Kısa kısa

İktidarın gazetelere müdahale ettiğine asla inanmam.

Öyle olsa Vakit’e müdahale ederlerdi.

"Bizim yaratmaya çalıştığımız imajın aksi için uğraşıyorsunuz" diye.

Aşk belki de sadece filmlere, romanlara has bir şeydir.

Hani defilelerde bazı kıyafetler vardır... Kimsenin normal hayatta asla giyemeyeceği... Sırf şov için hazırlanmış... Onun gibi.

Siz öldükten sonra hayatın "Hiçbir şey olmamış gibi" devam edecek olması ne sinir değil mi?

Bazı sözcükler sadece "yazı" için var sanki.

"Söz"e gelmiyor.

"Görkem" mesela. Arkadaşlarınızla konuşurken kullanır mısınız?

Fakat gazeteler "görkemli düğün"lerden, "görkemli bina"lardan geçilmiyor.

Sizin içinizde daima "Bir şey olacak" hissi var mı?

Nedir o, iyi mi, kötü mü, belli değil. Ama "Bir şey olacak" işte.

Meyvelerin bile romantizme yatkın olanı, olmayanı var.

Bir salkım buğulu üzüm mesela... Romantik bir ortamda yer alabilir. Ama karpuzun asla böyle bir şansı olamaz.

Bir kadın, bir televizyon programında, program sunucusunun, kendisine adıyla hitap etmesine kızdı.

Sonra...

Sonrası "çorap söküğü"...

Şimdi o kadının kocasının, ilk karısından olan çocuklarına senelerdir vermekte olduğu nafakayı kesmesi bile söz konusu.

Nereden nereye.

Çok okumak ile az gülmek, asosyal olmak, antidepresan kullanmak, uyku bozukluğu yaşamak, mutsuz olmak, arpacı kumrusu gibi düşünmek arasında bir ilişki var mıdır?

Bence vardır?

Aydınlandıkça "kararıyor" insan bu topraklarda.

"Ayrık otu" oluyor.

Koşuşturan, kapıları açıp kapayan, önünü ilikleyen, koyu renk takım elbiseli adamlar ile arabanın arka koltuğunda oturan koyu renk takım elbiseli adamlar dünya durdukça var olacak di mi?

İnsanoğlunun ömrünün ilk yarısı şartları değiştirmeye çalışmakla, ikinci yarısı şartlara razı olup uyum sağlamaya çalışmakla geçiyor.

İkinci yarıda yapılan bir şey daha var. Atasözlerinin ne olduğunu bir bir görmek.

Yaz sıcağında düşen yapraklar gördük bu yıl. Yazla güzün savaşı. Hep olurdu ama bu defa başka.

Çocuklarınız için not alın bir tarafa:

"2007."

MIŞ-MUŞ

Fas’ın AKP’si de birinciliğe koşuyormuş.

Keramet isimde demek.

İzzet Çapa, "Caz dinleyen Tatlıses istiyor" demiş.

Zaten magazin izleyenler de aslında belgesel seviyor, falan filan.

Almanların yaptığı araştırmadan Türklerin sadece Türkleri sevdiği çıkmış.

O dışarı karşı "kızılcık şerbeti" durumu.

Bir de baş başa kalınca görsünler bizi.
Yazarın Tüm Yazıları