Kömür madeninde bir gazeteci

SEVGİLİ okuyucularım, Amasra'da dört günlük kısa bir tatil yaptım. Gecekondu gibi bakımsız ve her türlü estetikten yoksun apartmanlarla doldurulan bu şirin beldede 1.200 kişinin çalıştığı önemli bir taşkömürü madeni var. Türkiye Taşkömürü Kurumu, yani devlet tarafından işletiliyor.

Çok uzun yıllar önce, ODTÜ öğrencisi iken Zonguldak'ta kömür madenine inmiştim. Amasra'ya gelmişken -eğer bir sakıncası yoksa- madene ineyim dedim ve İşletme Müdürü Nedim Özturan'ı aradım. ‘‘Ben de şimdi ineceğim, gelin birlikte inelim’’ deyince gittim.

Önce özel giysileri verdiler. Bu konuda tamamen bilgisiz olduğum için ‘‘Ben böyle insem olmaz mı’’ gibi aptalca bir laf ettim! Olmayacağını öğrenince çamaşırlar dahil verilenleri giydim. Belime 2 kemer ve bazı aygıtlar bağlandı. Elimde kemere bağlı bataryadan güç alan bir küçük lamba, kafamda baret, ayağımda dize kadar çizmeler. Bu özel çizmelerin ucu çelik. Madende ayağınıza bir şey düşerse korusun diye.

Özturan ve ekibiyle, adına ‘‘kuyu’’ denilen yere gittik. Demirden bir kafes olan asansöre bindik ve aşağıya yolculuğumuz başladı. Dört tarafı beton bir baca düşünün ve bunun içinden geçen karanlık asansörle iniyorsunuz. Büyük bir gürültüyle yaklaşık 2 dakika sürüyor ve insan ister istemez irkiliyor. Kuyu başından 290, deniz seviyesinden 250 metre aşağıya inmişiz. Üzerimiz deniz, aman Allah!

* * *

Aşağıya vardık. Önce geniş galeriler. Tepede ışıklar yanıyor. Yürüdükçe ışıklar bitti, ortalık zifiri karanlık. Yerler ıslak, kaygan ve engebeli. Küçük lambayla önünüzü görmeye çalışıyorsunuz. Yaklaşık yarım saat yürüdük. Çevrede sanki nehir akıyormuş gibi sürekli su sesleri geliyor. Grizuyu, göçükleri, güvenliği soruyorum. Tavanlarda su torbaları asılı. Patlama olursa bu torbalar otomatik boşalır ve yangının ilerlemesini önlermiş. Yol boyu kalın hava boruları geçiyor. Islak, nemli ve sıcak bir hava. Şakır şakır terliyorum.

Ekibin elinde aygıtlar, sürekli bir şeyler ölçüyorlar. Aygıtlar sesli çalışıyor. İçimden ‘‘acaba grizu mu yükseldi’’ diye düşünüyorum da, korkmuş duruma düşmemek için sormuyorum. Yürüdükçe yürüyoruz, sonunda bir yere geliyoruz. İşte burada, kömür üretimi yapılıyor. Madenciler, geldiğimiz yere ‘‘ayak’’ diyorlar. 90 derece dik bir tahta merdivenden aşağıya iniyoruz. Bu arada ayağım burkuluyor ve korkunç bir acı duyuyorum. İçimden ‘‘eyvah’’ diyorum ‘‘burada bir sorun olsa, yukarı çıkarılmam 2 saati bulur...’’

* * *

Bu bölüm korkunç. Daracık, karanlık bir yer. Tavan çökmesin diye kütüklerle desteklenmiş. Birkaç işçi çömelmiş durumda, kazmayla kömür kazıyor. Yükseklik 1 metre yok. Ayakta duramıyoruz. Sürünerek yukarıya doğru, ters yönde tırmanmaya başlıyoruz. Tırmanmakla bitmiyor. Bir ara nefesim kesiliyor, panikliyorum. Yolun sonu belli değil. Nedim Bey'e ‘‘Daha çok var mı’’ diye soruyorum. Yanımızdan biri ‘‘Bir sigara içimi’’ diyor.

Korkunç bir yer. Bir elimde lamba, düşe kalka tek elle sürünüyorum. Birkaç kez kafamı tavana vuruyorum, baret kurtarıyor. Nefesim giderek kesiliyor, bayılacak gibi oluyorum, kendi kendime ‘‘dayan’’ diyorum. Acaba burası çöker mi, patlama olur mu?

Sonunda genişçe bir koridora ulaşıyoruz. Burada havalandırma var. Yere oturup birkaç dakika derin nefes alıyorum, kendime geliyorum. Nedim Bey ‘‘Bir ara paniklediniz’’ diyor. Doğrudur, o en uç ortama girip de paniklemeyecek babayiğit var mı! Orada oksijen zaten az olurmuş. Buna bir de kömür tozunu ve o mezar gibi daracık yerde insanı bunaltan karanlığı ekleyin. Dönüş yolunda asansöre doğru yine yaklaşık yarım saat yürüyoruz. O korkunç yerden kurtuldum ya, keyfim yerine geliyor! Yanımdakilere ‘‘Şimdi parkta yürüyor gibiyim’’ diye espri yapıyorum. Nedim Bey ‘‘En zorlu efor testinden geçtiniz’’ diyor. Çıkışta güneşi görünce Allah'a şükrediyorum, 4 bardak su, 2 bardak çay içiyorum. Aynaya bakıyorum, simsiyah olmuşum. İşletme'nin duşunda yıkanıyorum.

* * *

İnsan bazı şeyleri yaşamayınca bilmiyor. Kömür madenindeki işçi, yönetici ve teknik adamların nasıl helal para kazandığını perşembe günü gördüm. İnanın, ayda milyarlar verseler yerin yüzlerce metre altındaki o köstebek yuvalarında günde 8 saat ve kelle koltukta kazma sallamak her babayiğidin harcı değil.

Allah onları kazadan beladan korusun, kömür emekçilerine her şey helal olsun. Onların sırtından siyaset, para, kár-zarar hesabı yapan, kömür madenlerinde işçi ve teknik eleman ücretlerinin yüksekliğinden dem vuran, ocakları özel sektöre peşkeş çekmeye niyetlenen siyasetçi takımını birkaç saatliğine o madenlere indirip gezdirmeli. Ama en uçta iki büklüm kazma sallanan karanlık, daracık ve havasız yerlere! Belki o zaman utanırlar.
Yazarın Tüm Yazıları