gösterdiğidir.

Nitekim seçimler bir o partiyi, bir ötekini iktidara getirir ama gerçek iktidar her yıl buraya yüzlerce milyon dolar veren -kimine göre 1 milyar dolardan az değil- Türkiye’nin elindedir.

Neyse ki bu defa kimse, “Seçimlere Ankara burnunu soktu” demiyor. Hatta bir başka nedenle Kuzey Kıbrıs’a gelen Adalet ve Kalkınma Partili iki milletvekili, -galiba dedikodu çıkmasın diye- hemen Türkiye’ye dönmüşler. CHP ve MHP’den de gelenler olmuş ama kampanyaya karışmamışlar.

Gerçi Avrupa Birliği’nin Güney’deki büyükelçiliklerinden bazı diplomatların Mehmet Ali Talat lehine propaganda sayılabilecek türden faaliyetleri, Derviş Eroğlu’nu destekleyen çevrelerde ileri sürülüyor ama, somut örnek veren çıkmıyor.

Yalnız ABD Büyükelçiliği’nin pek hareketli olduğu ifade ediliyor.

Özetle söylemek gerekirse seçimin “temiz” sayılacak bir düzeyde yapılıp sonuçlanacağını tahmin etmek sanırız gerçekçi olur.

Ancak yukarıda dediğimiz gibi sandıktan Eroğlu’nun çıkmasıyla, Talat’ın çıkması bir takım temel sorunları gündeme getirecek. Bize kalırsa bunların başında, Kıbrıs Türkleri ile Rumlar arasındaki görüşmelerde “Egemenlik tek mi çift mi olmalı?” sorusu geliyor.

Talat, görüşmelerin başarıya ulaşması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin koyduğu parametrelere bağlı kalınmasını yani Kıbrıs’ta, “iki toplumlu, iki kesimli, tek egemenlik esasına göre yapılanmış olmakla beraber kurucu sıfatı taşıyan -kendi polisine, kendi yargısına sahip- iki devleti bünyesinde barındıran bir Cumhuriyet” modelinin kabul edilmesini istiyor. Bu parametrelerin dışına çıkılınca masayı önce Birleşmiş Milletler Temsilcisi’nin terk edeceğini savunuyor.

Oysa Derviş Eroğlu bu yaklaşımın Kıbrıs Türkleri’ni bir süre sonra, adada yaşayan az sayıdaki Ermeniler yahut Maronitler gibi azınlık durumuna düşüreceğini ileri sürüyor ve “Ben masadan kalkmam” dedikten sonra, Kıbrıs Türkleri’nin ayrı egemenlik hakkından ve iki devletin kendi arzularıyla merkeze devrettikleri yetkilerle kurulmuş bir devlet modelinden vaz geçmeyeceğini” vurguluyor.

Bu iki model arasındaki temel fark şu:

Talat’ın modelinde örneğin Türkler, “Denedik ama olmadı. Biz bu işten vazgeçiyor, kendi devletimizle yönetilmek istiyoruz” demeye kalkarlarsa bunu yapamazlar ama Eroğlu’nun modeli bu kapıyı açık tutar.

Haberin Devamı


Zaten zurnanın “zırt” dediği yer de orası. 

Yazarın Tüm Yazıları